HAKSÖZ HABER
Türkiye tarihinin en büyük deprem facialarından birisi olan 6 Şubat depremlerinin üstünden bir sene geçti. Depremin yaraları hala sarılmaya çalışılıyor. 50 binin üstünde insan hayatını kaybetti. 100 binin üzerinde yaralı tedavi altına alındı.
Türkiye toplumu deprem döneminde büyük bir dayanışma örneği sergiledi. Türkiye’nin dört bir yanından insanlar depremzedelere yardımcı olabilmek için seferberlik başlattı. İslami kuruluşlar ise bu seferberliğin organizasyonunda başrolü oynadı. Ümmet coğrafyasının çok farklı ülkelerinden Türkiye’ye destek kampanyaları düzenlendi.
Sol-Kemalist çevreler ise Türkiye yaralarını sarmaya çalışırken Müslümanları ve mültecileri hedef alarak depremden aylar sonra gerçekleştirilecek olan genel seçimlerde siyasi rant elde etmeye çalıştılar. Haksöz Dergisi o dönemde İslami kuruluşların sahadaki aktif çalışmalarına dikkat çekmek için bir soruşturma gerçekleştirdi.
Depremin birinci yıldönümünde “Deprem ve İslami Kuruluşların Şahitliği” başlıklı soruşturmanın ilk kısmını Haksöz Haber okurları için aktarıyoruz. Bugünkü röportajlarda İyilik Derneği, Sadakataşı ve Özgür-Der’den yetkili isimler sorulara cevap veriyor.
HAKSÖZ DERGİSİ / Mart 2023
Deprem ve İslami Kuruluşların Şahitliği
Tabiî afetlerde yardıma muhtaç insanlara ulaşmak konusunda hassaten İslami duyarlıklı STK’ların oldukça aktif olduğu izahtan varestedir. Büyük bir yıkımın yaşandığı Kahramanmaraş merkezli depremlerde de bu durumu bütün bir ülke olarak müşahede ettik. AFAD, Kızılay, belediyeler, itfaiye, sendika ve madenci ekiplerinin yanında bölgede en aktif çalışan gruplar İslami STK’lardı. Dinin mazlum ve muhtaç insanlara ulaşmayı emreden mesajlarının İslami kuruluşlarda bir yardım seferberliği olarak karşılık bulduğunu ve bu seferberliğin organize edilerek sahaya samimi ve özverili bir şekilde yansıtıldığını söyleyebiliriz. Kahramanmaraş depremlerinde yaşanan büyük felaketin yansımalarını bizzat sahada olan, arama-kurtarma ve yardım organizasyonları içinde bulunan kuruluşların temsilcilerinde görmek istedik. Böylece bu çalışmalar belleğimizde yer etsin ve -Allah muhafaza- başka felaketler söz konusu olduğunda teşvik edici ve uyarıcı yönleriyle yeni seferberliklere rehber olsun.
Deprem bölgelerinde aktif olarak çalışan çok sayıda kuruluş var. Dergimizde hepsine yer vermek ve o kıymetli çalışmalarını okuyucularımıza da iletmek isterdik. Ancak yer sorunu nedeniyle ilk etapta ulaşabildiğimiz kardeş kuruluşlarımıza soruları ilettik. Kimisi bölgede devam eden çalışmalarından ötürü cevap yazmaya vakit dahi bulamadı. Bunca yoğunluğun içinde sorularımıza cevap veren, hiç vakit bulamayıp bize dönüş yapamayan ve bizim ulaşamadığımız bütün kuruluşlara, bünyelerinde gece gündüz bilmeden koşuşturan mensuplarına teşekkür ediyor; Rabbimizden iyiliklerinin bereketlenmesini niyaz ediyoruz. “Rabbimiz bir daha böyle bir afet göstermesin!” duamızla birlikte sizleri İslami kuruluşların deprem bölgesindeki şahitlikleriyle baş başa bırakıyoruz.
• Kısaca yardım biriminizin kuruluş amacını; sizi arama-kurtarma veya yardım seferberliğine sevk eden dinamikleri anlatır mısınız?
• Deprem bölgesine ne zaman vardınız? Orada bulunduğunuz sürece yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
• Kahramanmaraş depremleri özelinde genel izlenimlerinizi, gördüğünüz sorunları/sıkıntıları, örneklikleri paylaşabilir misiniz?
• Yardım konusu hassasiyet içeren bir konu. Bu konuda nelere dikkat edilmesi; ahlaki boyutları açısından nasıl bir usul izlenmesi gerekir?
