Ahmet Mithat / Mecra
Müslümanlar Vatikan'a 846 yılında orduyla girdiler
Sevilla, Cádiz, Córdoba ve Malaga gibi şehirleri içine alan bölgeye verilen genel bir isim olan ‘Andalucía’ bugün varlığını sürdüren ve yaşayan bir kelime. Bu şehirlerin en önemli özelliği ise sekiz asır boyunca Müslümanların idaresi altında bulunmalarıdır.
Mehmet Özdemir, ‘Andalucia’ kelimesinin ihtiva ettiği tarihi etimolojiyi İslâm Ansiklopedisi maddesinde şu sözlerle açıklar:
- “Araplar tarafından İspanya için kullanılan ve ülkeden tamamen çıkarılmalarından sonra İspanyolcaya Andalucia şeklinde ve önceleri yalnız “Müslüman İspanyası” anlamında geçen Endülüs (Endelüs) kelimesinin kökeni kesin biçimde tespit edilebilmiş değildir. Bugün genellikle, Hispania Karşılığı olarak ilk defa fetihten sonra 98 (716) yılında basılmış bir sikke üzerinde görülen ismin V. yüzyılda Kuzey Afrika’ya geçmeden önce on sekiz yıl kadar İspanya’nın güneyinde kalan Vandallar’ın (Vandalus) adından türetilmiş olabileceği (Vandalicia /Vandal ülkesi) kabul edilmektedir.”
Müslümanlar İspanya toprağına ayak attığı sırada İslâm hilafetinde Velid bin Abdülmelik bulunuyor, ordunun sevk ve idaresini ise Tarık bin Ziyad yürütüyordu.
Endülüs, düşünülenin aksine tek bir devletin adı değildi; çünkü Müslümanlar bölgede 800 yıllık süre zarfında beş ayrı devletçik kurup yönetmişlerdi. Bu devletler kronolojik olarak şu şekildedir: Endülüs Emevîleri (756-1031), Tavâifu’l-Mülûk dönemi (1031-1090), Murâbıtlar dönemi (1090-1147), Muvahhidler (1147-1229) ve Gırnata Benî Ahmer Emirliği (1238-1492).
Endülüs Müslümanları karaya ayak attıkları ilk adımda onlara biat eden ve saflarına katılan İspanya Yahudileri olacaktı. Tarihin en zalim yönetimlerinden birisi ortaya koyan Vizigotların zulmünden kaçan Yahudiler, Müslümanların hoşgörü yönetimi ile tanışacaklardı.
Endülüs’te hoşgörü yönetiminin yanı sıra ilmî sahada da birçok önemli âlim ve muharrir yetişecekti. İslâm musikisini zirveye çıkaran ve ud’a beşinci teli ekleyen Ziryab; Türkçe’de “Güvercin Gerdanlığı” olarak bilinen “Tavku’l-Hamâme fi’l Ülfeti ve’l-Üllaf” eserinin müellifi İbn Hazm; “Hay b. Yakzân” eserinin müellifi İbn Tufeyl; Anadolu’da tasavvufun öncüsü olan Muhiddin Arabi (İbnül Arabi); Batının Abe’n Rochd olarak tanıdığı İbn Rüşt; Batı akademilerinde Maimonides olarak okutulan İbn Meymune ve İslâm toplumunda sosyolojinin kurucusu İbn Haldun gibi İsimler, Endülüs’ün yetiştirdiği müstesna kişilerden sadece birkaçını oluşturur.
