Şefik Sevim / Haksöz Dergisi Sayı: 344 - Kasım 2019
Tirmizi, Resullullah (s)’den şöyle bir hadis nakleder: “Kıyamet gününde hiçbir kul, ömrünü ne için tükettiği, bilgisiyle ne yaptığı, malını nereden kazanıp nerede harcadığı ve bedenini neyle yıprattığı konusunda hesaba çekilmedikçe bir yere kıpırdayamayacaktır.”
Sigara gibi maddi bağımlılıkların yanısıra toplumsal anlamda bağımlılıkların da olduğu bir dünyada yaşıyoruz: Telefon bağımlılığı, kahvehane bağımlılığı, dışarıya çıkma ve dışarıda zaman geçirme bağımlılığı hatta geleneksel toplumlarda akraba bağımlılığı vs.
Alkol ve uyuşturucu bağımlılıklarının dışında kalan bağımlılıklara davranışsal yani eylemsel bağımlılık diyoruz.
Bağımlılık, en temelde nefsimizin bizde var olan disiplinlere galebe gelmesidir.
Bedenimiz dâhil bize ait olan her şeyin emanet olması ve ömrümüzün de sınırlı olması bizlerin her anımızı Allah’ın muradına uygun bir verimlilikte geçirmemizi gerekil kılmaktadır. Çünkü insan ahsen-i takvim üzere yaratılmış eşref-i mahlûkattır.
Unutmayalım ki zaaflarımıza fırsat verdiğimiz oranda, kusurlarımız, müzmin hastalıklara dönüşür.
Şu bir hakikattir ki her bir zaafımız, bizden bir güzelliğimizi alıp götürmektedir.
Türkiye gibi modernleşme sürecine keskin bir şekilde girmiş toplumlarda, bağımlılıkların hayırlı bir yaşamın bereketini düşürdüğü gerçekliğini yaşıyoruz.
Bir mümin açısından bağımlılıkların kuşattığı bir hayat tarzını kanıksamak, zamanın değerine hürmetsizlik olur.
Zaten bağımlılıktaki en önemli faktörlerden bir tanesi, insanın kendinden ümidi kesmesidir. İnsanın bir hayali olmaması, ideallerine ruh katan disiplinli iradenin aşınmasıdır.
Bağımlılıkta en dikkat çekici şey, bağımlılığın iradeyi yok etmesidir.
Bağımlı kişiler bağımlılığın bir hastalık ve zaaf olduğunu kabul edip bu konudaki samimi çaba ve uyarıları önemseme oranında ancak bu zaafı aşabilme imkânını yakalayabilirler.
Bir davranış, bağımlılık yapan bir duruma geldiğinde artık o davranış kişinin hayatındaki en önemli etkinlik olur. Nefsi usul usul okşar. Bu okşayış hiç de hayra alamet bir okşayış olmaz.
Davranışsal bağımlılıklarla madde bağımlılığı arasında büyük bir fark görmemek gerekir. Çünkü beyinde hepsinin etkilediği yer aynıdır.
Madde bağımlılığı ile davranışsal bağımlılıkların ikisinin de sonuçları açısından ortaklıkları çoktur. Her iki tür bağımlılık da kronik ve tekrarlayıcı özelliklere sahiptir. Bu bağımlılıkların yer değiştirme özellikleri de mevcuttur.
Bağımlılık yaratacak bir sosyal ortam yoksa bağımlı olma riski de yok demektir. Tıpkı, 17. yüzyıla kadar tütünle tanışmamış olan Avrupalının sigara bağımlısı olma şansı olmadığı gibi.
En sinsi bağımlılıklardan bir tanesi sanal bağımlılıktır. Sanal bağımlılığın gün geçtikçe kişileri yalnızlaştırıp günlük yaşamı, iş performansını ve evlilik hayatını olumsuz yönde etkilemesi dikkat çekicidir. Bu sorun, ruh sağlığı için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Bugün gençlerin bağımlı olmasının en temel sebeplerinden biri gençlerin enerjilerini harcayamıyor olmalarıdır. Bu çok büyük bir problem. Kendilerini ifade edemiyorlar ve gerçek hayatta görünemedikleri için başka şekilde kendilerini göstermeye çalışıyorlar. Bu da bağımlılığa götürücü ilk adımdır.
Teknoloji bağımlılığı, genellikle hayatın diğer alanlarından yeterince tatmin olamamanın ifadesidir. Teknoloji bağımlılığında sosyal faktörlerin etkisi fazladır. Ailesi ekran başında olan gençlerin teknoloji bağımlılığı daha fazladır. ABD’de yapılan bir araştırmada ailece beraber yemek yemenin az olduğu evlerde yetişen çocuklarda madde kullanımı ve intihar eğilimi gibi riskli davranışların daha sık olduğu görülmüştür.
Gençlerin teknoloji bağımlılığını aşmaları için yakın ilişkilerimizi derinleştirmemiz gerekmekte. Bağımlılık girdabından kurtulmak için hayatla alakalı bir hedefimizin olması lazım. Bir hedefimiz yoksa bizi bağımlı olmamak için tutan unsur da kalmamış olur.
Şu da bir hakikattir ki sosyal ilişkilerimizi ne kadar genişletirsek bağımlılıklardan o kadar uzaklaşmış oluruz.
Modern insanın bu zaafları aşmada en büyük sorunu, uyarıcıların nasihatlerine tenezzül etmemesidir.