Ömer Çiçek / İyilik Derneği Genel Başkanı
1) İyilik Derneği olarak 2009 yılında İstanbul’da kurulduk. Başta Türkiye olmak üzere onlarca ülkede yardım faaliyetleri gerçekleştirdik. Derneğimizin faaliyet alanları; doğal afetler, insan eliyle gerçekleşen felaketler, savaşlar, açlık, susuzluk ve her türlü acil yardıma muhtaç insanları kapsamaktadır.
İyilik gönüllüleri olarak depremzede vatandaşlarımız için yardım seferberliğine katılmamızın nedeni “insani bir duruş” sergilemektir. Bu çalışmalarda hem kendimize hem de insanlığa karşı sorumlu olduğumuzun bilincinde olarak her çalışmamızı hassasiyetle sürdürdük. Sadece insana değil; kadim kültürümüzden beslenerek doğaya, çevreye, eşyaya ve her canlıya karşı sorumluluk şiarıyla hareket ettik. Hayatın bütününü kuşatan bir iyilik perspektifi üzerinden çalışmalarımızı yürüttük/yürütüyoruz.
İyilik Derneği ailesi olarak insanlığın en soylu damarını ortaya çıkar(t)mak durumundayız. İyilik duygusunu vicdanlardan sokağa taşımak zorundayız. İyiliği sadece konuşan, tartışan değil, taşıyan ve yaşayan olma sorumluluğumuz da var. Dünyanın bağrına acıların ekildiği şu günlerde vicdanları uyarmak ve örgütlemekten başka çıkış yolumuz maalesef görünmüyor. Bizler, dalga dalga büyüyen bir iyilik hareketi olarak yeryüzünü kuşatmalı ve bu ulvi eylemin öznesi ve öncüsü olmak adına sahada olmalıydık. Bu sebeple ülkemizde yaşanan “Asrın Felaketi”nde bizler de tüm iyilik gönüllülerimizle ve olanaklarımızla sahada bulunduk. Bizleri yardım seferberliğine sevk eden dinamikler işte bunlardı. Allah ülkemize bir daha böyle bir felaket yaşatmasın.
2) İyilik Derneği olarak tamamı Türkiye’deki il ve ilçelerde bulunan 60’dan fazla temsilciliğimiz var. Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kayseri, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa temsilciliklerimizin ve gönüllülerimizin yoğun olduğu illerdi. Depremin yaşandığı bu illerde ilk andan itibaren çalışmalarımıza başlamış olduk.
Peki, sahada neler yaptık? 6 Şubat 2023’ten itibaren depremin olduğu 12 ilde 3 binden fazla gönüllümüzle mobil aşevleri kurduk, sıcak yemek dağıttık. En ücra köylere yardımlarımızı ulaştırmak için tüm temsilciliklerimizle birlikte canhıraş çalıştık. Türkiye’nin diğer illerindeki gönüllülerimiz ise sahada lojistik, sevkiyat ve aşevi kurarak milletimize hizmet etti. Gerek enkaz arama-kurtarma çalışmalarında gerekse bağışçılarımızdan gelen yardımların dağıtımında gönüllü olarak görev aldık. Binlerce insana umut olurken çok sayıda TIR ile bölgeye yardımlarımızı titizlikle ulaştırdık. Çocukları da unutmadık ve deprem bölgelerinde 3 TIR oyuncak dağıtımı gerçekleştirdik. Çadırların yalıtımı için zemine kampçıların kullandığı matları hazırlayarak deprem bölgelerine sevk ettik.
Bölgede daha aktif ve koordine hareket edebilmek için 7 lojistik merkezi kurduk. 16 mobil mutfak kurarak sıcak yemek ikramı sağladık. Gıda kolisi, hijyen malzemeleri, temiz içme suları, kullanılmamış kıyafetler, ısıtıcı, soba, yakacak malzemeleri, ekmek, bebek bezi, bebek maması, battaniye, mat, hazır yiyecekler (sandviç, kek, meyve suyu vs.), powerbank, el feneri, sünger, termal kıyafetler, kuru gıda vb. malzemeleri bölgedeki lojistik merkezlerimizden ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Çevre illere taşınmak zorunda kalan aileler için bölgedeki gönüllülerimiz ev eşyası yardımlarında bulundu.
