Yıldız Ramazanoğlu’nun Karar gazetesinde yayımlanan konuyla alakalı köşe yazısı (12 Haziran 2019) şöyle:
Suriyeliler, Kürtler ve Oy Hesapları
Bolu’dan sonra Mudanya’nın CHP’li Belediye Başkanı da Suriyeli göçmenleri hedef alan bir karar almış. Başkan Türkyılmaz’ın talimatıyla zabıtalar Suriyelilerin sahilde dolaşmasına ve denize girmesine izin vermiyor. Hayri Türkyılmaz kararını “Ya bize uyacaklar ya da geldikleri ülkelerine geri dönecekler. Kendi insanlarımızın rahatsız edilmesine izin vermem” diyerek savunuyor. Sahilde, kamu alanında, ortak yaşam yerlerinde hiç kimsenin başkasını rahatsız etme, hijyenik kuralları hiçe sayma hakkı yoktur, temel kuralları kim ihlal ederse, ırkına, kim olduğuna bakılmaksızın yaptırım uygulanabilir. Buna kimsenin sözü olmaz. Fakat böyle ayrımcı aşağılayıcı yaklaşımlar kabul edilemez. Alaçatı’da bir plajdan haşema mayo giydiği gerekçesiyle çocuklarıyla birlikte ödediği yüklü meblağa ve kayda rağmen çıkarılan kadın da mı Suriyeli? Bu kadar acı tecrübeden sonra hala ayrıcalıklı konumlar peşinde kimi insanlar. Kendi ülkemizin yurttaşlarına Fransız polisi gibi davranabileceğini sananlar eksik değil. Kötülük kibir üstünlük sahiplik iddiası bir kez baş gösterince nerede duracağı belli değil.
***
Tatvan’da da Şehir Mezarlığı’nın Türkçe ve Kürtçe olan tabelasından Kürtçe ibareler kaldırılmış. AK Parti’nin 2015’te astığı Kürtçe tabelayı, 2019’da yine bir AK Partili belediye başkanı kaldırıyor. Dört yılda ne değişti acaba? Bitlis’te de belediye binasının kapısındaki Kürtçe ibareler, seçimden hemen sonra AK Partili başkanın emriyle kaldırılmıştı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanmak isteyen AK Parti, önümüzdeki 23 Haziran seçimlerinde Kürt “kökenli” vatandaşların oyunu alabilmek için yoğun bir çaba içinde. İnsanların birkaç günlük küçük jestlerle tercih değiştirebileceği düşünülüyor. AK Parti adayı Binali Yıldırım’ın Diyarbakır ziyareti güzel ama, barış sürecinin ilkesel emek ve çabalarından sonra bu kadar militarist bir tercihe yönelmenin yarattığı duygusal kopuşlar bir iki seçim manevrasıyla nasıl giderilecek? CHP adayı da Karadeniz kökenli oyları çekmek için Trabzon, Ordu ve Giresun’da miting yaptı. Bütün dürüstlük iddialarına rağmen, partili belediyelerin yabancı düşmanı uygulamaları karşısında sessizliğini koruyan Ekrem İmamoğlu, milletvekili Ali Şükrü bey başta olmak üzere nice insanların katili, katliam düzenleyicisi Topal Osman’a da sahip çıkıyor. Bu vaat ettiği değişimle ilgili ne kadar da tezat bir durum.
***
Avrupa’da da uzun bir süredir “yabancı düşmanı” politikalar oy sağladığı hatta iktidarları değiştirdiği için iki olumsuzluk birbirine paralel olarak gelişti. Yeni kurulan ırkçı partiler yüksek oy oranlarıyla yönetime talip oldular. Oyunu ırkçı partilere kaptırmak istemeyen muhafazakar veya sol partiler de yabancı düşmanı politikalara yakınlaştı. Hatta Yeşiller veya sosyalistler gibi ideolojik duruşu eşitlikçi ılımlı olan eğilimler bile, yabancı düşmanlığına prim veren söylemlere tutunma ihtiyacı duydu.
Suriye savaşı telafisi mümkün olmayan çok oylumlu ağır acılar ve demografik alt üst oluşlar yarattı. İslam dünyasına, insanlığa çok pahalıya malolan bu durumun sebepleri sonuçları ve yanlışlarına dair politik tartışma elbette yapılıyor yapılacaktır. Mülteci meselesi ise acil bir insanlık durumu olarak kapımıza geldi ve Türkiye’nin kapısını kapatması bizi yaşayan ölülere dönüştürürdü manevi olarak. Bütün bunları birlikte yaşamamışız, ağır savaş koşulları gözümüzün önünde gerçekleşmemiş gibi, bu insanlarla uğraşmak, kovmak, istenmeyen kişiler ilan etmek kabul edilemez. Bir dilim ekmeğinizi keserim diye tehdit etmek prim yapıyor ve siyasi arenada oy getiriyorsa biz toplum olarak nereye doğru savruluyoruz iyi analiz etmek lazım. Batıda giderek güçlenen “göçmenlerle dayanışma” akımları, insani değerlerin her yerde neşvü nema bulabildiğini gösteriyor. Müslüman bir toplumda ise ırkçılığın, yabancı düşmanlığının siyaseten iş görmesi, bu kadar işe yaraması düşündürücü.
***
Siyasetçilerin tutumlarında ilkelerin ve uzun vadeli politikaların belirgin olmaması hayal kırıklığı yaratıyor. Az zamanda çok oy getirecek hamlelerden, gelip geçici gönül alma sözlerinden sonra yollar çıkmaz sokak. Seçimlerden sonra tekrar ezberlere, geride kalması gereken ayrımcı yaklaşımlara, sadece güvenlik politikalarına teslim olanların halkın önüne geçip müspet öncüler olmaları nasıl mümkün olabilir?