HAKSÖZ-HABER
Özgür-Der Ümraniye Şubesinin aylık panelleri “Suriye Direnişinin Türkiye’deki Algılanma Biçimi” başlıklı panel ile başladı. İlk panelin sunuculuğunu Mehmet Ali Kaçmaz yaparken, etkinliğin konuşmacısı olarak Haksöz editörü Mehmet Ali Aslan katıldı.
Suriye’deki son durum hakkında kısaca bilgiler vererek paneli başlatan Kaçmaz, geçtiğimiz ay gerçekleşen Suriye ziyaretiyle ilgili şunları aktardı: “Geçtiğimiz ay Türkiye genelinde Özgür-Der mensuplarının topladıkları kurbanları Suriye’deki mazlumlara ulaştırmak için Suriye’ye geçtik. Bayram olmasına rağmen Esed’in zalimliğine ara vermemesi sebebiyle iç kesimlere gidemedik. Sınırdaki kurban kesim faaliyetlerine bizzat katıldık, iç kesimlerdeki kesimler için vekâlet verdik. Sizlerin gönderdiği kurbanlar yaklaşık 5 bin aileye/eve dağıtıldı.
Suriye’de sınır bölgelerinden iç taraflara gidildikçe sıkıntılar ve zorluklar artmakta. Hatta geçtiğimiz ay Esed’in giriş çıkışları tamamen engellediği bazı bölgeler için kedi etinin helal olduğu yönünde fetvalar yayınlandı. Yeme içme sıkıntılarıyla beraber tekrardan kışın gelmesi, çoğu evsiz olan Suriyeliler için sıkıntıların artması anlamına geliyor. Bu sıkıntıların giderilmesi noktasında bize düşen çok şey olduğunu hatırlatmak isterim.”
Kaçmaz’ın kısa giriş konuşmasından sonra “Suriye Direnişinin Türkiye’deki Algılanma Biçimi” başlıklı sunumunu yapmak üzere sözü Mehmet Ali Aslan’a bıraktı. Direnişin nasıl başladığına dair aktarımlarda bulunan Aslan, İslam tarihinde eşine az rastlanır bir istikrarlılıkla ortaya konulan bir direnişin Türkiye’de neden sahipsiz bırakıldığına dair sorular sordu.
Suriye’de yaşanan süreçle ilgili Hükümetin tutumunu analiz eden Aslan, “Hükümet dün Esed’le kardeşti, bugün düşman oldu!” söyleminin ne kadar gerçeğe tekabül ettiğini tahlil etti. CHP, SP, BDP gibi siyasi muhalefetin yanı sıra sosyalist çevrelerin yaklaşımlarını da özetleyen Aslan, anketlerden hareketle halkın konuya yaklaşımını irdeledi. Hükümetin Suriye politikasının ve özellikle de mültecilere yönelik yaklaşımının insani kriz uzadıkça AK Parti seçmenleri de dâhil olmak üzere halkın önemli denebilecek bir kesiminde rahatsızlık uyandırmasındaki etmenlere dikkat çeken Aslan, konuyu Müslümanların Suriye direnişi karşısında yaşadığı akıl tutulmasına getirdi.
“140 bin ölü; on binlerce kayıp, yüz binlerce, milyonlarca mülteci ve aralıksız iki buçuk yılı aşkındır her gün bombalanan şehirlerden bahsediyoruz. Böyle bir vahşet tablosuna rağmen iki buçuk yıldır direniyor ve İslami direniş gruplarını bağrına basıyor Suriye halkı. İstisnaları geçersek ‘Sizin yüzünüzden perişan olduk, çocuklarımızı, evlerimizi, işimizi, aşımızı kaybettik; bu işin sonu yok, artık bırakın!’ diye bir sitem/serzenişte de bulunmuyorlar. Bu gerçekten bir destan!” diyen M. Ali Aslan, Müslümanların konuya yaklaşımlarındaki sorunlara dikkat çekti.