Akıllı telefon bağımlılığının belki de ilk adımı, takipte olduğumuz sayfalar ve kişilerden etkilenmemiz ve aslında hiç ilgilenmeyeceğimiz belki aklımıza bile gelmeyen konularla ilgilenme durumunda kalıyor olmamızdır. Ne yazık ki sosyal paylaşımlarla aslında neredeyse “uzaktan gözetlenme” haline dönüşüyor ilişkilerimiz.
Akıllı telefon bağımlılığı öğrencilerin başarısını düşürdüğü gibi aşırı bir özgüven de pompalamakta. Söz konusu özgüven gençlerde kendini beğenmişlik ve dik kafalılık tarzını geliştirmekte. Bu durum da velilerin basit sorunlar için sık sık öğretmen ve idarecilerle muhatap olmasını beraber getirmektedir.
Bağımlılığın tedavisinin ilk ve en önemli basamağını bağımlılık yapan durumun ve bu durumu hatırlatan tüm etkenlerin hayatımızdan tamamen çıkarılması oluşturmaktadır.
Bağımlılığı en mütevazı bir tanımlamayla kontrol kaybı olarak tanımlayabiliriz.
Bağımlılığı aşma konusunda arkadaş çevresi yani sosyal çevre ve hobiler son derece iyi birer kurtarıcı olabilirler.
Dikkatimizi fazla çekmeyen bir bağımlılık da egzersiz bağımlılığıdır. Kuşkusuz, hem fiziki sağlığımız hem de ruh sağlığımız için spor yapmak faydalı bir alışkanlıktır. Ancak, dozu kaçırılan spor, zarar veren bir bağımlılık haline dönüşebilir. Sporu, hayatındaki her şeyin önüne koymak, bir süre sonra tek sosyal yaşantının spor haline gelmesidir.
İnternet bağımlılığı, dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla yaygınlaşan ve sıklıkla karşılaşılan bir ruhsal bozukluktur. Mesela dünyada internet bağımlılığının en yaygın olduğu ülkelerden bir tanesi Hindistan’dır. Buradaki toplu ahlaksızlıkların bir toplumu nasıl fıtratın dışına çıkardığı dikkat çekicidir.
Kumar bağımlılığındaki bireylerin eşlerinde ve çocuklarında ruhsal sorunlar, ebeveynlik görevinin ihmali, ayrılma ya da boşanmalar görülebilmektedir.
Alışveriş bağımlılığı ise kitlesel bir boyutta olması açısından belki de en çetin sınav alanımızdır. Vahşi kapitalizmin iştahla izlediği bir hal almış olmasından da anlıyoruz ki yarınlardaki bağımlılık oranının daha da güçlü bir zemine dönüşeceği aşikâr.
Cinsel bağımlılık ise gençler arasında inanılmaz boyutta yaygınlık kazanmakta. İnternetin sınır tanımaz gerçekliği bu bağımlılığı azdıran önemli bir faktör. Okullardaki duvar yazıları ve cep telefonlarındaki mesajlar bu gerçekliği haykıran önemli bir işaret.
Kimilerimiz kahvehanelere karşı aşırı bir bağımlılık içindeyiz; kimimiz satranca, damaya, okeye, komşuya, dışarıya, akrabaya karşı bir bağımlılık içindeyiz.
Dışarıya bağımlılık, ev ve aile gibi kutsal ve masum müesseseyi itibarsızlaştırdığı gibi gün geçtikçe sorunların altında kalan ve can çekişen bir organizmaya dönüşmesine sebebiyet vermekte.
Her bir bağımlılık bir asosyaliteyi beslediği gibi, bizim için bir itibar düşüşüdür.
Bağımlılıklar bizim için zindana, zaaf üreten bir alana dönüşmemeli. “İki günü eşit olan ziyandadır.” düsturuna iman edenler olarak kendi potansiyel zenginliğimizin hakkını vermeliyiz. Kutsal metinler, derin tecrübeler, hürmeti mucip bedeller, şahsiyetimizle ilgili irtifa kaybı anlamına gelen bağımlılıklara müsaade etmez.
Ayağımız her yeri çekemeyebilir. Bu biraz da tabii bir durumdur. Zevkler, ilgiler, idealler farklı olabilir ve bu bizi farklı adreslere çekebilir. Fakat esas olan ayaklarımızı ve zihnimizi kendisine çeken çekim alanlarının bize ne kattığıdır. Hikmetli okumalarımız ve güçlendirdiğimiz irademizle bir yerlere olan ayak alışkanlıklarımızı kontrol altında tutabiliriz.
Güzelliklerimize güzellik kattığımızda kişilik binamızı bu tür zaaflara karşı güçlendirebiliriz.
Bağımlılık bir anlamda vasat ümmet olma yani adalet üzere bir toplum olmaya mani bir haldir. Uçlarda gezinmenin bir parçasıdır.
Hayattan zevk alabilmenin binlerce yolu, imkânı ve tarzı varken zaaflarımızı besleyen teslimiyetçi tarz müminin tarzı olamaz.
Hasan el-Benna’nın bağımlılık oluşturan hiçbir şeyi müminlere yakıştırmaması ve bunları yasaklaması değerli bir hassasiyettir.
Bağımlılıklarımızdan kurtuluşumuz, güçlü irademiz ve uyarıcılarımızın hikmetli çabalarıyla ancak mümkündür.