Tanca, Asilah ve bir hatıra
Şafşavan’da tanıştığım Şazeli Şeyhi Raysuni’nin oğlu Enes’le İbn-i Batuta’nın mezarını ziyaret ettikten sonra Enes, “Tanca’ya kadar gelmişken mutlaka balıklarımızdan tatmalısın” diyerek beni bir balıkçı lokantasına götürmek istediğini söyledi. Teklifini kabul edince Enes’le tekrar Medina’nın dolambaçlı yollarında yürümeye başladık. Enes bir ara, “Osmanlı, Tunus ve Cezayir’i almasına rağmen bu ülkelerin hemen yanı başındaki Fas’a niçin dokunmamıştır, bunu biliyor musun?” diye sordu. Enes’in bu sorusuna mantık yürüterek cevap vermeye çalışsam da Enes verdiğim cevapları beğenmedi. Daha sonra da Osmanlı’nın, Faslı yöneticiler genelde peygamber soyundan oldukları için Fas’ı ele geçirmekten uzak durduğunu söyledi. Bu bilginin ne kadar doğru olup olmadığını bilmesem de Enes bunu söylerken aslında, “Osmanlılar peygamber soyundan gelenlere bu denli saygılılardı.” demek istiyordu. Fakat benim için önemli olan peygamber soyundan gelmekten çok peygamberin yolunda olmaktı.