3) Türkiye deprem kuşağında bulunan bir ülke. Deprem nazarında herkesin gözlemleri oldu. Sıkıntıları ve sorunları tekrar tekrar konuşmamak için var olan problemleri temelinden çözmemiz gerekiyor. Ülke olarak konunun uzmanlarını da dinleyerek çözüm önerilerinin vakit kaybedilmeden hayata geçirilmesinin daha faydalı olduğunu düşünüyoruz.
Bölgede hayati gereksinim olarak gıda, hijyen, yakacak vb. malzemelerin temin edilerek ivedilikle gönderiminin sağlanması gerekiyor. Bildiğiniz üzere hasarlar sonucu marketler ihtiyaçları karşılayamamıştır. Bu sebeple ücretsiz sosyal marketlerin kurulması da sağlıklı bir adım olacaktır. Türkiye’nin diğer illerinden gönüllülerin belli bir plan dâhilinde psikososyal çalışmalar için bu illere gelmesi ve bu çalışmalar için destek fonları oluşturularak yaraların bir an önce sarılması sağlanabilir.
Bu konuda insani yardım derneklerine düşecek her sorumlulukta profesyonel gönüllülerimizle İyilik Derneği olarak elimizden geleni hiç çekinmeden yapmaya hazır olduğumuzu buradan da bildiririz.
4) Geçmişten günümüze medyanın gücü, yeni medyanın gelişimi, internet ve sosyal medyanın yaygınlaşması ile bilgi ağımız genişledi. Bu potansiyel, bilgiye erişimin ve anlık bilgiye ulaşabilmenin kolaylığını sağlarken, asılsız haber gibi olumsuz sonuçları da beraberinde getirdi.
Toplumsal olarak kültür, örf ve ananelerimizi gözetmeliyiz. Deprem ve kriz dönemlerinde sıklıkla karşılaşılabilen ve süreç sonunda insanları mağdur edebilecek görsellere kendi hesaplarımızda yer vermemek gerekiyor. Doğruluğunu teyit edemediğimiz yanlı düşünce, kaynaksız ve asılsız haberleri paylaşmaktan sakınmalıyız. Haberlerde kriz ortamlarında yatıştırıcı kaynaklardan çok, panik yaratıcı kaynaklara yönelimin ön planda olduğunu görüyoruz. Ne var ki bu gibi hassas dönemlerde halkın haber alma ihtiyacını menfaate çevirme politikası izlemek, hiçbir mesleki ve etik değere uygun değildir.
Depremzedelerin hak ve özgürlükleri ile çelişmemesi adına, hukuksal çizgilerin yanında etik unsurlar da ön planda tutulmalıdır. Tarafsızlık, doğruluk, mahremiyet gibi birçok unsur, etik olarak hassasiyetle düşünülerek paylaşılmalıdır. İyilik Derneği olarak ekiplerimiz paylaşımlarımızı bu konulara hassasiyet göstererek hazırladı.
Kemal Özdal / Sadakataşı Genel Başkanı
1) Savaşlar, göçler, doğal afetler, siyasi belirsizlikler, kronik yoksulluk ve kuraklık gibi sayısız nedenlerden dolayı muhtaç duruma düşmüş, maddi ve manevi desteğe ihtiyaç duyan herkes için başta ülkemiz olmak üzere İslam coğrafyası ve tüm dünyada insani yardım çalışmaları düzenlemek amacıyla kurulan bir STK’yız.
İnsan merkezli ve gönüllülük esasına dayanan bu çalışmalar sırasında özellikle savaş, sel, yangın ve deprem gibi yıkıcı etkisi olan afetlerde ilk atılması gereken adım arama-kurtarmadır. Biz de bir insanın daha hayata tutunabilmesine vesile olmak düşüncesiyle insani yardım çalışmalarındaki tecrübemizi arama kurtarma alanında da sürdürüyoruz.
2) Deprem haberini alır almaz sabah erken saatlerde derneğimizin arama kurtarma ve acil insani yardım müdahale ekiplerimizden ilk etapta 20 kişiden oluşan beş ekip karadan ve benim de içinde olduğum başka bir ekip ise havayolu ile bölgelere intikal ettik.
Karadan giden ekiplerimiz bölgedeki yoğun kar yağışı ve tipi nedeniyle bölgelere ulaşmakta zorluk çektiler. Biz öğleden sonra Şanlıurfa’ya ulaşabildik. Deprem bölgesinde o saatlerde çalışan tek hava alanı buradaydı.