Aslan, Suriye konusunda yaşanan ilgisizliği Suriye direnişini karalamaya dönük çabalar, komplocu yaklaşımlar, direniş ekseni safsatası, çarpık anti-emperyalizm anlayışı, “kardeş savaşı” propagandası, Baas lobisinin dezenformasyonları ve AK Parti karşıtlığına bağladı ve bazı ithamlara açıklık getirdi.
Bosna, Filistin, Çeçenistan konusunda irade, iman, Allah’ın yardımı merkezli açıklamaların yerini kadir-i mutlak ABD, İsrail oyunu, Batı’nın çıkarları temelli açıklamaların aldığını belirten Aslan, ABD’nin Ortadoğu’yu şekillendirme projesi BOP’la olayları okuma ucuzculuğuna değindi. Esed rejiminin ABD ve İsrail karşıtı olduğu ve esas hedefin Suriye üzerinden İran olduğu iddialarının temelsiz olduğunu örneklerle açıklayan Aslan “Direniş Ekseni” olarak adlandırılan İran-Suriye-Lübnan hattının Filistin- Kudüs’ün kurtuluşunun yegâne yolu olarak sunulmasının tutarsızlıklarına vurguda bulundu. 140 bin canı İran’ın geleceği, güvenliği ve bölge siyasetine feda eden bir anlayışın İslami olamayacağını belirten Aslan, “Esed’i emperyalistlere karşı zayıflatmayalım!” anlayışının saçmalığını İslam tarihinden örneklerle ortaya koydu.
Suriye’de ayaklanmanın erken olduğunu iddia eden ve kazanılmayacak bir savaşa neden kalkışıldığını soranlara Kerbela olayını anımsatan Aslan, Filistin’den çok Filistinci yaklaşımlara da dikkat çekti ve Hamas’ın net bir şekilde tavrını ortaya koyduktan sonra İran muhibbi çevrelerin saldırılarına maruz kaldığını aktardı.
Mısır örneğinden kalkarak “Silaha neden sarılındı?” diyenlerin süreci takip etmemekten çok kuzuyu yemeye kafasına koymuş kurt mantığıyla olaya yaklaştıklarını ifade etti. Cihad emreden bir dinin mensuplarının liberal-hümanist silah karşıtlığının tuhaflığına dikkat çeken Aslan, Suriye’de silahlı direnişin uzunca süren barışçıl gösterilere yönelik artan şiddet dozundan sonra kendiliğinden ve doğal olarak başladığını belirtti.
Muhaliflerin elbette melek olmadığını ifade eden Aslan, mükemmeliyetçi, dört başı mamur, eksiksiz bir direniş talebinin haksız bir beklenti olduğunu belirtti. Özellikle dışarıdaki siyasi muhalefet içinde Batıcı, liberal, bulanık kimlikli tiplerin bulunmasını bahane ederek içeride ortaya konulan tarihî İslami direnişe leke sürmeye kalkmanın pireye kızıp yorganı yakmak anlamına geleceğini belirtti. Direnişçilerden sadır olan rahatsız edici görüntülerin münferit vakalar olduğunu da hatırlatan Aslan, aşırı vahşet tablosu karşısında kimi işkenceci askerlerin cezalandırılması esnasında hatalar yapılmasının meselenin nirengi noktası olmadığını ve bunların anlaşılır yönleri olduğunu söyledi.
NATO, ABD direniş destekliyor söylemlerinin asılsızlığına da değinen Aslan, böylesine uzun soluklu bir mücadeleyi her toplumun veremeyeceği gerçeğine dikkat çekti. Türkiye’de sosyalist ve Kemalist çevrelerden tezahür eden “Mültecileri kovun!” ırkçı çağrılarına cevap verebilecek ciddi bir etkinliğin ortaya konulamamasının “hikmetleri” üzerinde düşünmek gerektiğini belirten Aslan, Suriyelilerin “Allah’tan başka kimsemiz yok!” sloganının bizi acıtan yönü üzerinde de tefekkür etmek gerektiğini söyledi.
Sunumdan sonra sohbet havasında devam eden etkinlikte Suriye’deki son durum, Ra’sulayn ve Halep’teki çatışmalar, Rojava dezenformasyonu, Şam kırsalı ve Humus’taki kuşatmalar ve açlık sorunu gibi konular konuşuldu.