İbn Haldun, meşhur eseri Mukaddime’de bu coğrafyanın fiziki sınırlarını şu şekilde saptar:
- “Akdeniz iki denizin birleştiği Tarif’te başlar. Tarif’in doğusunda Akdeniz kıyısında el-Ceziretü’l- Hadra,bundan sonra sırasiyle Malaka, Menkib ve Almirye bulunur. Bunların arka ve batı taraflarında Şeriş ve Leble Kasabası vardır. Bundan sonra Estece ve Kurtuba, Medile, Gırnata, Ceyyan, Edebe, bundan sonra Yaş Ovası ve Basta bulunur. Bunların alt tarafında Şentemiriye ve okyanus kıyısında batıda Şilb bulunur. Bu iki şehrin doğusunda Batluyus,Marde, Yabre, Gafik ve Betzcale şehirleri ve bunlardan sonra Ribah Kalesi, bunun aşağı tarafında batıda okyanus kıyısında Uşbune ve Bace Irmağı kenarında Bace’nin doğusunda Şenterin şehri vardır… Doğu kısmına gelince bu ülkenin Akdeniz sahilinde Almirya’dan sonra Kartacina, bundan sonra Elefte, Daniya ve Valensiya gelir…Bunun doğusunda Mürsiye, bundan sonra Şakr, bundan sonra Tartuşa ve bu iklimin bu kısmının sonunda Tarkuna bulunur. Tarkuna’nın aşağı tarafında ve onun kuzeyinde Mencale toprakları ve Veride bulunur. Bunlar Şakura’ya bitişiktir. Tuleytula ise bunların batısındadır.” (Mukaddime)
Bu noktaya kadar anlattığımız her şey İspanya yarımadasına olan Müslüman ilgisi ile alakalıydı; oysa, Müslümanların en az İspanya kadar ilgisini cezbeden ve yaklaşık 250 yıl varlığını sürdürdüğü bir yarımada daha vardı: İtalya (Sicilya bölgesi).
Müslümanlar İtalya’da
İtalya’nın Sicilya bölgesi tarihte dört büyük hakimiyete maruz kaldı. İlki Milattan önce başlayan Yunan akınlarıydı. Ardından Kartacalılar'ın kurduğu koloniler, Bizans valilerinin ceberut yönetimi ve nihayetinde Müslümanların ayak adım atması…
Müslümanların Sicilya’ya ilgisi henüz 7. yüzyılda başlamıştı; ama asıl hedef İtalya’nın fethi olmaması nedeniyle bu bölge 9. yüzyıla kadar tam manasıyla Müslüman hakimiyetine geçmemişti. Müslümanlar, Sicilya’yı Kuzey Afrika fetihleri için bir askerî üs olarak kullanıyor ve fazla ehemmiyet vermiyordu.
9. yüzyıla gelindiğinde ise askerî stratejileri değiştirecek önemli bir gelişme yaşandı. Bizans Valisi Euphemius, Müslümanları Sicilya’nın içlerine davet etmesi sonrası bölgeye intikal eden İslâm ordusu 827 yılında Sicilya’yı resmen fethetti.
- Tunus Aglabi Emiri Ziyâdat-Allâh’ın komutasındaki yaklaşık 20.000 kişilik Müslüman ordusu Sicilya’yı kısa sürede hakimiyeti altına alarak Roma’ya doğru sürecek bir yürüyüşü de başlatmıştı.
Tropea, Santa Severina ve Amantea gibi Güney İtalya’daki Kalabria Bölgesi şehirleri ve kasabaları bir bir Müslümanların hâkimiyeti altına girdi.
Vatikan’daki Aziz Petrus Bazilikası’nda Müslüman varlığı
Aziz Petrus Bazilikası, bugün çoğumuzun TV ekranlarında gördüğü ve Vatikan’da bulunan muhteşem yapı.
Elbette bugünkü muhteşem görüntüsünü 16. yüzyılda baş mimarlığını yapan Michelangelo’ya borçlu olsa da yapının varlığı çok eskilere dayanmaktadır.
- Roma’nın burnunun dibinde bulunan bazilikanın 846 yılında davetsiz misafirleri vardı. Sicilya’yı büyük oranda ele geçiren Müslümanlar kontrolsüz bir şekilde Roma surlarına doğru ilerlemişti. Vatikan, Bari ve Roma gibi bölgelere yapılan saldırıların temel maksadı Sicilya’nın güvenliğini temin etmekti.