Şanlıurfa’da bizi karşılayan arkadaşımız 60 yıldan bu yana bölgede öyle bir kar yağışına rastlanmadığını söylemişti. Öncelikle şehirde yıkılan binaların olduğu mahallelere gittik. Arama kurtarma çalışmalarına eşlik ettik.
Diğer ekiplerimizle yaptığımız görev dağılımı neticesinde ikinci gün Adıyaman‘a gitmek üzere yola koyulduk. Birbirine komşu tüm iller depremden etkilendiği için her anlamda lojistik sorunu yaşanıyordu. Adıyaman’a giderken yanımızda mutlaka gıda götürmemiz gerektiğini bilerek ricayla bir gıda toptancısının deposunu açtırdık. Şanlıurfa da depremden çok ciddi bir şekilde etkilenmiş ve bütün geceyi sokakta geçirmişti. Dolayısı ile burada hayat durmuştu.
Gıda toptancısından iki kamyonluk malzeme alımı yaptık; nakliye aracı problemi vardı. Hafriyat kamyonları bularak malzemeleri yükledik ve ikindi vakti Adıyaman’a giriş yaptık. Enkaz kaldırmak üzere çok sayıda araç şehre doğru yollardaydı.
Adıyaman’da Atatürk Bulvarına vardığımızda korkunç bir manzara ile karşılaştık; caddenin üzerindeki binaların en az yarısının yıkıldığını gördüğümüzde büyük bir şok yaşadık. Binlerce insan bölgeye akın etmişti; araç ve insan yoğunluğundan dolayı zor yol alıyorduk.
Henüz binaların tamamına arama kurtarma ekipleri ulaşamamış olsa da başta AFAD olmak üzere çok sayıda kamu ve özel sektöre ait iş makinaları enkazların üzerinde çalışıyordu.
Hava karardıkça ve ara sokaklarda dolaştıkça depremin büyüklüğünü biz dahi ikinci günde yeni yeni anlayabiliyorduk. 30 yıldan bu yana Bosna, Çeçenistan, Filistin, Lübnan, Irak, Suriye gibi savaş; Arakan, Somali ve Türkiye’deki afet bölgelerinde bulundum ama hayatımda böyle bir yıkım görmediğimi ifade edebilirim. Adeta bütün bu afetlerin aynı anda yaşanmış olduğunu söyleyebilirim.
Birkaç gün bu bölgede yardım çalışmaları yaptıktan sonra sırasıyla Kahramanmaraş, Gaziantep ve Hatay’a giderek derneğimizin buradaki çalışmalarını yerinde takip ettim. Tüm şehirlerde büyük bir yıkım vardı.
Depremin etkilediği alan, verdiği yıkım, ilk günden beri ifade edildiği gibi ‘yüzyılın afeti’ gerçekten her yere aynı hızla ulaşılması konusunda büyük zorluklar yaşatıyordu.
Kar yağışı ve şehirler arası yolların depremin etkisiyle adeta hamur gibi yoğrulmuş olması ulaşımı güçleştiriyordu. Bugün itibariyle tespit edilen 200 binden fazla binanın yıkılmış ve yıkılacak olması gerçeğini de gördükten sonra aynı anda bu kadar büyük bir afete çok kısa bir sürede müdahale edebilmenin zor olacağını müşahede ettik.
3) Yıkımın fazla olması arama kurtarma çalışmalarının da uzamasına neden oldu. Bu arada bir taraftan barınma, bir taraftan insanların gıda ihtiyacı, bir taraftan insanların güvenli bölgelere nakli ve bir taraftan ısınma ihtiyacı işleri daha da zorlaştırıyordu.
Ancak şunu çok net ifade etmeliyim ki birkaç gün içerisinde ülkemizin her köşesinden bölgeye akın eden kamu kurumları ve yetkilileri, sivil toplum kuruluşlarımız ve gönüllü vatandaşlarımız herkes bir işin ucundan tutarak adeta arazide büyük bir koordinasyon ve motivasyon örneği sergiliyorlardı.
Nitekim önce beslenme sorununun çözülmesi ve arama-kurtarmada belli bir düzenin sağlanması, barınmayla ilgili ihtiyaçların büyük oranda karşılanması deprem bölgesindeki çalışmaların normal akışına dönme sürecini hızlandırdı.
