Kur'an’da geçen bir ifadenin aleyhine yine Kur'an’da bir şey mevcut değilse onun Allahu Teala katında makbul olduğu söylenebilir. Bu bağlamda Sebe kraliçesi Belkıs’ın bir peygamber olan Hz. Süleyman’ı (ve ordusunu) zemmedici şu sözlerini hatırlamak yerinde olur: “Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi, orayı perişan ederler ve halkının ulularını alçaltırlar. (Herhalde) onlar da böyle yaparlar.” (Neml, 27:34). Belkıs sözlerine karşılık olarak Kur'an, “ama peygamberler ve onların orduları hariç” dememekte ya da Belkıs’a “O, bu genellemesiyle yanılgı içindeydi.” mealli bir eleştiri yöneltmemektedir. Bu durumda Belkıs’ın “Peygamberi(n ordusunu) fesada yol açmaktan tenzih etmeyen” ifadesini nasıl anlamlandırmalıyız?
Yusuf el-Karadavi’nin “Çağdaş Problemlere Fetvalar I” (İlim Yay., İst., 1986) adlı eserinde ifade edildiği gibi, hükümdar iyi de olabilir kötü de. Hükümdarlık makamı iyi insanların elinde olursa, hayır ve ıslah vasıtası olur. Kötü ve bozguncuların eline geçerse kötülük ve fesat aracı olur. İşte Kur'an’daki hem iyi hem kötü hükümdar örnekleri:
Vereceğimiz ilk iyi hükümdar örneği Talut’tur. Hz. Musa'dan sonra, İsrailoğullarından ileri gelen kimseler kendilerine gönderilmiş bir peygambere, "Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım." demişlerdi. Allah, Talut'u onlara hükümdar olarak göndermiş onu onların üzerine yönetici seçmiş, ilimde ve bedende ona üstünlük vermişti (Bakara, 2: 246-247). Talut yönetiminde yapılan savaş sonucunda Müslümanlar Allah'ın izniyle galip geldi. Calut'u öldüren, Davud’a Allah hükümdarlık ve hikmet verdi.” (Bakara, 2: 251). Yine Allahu Teala Zülkarneyn’i yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kılmıştı (Kehf, 18: 83). Hükümdar veya devlet başkanı bazen salih ve insanların en erdemlisi olur: “Adil bir imamın bir günlük görevi (başkalarının yapacağı) altmış senelik ibadetten daha hayırlıdır.”1 Çünkü bu nitelikteki bir hükümdar veya devlet başkanı faydalı hükümler verir, sıkıntıları giderir, haksızlıklara ve zulümlere engel olur. Bu işlerin sevabı da, altmış senelik ibadetle elde edilemez.
Kur’an ayetlerinde ve belirttiğimiz hadiste görüldüğü gibi müspet hükümdar örnekleri mevcuttur. Bununla birlikte, Allahu Teala Belkıs’ın değerlendirmesindeki hükümdar tiplemesine daha yakın “kötü hükümdar” örnekleri de vermektedir. Sözgelimi Hz. İbrahim döneminde Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya giren bir otoriteden (Nemrut) söz etmektedir. Hz. İbrahim ona, “Rabbim hayat veren ve öldürendir.” dediğinde, o da, “Hayat veren ve öldüren benim!” demişti. İbrahim, “Allah güneşi doğudan getirmektedir, haydi sen de onu batıdan getir!” dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. (Bakara, 2: 258). Diğer olumsuz otorite tipi halkına “Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” (Naziat, 79: 24) ve toplumunun ileri gelenlerine de, “Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum.” (Kasas, 28: 38) diyen Firavundur. Ona göre kavmi Mısır mülkünün ve altından akıp giden ırmakların ona ait olduğunu aklından çıkarmamalıdır (Zuhruf, 43:51)!
Karadavî, yazımızın başlığına kaynaklık teşkil eden ilk paragraftaki ayetin “hangi hükümdar olursa olsun, girdiği memlemeketi perişan eder.” şeklinde anlamlandırılamayacağı kanaatindedir. Ona göre, ayetin amacı, -Nemrut ve Firavun gibi- dünyalık elde etmek için memleketlere giren sömürgecilerin ve zorbaların memleketleri perişan ettiğini vurgulamaktır.
İlk paragraftaki ayeti Karadavî’den farklı olarak şöyle anlamanın daha doğru olacağı kanaatindeyim: Ayette, Belkıs’ın Hz. Süleyman(’ın ordusu) hakkında sözlerine bir kayıt (sınırlama) söz konusu değildir ve “Süleyman(’ın ordusu) farklıdır, fesat çıkarmaz.” da denilmemektedir. Ayetin sonundaki “onlar da böyle yaparlar” kısmının Kurtubî2 (ö. H. 671) ve Süyûtî (ö. H. 911) gibi, “onaylama sadedinde Allahu Teala’nın sözü olduğunu” düşünenlerin de olduğu hesaba katılırsa başında peygamber bile olsa savaşta Müslümanların ordusunun “melekler ordusu” gibi davranamayacağı rahatlıkla söylenebilir. Adil olsa bile sözünü ettiğimiz şey hükümdar ve ordusudur. Onlarda da düşmanlarında da çatışmayı mümkün kılan belli bir düzeyde nefret vardır. Bundan dolayı söz konusu Müslümanların ordusu bile olsa “fesada yol açan durumlar” ortaya çıkabilir. Yönetici adilse onun ordusunun savaş sırasında yol açtığı fesadın oranı düşük, zalimse büyük olur.
En doğrusunu Allahu Teala bilir.
Dipnotlar:
1- Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, X, 31.
2- Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî (ö. 671 h), el-Câmi’ li Ahkâmi'l-Kur'an, 11 c., Daru Âlemi’l-Kütüb, Riyad, 2003, XIII, 195.