Müslümanlar 827 yılında ele geçirdikleri Sicilya adasını 1061 yılındaki Norman istilasına kadar elde tutmayı başaracaktı.Bu süre zarfında bölge Aglabiler, Fatimiler ve Kelbiler’in yönetimine sahne olacaktı.
Müslümanları bölgede zayıflatan sebep ise yerel halktan ziyade bölgeye gönderilen Müslüman valilerin kısa sürede kendi merkezi yönetimlerine baş kaldırıp isyan etmeleriydi. Özellikle Fâtımîler döneminde bu çok net izlenebilmektedir, İsyan eden valiyi bastırmak üzere gönderilen vali, kargaşayı bastırdıktan hemen sonra bu kez kendi hükümranlığını ilan edip yeni bir isyan başlatıyordu.
Palermo’nun başkent olduğu Müslüman Sicilya’da yaklaşık 300 cami inşa edilmişti. Tıpkı Endülüs’te olduğu gibi Sicilya’da da Yahudilerin ve Hristiyanların düşük, zımmî vergileriyle kimliklerini özgürce yaşayabilmeleri yönetime içeriden ciddi bir isyan ya da tepki gelmesinin önüne geçmişti. Uzun süre boyunca Bizanslı valilerin zulmüne uğrayan İtalya Hristiyanları bu hoşgörü yönetiminden son derece memnundu.
- Müslümanlar İtalya’yı hayli değiştirdi. Örneğin, portakal bahçeleri kurmaları, İran’dan kavun getirerek yetiştirmeleri gibi gündelik hadiseler kadar ilmî sahada da önemli değişimler meydana getirdiler. Yunan kültürüne yakın bir havzada bulunan Sicilya Müslümanlarının ilmî birikimi ile Yunanlıların antik bilgeliğinin harmonisini oluşturdu. Bu gelişmelere yakından tanık olan İtalyanların entelektüel bilinçlerinde adeta bir devrim meydana gelecekti.
Ebu Abdullah el-Karani, Ebu Said b. İbrahim, Ebu Bekir es-Sikilli, İbn Abi Usaybia ve meşhur felsefe taşı arayıcısı İbn el-Muaddib Sicilya’nın yetiştirdiği müstesna ilim insanlarıydı. Yine “Dünyayı Dolaşmaya Hevesli Birinin Keyifli Gezisi” eseri ile tanıdığımız seyyah ve bilim insan el-İdris Sicilya’nın yetiştirdiği bir alimdi.
Bu isimler Endülüslü alimlerden farklı olarak geometri, matematik ve tıp bilimleri ile öne çıkıyordu. Şüphesiz bunun arkasındaki temel nedenlerden birisi Platon ve Sokrates gibi Antik Yunan alimlerine komşu bir coğrafyada bulunmanın önemli etkileri vardı.
Sicilya’nın düşüşü
Hiçbir rüya sonsuza kadar sürmez, bidayeti olan her şeyin bir nihayeti vardır. Endülüs’ün küçük bir uydusu gibi ışık saçan muhteşem Sicilya yönetimi de artık eski ihtişamlı günlerinde değildi. Müslümanların kendi içlerindeki husumeti, fitnesi ve uyuşukluğu Sicilya’ya da yansıdı. İngiltere’ye kadar uzanacak geniş bir coğrafyada işgal hareketlerine girişecek Normanlar, 1061 senesinden itibaren Sicilya’daki Müslüman yönetimini işgal etmeye başlayacak ve 1091’de adayı tamamen ele geçirecekti.
Müslümanlar adına tarihin bir cilvesi olsa gerek Normanların bu denli rahat bir işgal gerçekleştirmesinin nedeni Palermo Emiri İbn at-Timnah’ın diğer emirleri yenmek için onları yarımadaya davet etmesi oldu.
İtalya’daki Müslüman varlığı tamamen kapanmamıştı, Fatih Sultan Mehmet’e kadar birkaç asırlık ara verecekti yalnızca…