Tabiî çok büyük bir afetten bahsediyoruz. On binlerce binanın yıkıldığı, adeta bazı şehirlerin haritadan silindiği afet. Birbirine komşu 11 ili etkileyen ve 14 milyon insanın büyük bir can pazarı dehşetini yaşadığı korku dolu saatler, günler… Olumsuz hava koşulları, depremin etkisiyle kullanılamaz hale gelen havalimanları ve yollar... Bir afet durumunda birbirine ilk anda ulaşması gereken komşu şehirlerin hepsi afete maruz kalmış, çok sayıda olumsuz gelişme de aynı anda yaşanıyor.
Bütün bunlar ilk günlerde birtakım aksaklıklara sebep oldu. Bununla birlikte ilk günden itibaren bizzat sahada başta kabine üyesi bakanlar olmak üzere çok sayıda yetkiliyi bölgede çalışırken gördüğümü söylemeliyim.
Özellikle şehir merkezlerindeki büyük yıkım acil müdahalelerin burada yoğunlaşmasına neden oldu. İlçeler ve köylere ilk günler ulaşmakta aksaklıklar yaşandı. Bölgelerden ihbarlar, yardım çağırıları geldikçe oralara da ulaşılmaya gayret edildi.
Bu süreçte belki iletişim ve ulaşım ile ilgili sevk ve hızlı yönlendirme konusunda biraz daha hızlı aksiyon alınabilirdi.
Özellikle şehir merkezlerinde büyük binaların enkaz kaldırma çalışmalarında birden fazla vincin çalışmak durumundadır. On binlerce binanın yıkıldığını göz önünde bulundurduğumuzda on binlerce vincin bir anda bütün deprem bölgesine sevkinin ne denli zor olduğunu anlamamız gerekiyor.
4) Sivil toplum kuruluşları gönüllü ve bağımsız organizasyonlardır. Haliyle hızlı harekete geçme ve organize olma kabiliyetine sahiptirler.
Yapılacak çalışmalardan verim alabilmek için ekiplerin tecrübe ve saha birikiminin olması gerekir. Bu felakette olduğu gibi büyük ölçekteki afetlere müdahale konusunda profesyonel ekiplerin daha hızlı aksiyon alabildiği ortadadır.
Her şeyden önce hangi alanda çalışma yapılacaksa o konuda ekiplerin belli bir eğitimden ve tatbikattan geçmiş olması önemlidir.
STK’lar güven ve şeffaflık esasına dayalı olarak çalışmalarını sürdürmelidirler. Adı üstünde kâr amacı gütmeyen kuruluşlardır bunlar. Dolayısı ile fedakârlık ve karşılık beklemeksizin ağır arazi koşullarına rağmen risk alarak çalışmalarını gerçekleştirirler.
Eğitim, tecrübe ve birikimin yanı sıra güçlü bir koordinasyon çalışmaların daha sağlıklı yürümesini sağlar. STK’lar kendi içinde koordine oldukları gibi özellikle yurtiçi afetlerde kamu kurumları ile irtibatlı ve organize olmalıdırlar.
Büyük felaket gösterdi ki hem STK’lar hem kamu kurumlarının organizasyonları afetlere müdahale konusundaki imkânlarını ve yapısal durumlarını daha etkili hale getirmeli, birbirleriyle koordinasyon içinde olmalı, tecrübe ve birikimlerini paylaşmalıdırlar.
Mehmet Ali Kaçmaz / Özgür-Der
Özgür-Der insan onurunu, izzetini zedeleyen, zarureti hamseyi tehdit eden durumlar ile ilgili süreçleri takip eden, bu bağlamda sahada eylemler yapan ve toplumu adaletsizliklere karşı bilinçlendirmeyi hedefleyen bir kuruluştur. Derneğimizin yardım çalışmaları ise yıllarca ramazan ve kurban bayramlarında gönüllülerinin infaklarını, zekâtlarını ve kurbanlarını Filistin’e ve özellikle de Siyonist abluka altındaki Gazze’ye göndermekle sınırlı kalmıştır. 2011 yılında Suriye’deki haklı başkaldırının, Esed rejimi tarafından vahşice bastırılmaya çalışılması sonrasında ortaya çıkan insani kriz nedeniyle yardım çalışmalarımızın seyri de değişti. Suriye intifadasının başından itibaren gönüllülerimiz İHH ve Fetih Vakfı üzerinden Suriye’de yardım çalışmalarına yoğunlaşmış ve kurumumuzun yardımları daha görünür hale gelmeye başlamıştır.
Kur’an ve Sünnet rehberliğinde tevhidi, adaleti, özgürlüğü getirecek yolda beraber yürüdüğümüz üyelerimizin desteğiyle derneğimizi yardım seferberliğine de iten yegâne dinamik Rabbimizin bize bahşettiği merhamet nimetinden başkası değildir. Bu dinamiğin İslami camiaların tümünü harekete geçiren bir dinamik olduğu izahtan varestedir. Şu günlerde yaşadığımız büyük afette bunu net bir şekilde görmekteyiz. Felaketin etkilediği coğrafyanın geniş olması sebebiyle devlet destekli kurumların yetişemediği bölgelerde İslami gönüllü kuruluşların çabalarına şahit olduk. AFAD, Kızılay, belediyeler, itfaiye ve madenci ekipleri birçok yerde özverili çalışmalar yaptılar ama birçok yerde de İslami kuruluşlar bu kurumlardan önce arama kurtarma ve yardım çalışmaları başlattılar. Bu süreçte yardım konusunda Müslümanlar açısından bir iftihar tablosunun ortaya çıktığını söylemezsek, içinde bulunduğumuz topluluğa büyük bir haksızlık etmiş oluruz.
Yardım, mağdurun/mazlumun üzerimizdeki hakkıdır!
Türkiye’de 40’a yakın şube ve temsilciliği olan derneğimizin, farklı şehirlerden üye ve gönüllüleri depremin ilk anından itibaren afet bölgelerine hızlıca hareket etmişlerdir. Depremin meydana geldiği Kahramanmaraş başta olmak üzere Adana, Diyarbakır ve Elazığ’da şubelerimizin olması sebebiyle yardım çalışmaları bu bölgelerde süratle başlamıştır. Yaşanan afet sırasında Kahramanmaraş şubemiz de yıkıldı. Yol ve hava muhalefeti sebebiyle derneğimizin İstanbul’daki genel merkezinden yola çıkan üyeleri ancak depremin ikinci gününde Hatay’a vardılar; bir kısmı Antakya’daki çalışmalara katılırken bir kısmı da Suriye’ye geçtiler. Deprem bölgesindeki şubelerimiz kendi mahallerinde çalışma başlatırken civardaki şubelerimiz ise depremden yoğun etkilenen illere geçiş yaptılar, aynı zamanda ülkedeki diğer şubelerimiz de topladıkları yardımları gönüllü üyeleriyle birlikte bölgeye gönderdiler. Hatay ve Kahramanmaraş’taki arama kurtarma çalışmalarında lojistik destek veren gönüllülerimiz, insani yardım malzemeleri ulaştırmak için ise depremin ilk saatlerinden itibaren seferber oldular. Mağdur ve mazlumlar üzerimizde hak sahibidirler. Bu hakkı gecikmeksizin ödemek üzere organizasyonumuzu mümkün olduğunca hızlı planlayıp harekete geçtik.
Kendileri de depremzede olan Diyarbakır’daki üyelerimiz, şubelerini ilk saatlerden itibaren yaklaşık 700 depremzedeye tahsis ettiler, üç öğün yemek ve diğer ihtiyaçlarının karşılanmasını sağladılar. Bu depremzedeler hâlâ Diyarbakır şubemizde konaklamaktadırlar.
Adıyaman Cumhuriyet Mahallesinde ve Hatay Millet Bahçesinde konumlanan üyelerimiz hem bulundukları konumlarda hem de kendi araçları ile çevre ilçeler ve köylere yardım dağıtımı yapmaya devam ediyorlar. Hatay'daki çalışmalarımız ülkemizin farklı illerinden gelen üyelerimiz tarafından nöbetleşe sürdürülmektedir.
Depremin yerle bir ettiği bir diğer bölge olan Suriye’de de ilk günlerden itibaren çalışmalara destek verdik. Özgür-Der gönülleri, Suriye'nin Cinderes/Afrin bölgesi ile İdlib'in Salkin ve Harim bölgelerini ziyaret ederek bölgeye yardım ulaştırdılar. Özgür-Der Başkanı Rıdvan Kaya ve beraberindeki heyet de yardım bölgelerini ziyaret ederek çalışmalara bizzat katıldılar ve yardım seferberliği çağrısında bulundular.
26 Şubat itibariyle yapılan çalışmalar sonucu, sahada bulunan 300’ün üzerinde gönüllü personelimiz aracılığıyla 10 TIR kuru gıda, 12 TIR un, 3 TIR su, 1 TIR sebze, 110 bin ekmek, bin kumanya, 2.5 ton beyaz et, 4.500 litre sıvı yağ, 80 bin porsiyon sıcak yemek, 20 bin sandviç, bin mont, bin bot, 3 TIR battaniye, 50 çadır, 500 tüp, 600 soba ve çeşitli miktarlarda yakacak, iç ve dış giysi, temizlik malzemesi ile konserve ve aperatifler ihtiyaç sahiplerine ulaştırıldı.
Sıradan bir felaket değil
Depremin yıkıma sebep olduğu coğrafyanın büyüklüğünü göz önüne almadan yapılan değerlendirmelerin gerçekliği yansıtmayacağının altını çizmek gerekir. Yaşadığımız son afet İzmir ve Van depremleri gibi dar bir bölgede gerçekleşmemiştir. Eleştirilerimiz ve analizlerimizde bölgenin büyüklüğü hesaba katılmalıdır. Tabiî bunları devlet organlarının ve yetkili birimlerin organizasyon zaaflarını perdelemek maksadıyla değil, haksızlık yapmaktan kaçınmak amacıyla dile getirdiğimiz açıktır. Geçtiğimiz hafta yayınlanan Birleşmiş Milletler verilerine göre Marmara depreminde 13 milyon ton enkaz oluşurken, bu yeni afette enkazın 116-210 milyon ton aralığında olması vakıanın şiddetini gözler önüne sermektedir. En iyi ihtimalle Marmara depreminin 10 katı ya da daha büyük bir felaketten söz ettiğimiz unutulmamalıdır.
Bürokratik sayıların anlamsızlığı
Depremin kritik dönemleri olarak gösterilen ilk 24, 48 ve 72 saatlik süreçlerde mülkî amirler farklı uygulamalara imza attılar. Devlet aygıtının sayılar üzerinden yapmış olduğu ve kimi kurumlar için gösterişten öte olmayan çalışmaların felaket anında aslında sadece kâğıt üzerinde kaldığı ortaya çıkmıştır. Neredeyse her memura aldırılan ilk yardım eğitimi ya da binlerce kez tekrarlanan deprem tatbikatlarının, iç çalışmaların ve eğitimlerin pratiğe yansımadığını hep birlikte gördük. Hatta Pazarcık merkezli ve yedi şehri etkisi altına alacak bir depremin tatbikatının bile benzer durumda sahaya yansımadığını biliyoruz. Yetkililer ise gerçeği yeterince yansıtmayan hamasi söylemlerle durumu idare etme çabası güdüyor. Elbette hiçbir faydalı işin içinde olmayan, her hayırlı işi engelleyen ve genel olarak İslam düşmanlığı şemsiyesi altında toplanan Kemalist, sol, sosyalist kesimlerin eleştirilerini ve söylemlerini dikkate almıyoruz. Ama deprem anında enkaz altında çocuğunun, babasının, akrabalarının, komşularının seslerini duydukları halde müdahalenin gecikmesi sebebiyle yakınlarını kaybedenlerin hikâyeleri ve birebir şahit olduğumuz benzer durumları görmezden gelemeyiz. Depremin üzerinden 20 gün geçmesine rağmen hâlâ çadır konusunu konuşuyor olmak sistemin temelden sorunlu olduğunun bir tezahürüdür.
Koordinasyonsuzluğun oluşturduğu muğlaklık ve yakınlarını enkazdan çıkaramayanların hissettiği yalnızlık unutulacak gibi değil. Afeti duyar duymaz toparlanıp gelen arama kurtarma ekiplerinin nereye müdahale edeceğinin bile koordine edilemediği, her ekibin rastgele bir sokağa girdiği, kimin nerede ne çalışma yaptığının bilinmediği ama herkesin harıl harıl çabaladığı bir ortamda ancak bu kadar iş ortaya konabilirdi. Gönüllülerin ellerinden gelenin fazlasını yaptığını bile söylemek yanlış olmaz. Ama koordineli bir ortam olması durumunda daha da iyisinin olabileceğini sahadaki herkes rahatlıkla söyleyebilir. Devletin konuyu birkaç müteahhide ceza keserek kapatmaya çalışması da kabul edilemez.
Ahlak enkazının altında kalanlar
Yardım çalışmalarına dair birçok konu konuşmak mümkün. İhtiyaç sahibini incitmemek, insanları teşhir etmemek, kargaşaya mahal vermemek vs. Ama bunlardan daha da önemlisi yardımı ulaştırırken ayrım yapmamaktır. Maalesef her noktada olmasa bile genel olarak muhacirlerin mağdur edildiği bir süreci gözlemliyoruz. Birinci sınıf beyaz Türk ırkçılarının köpürttüğü özellikle Suriyeli düşmanlığının böylesi bir felaketten sonra bile köpürmeye devam etmesi ahlaki bir çöküşün ve hatta yok oluşun bir sembolüdür. Öğrenci yurtlarının afetzedelere ayrılmasında isabet edilirken buralara yabancı uyruklu depremzedelerin alınmaması ahlakın da enkaz altında kaldığını göstermiyor mu? Depremzede muhacirlerin daha pek çok noktada mağdur edildiği biliniyor. Tüm bunlar genel olarak sergilenen örnek dayanışma sürecine halel getiriyor.
Müslümanlar bu ülkenin yüz akıdır
1999 Gölcük depremini İstanbul’da yaşayan biri olarak bölgeye bizden önce ulaşan kardeşlerimizin olayı çok fazla abarttıklarını düşünmüştüm. Çünkü 2023 yılında Türkiye’nin göbeğinde akaryakıttan suya kadar bu derece bir mağduriyetin oluşabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti. Daha ilk anda Hatay’da karşılaştığım yıkım görüntüsü ile akşam almak zorunda kaldığım teyemmüm, zannımın ne kadar yersiz olduğunu gösterdi.
Bölgede hangi sokağa girerseniz girin simalarından, üzerlerindeki yeleklerde yazan dernek veya vakıf adlarından İslami bir kuruluşun mensubu olduklarını hemen anlayabileceğiniz Müslümanları ve çabalarını görüyorsunuz. Bu, bizler adına müthiş bir motivasyon kaynağı oldu. Her toplumda muhakkak ki “erdemli“ insanlar vardır ve deprem anında bunlar da özverili çalışmalar yapmışlardır ancak Müslümanlar topyekûn bir kalkışma ile meseleye dört koldan saldırarak sahanın her ihtiyacını karşılama yoluna gitmektedirler.
Suriye’nin özgür bölgelerinden Türkiye’ye ekmek taşımak
Aslında hayal etmesi bile zor olan ama biz Müslümanları haddinden fazla mutlu eden bir olayı da paylaşmak isterim. Suriye’nin özgürleştirilmiş bölgelerinden olan İdlib ve Azez’de bölge halkının ihtiyacı için kurulan fırınlar depremin ilk anlarından beri Hatay ve Kilis’e ekmek temin ediyor, yine bölgedeki mutfaklar Türkiye tarafına sıcak yemek yolluyor. Bölgenin kendisi de depremzede olmasına rağmen Suriyeli kardeşlerimiz Türkiye’deki afetzedeler için seferber olmuş durumda. Bölgede fırından markete her yerin yıkıldığı ya da kapandığı bir ortamda bu çok kıymetli ve işlevsel bir çaba olarak karşımıza çıkıyor. Bu çabalar Müslüman beldeler arasında çizilmiş olan suni sınırların anlamsızlığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Bununla beraber İslam kardeşliğinin bu suni sınırlardan beri olduğunu görmek, Allah’a olan şükrümüzü ve imanımızı artırması açısından önem arz ediyor.
Sonuç olarak elbette Rabbimizden musibet isteme gibi bir durumumuz söz konusu değildir. Allah muhafaza etsin. Fakat böyle bir durumda hızlı şekilde organize olup hemen felaket bölgesine hareket etmenin elzem olduğu gerçeğini yalın bir şekilde gördük ve birkaç saat daha erken gitmediğimiz için pişmanlıklar yaşadık. İlk üç günden sonra ise hedef odaklı, daha sistematik çalışmaların yapılması ve bunun uzun bir süre devam ettirilmesinin gerekliliği şüphesizdir. Depremin hemen ardından toplumun tüm kesimlerinde ve ümmet coğrafyasında sergilenen yardım seferberliğinin zaman içinde zayıflayacağı gerçeğini unutmamalı; programımızı uzun bir zaman ihtiyaçların olacağı bölgede yardım çalışmalarını sürdürecek şekilde ayarlamalıyız.
Bir öncelikler fıkhı oluşturarak yardım çalışmalarının yeterince ulaşmadığı bölgelerin ve özellikle resmî genelgeler ile devlet yardımlarından mahrum bırakılan muhacirlerin gözetilmesi gerektiğinin altını çizmek isteriz. Samimi ve ihlaslı bir şekilde yapılan yardım çalışmalarının Rabbimizin yardımıyla artarak ve daha organize bir şekilde devam edeceğine olan inancımız tamdır.