Faruk Beşer’in Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (4 Mayıs 2018) yazısını ilginize sunuyoruz:
Âlimlerin Müziğin Hükmü Yelpazesindeki Yerleri
Müzik kadar helal haram kartelasının her iki ucunda da âlimlerin bulunduğu bir başka mesele yok dense yeridir. Bu neden böyledir? Uzun okumalardan sonra vardığım sonuç şu. Müzik denen şey aslında nötr ve her ortamda, o ortamın rengine ve şekline göre yer alabilecek saydam bir şey. Onu hangi ortamda ve neyin üzerinde görüyorsanız rengi öyle gözüküyor ve ona göre hüküm vermek zorunda kalıyorsunuz.
Konunun İslami deliller ve naslar çerçevesinde en etraflı felsefi açıklamasını yapan Gazali’ye bakarsanız görürsünüz ki, o dört mezhep imamının müzik hakkındaki olumsuz ve yasaklayıcı görüşlerini naklettikten sonra, onların hata ettiğini söylemeden tam aksine bir sonuca ulaşmış ve haram olanına da işaret etmekle beraber genel anlamda müziği aklamış ve olması gereken bir şey olarak göstermiştir. Gazali, İmam Şafii başta olmak üzere bu imamların hepsine karşı bir görüş beyan edebilir mi? İyi okunduğunda aslında karşı çıkmadığı görülür. Onun uzun uzadıya anlattığı şundan ibarettir:
Müzik bizzat kötü bir şey değildir, seslerin ahenkli ve hoşa giden şekilde kullanılmasından ibarettir. Bu iki özellik kuş sesleri başta olmak üzere Allah’ın yarattığı tabiatın kendi içinde de vardır. O halde müzik bu iki özelliğinden dolayı haram kılınmış olamaz. Hoşa gittiği ve zevk verdiği için de haram kılınmış olamaz. Çünkü böyle olan pek çok şey de helaldir. Öyleyse onu kötüye kullanmak, kötü bir şekilde kullanmak ve kötülüğün eşliğinde kullanmak ancak haram olabilir.
Gerçekten de müziğin tarihine bakıldığında bidayette onun hep içki ve kadın eşliğindeki çılgınca ve nefsi eğlencelerin aleti kılındığı görülür. Müzik deyince akla sadece bunların geldiği bir ortamda müziğin hükmü nedir diye sorulan bir fakihin, haramdır demesi tabii ve olması gereken bir yargıdır. İşte Gazali mezhep imamlarının ‘müzik haramdır’ yargısını nakletmesine rağmen, sanki ‘işte onlar böyle bir müziğe haram hükmü vermişlerdir’ demek istemektedir.
O halde müzik, eğer sözleri de varsa, ne dediğine, niçin kullanıldığına, neye hizmet ettiğine, kalplerde ve duygularda hangi hisleri oluşturduğuna göre hüküm almalıdır. Hatta Gazali’ye göre çok güzel sesiyle yanık yanık Kuranıkerim okuyan, okurken dinleyenleri mest edip, kalplerinin yumuşamasına ve ağlamalarına sebep olan birisi bile, dinleyenler helal bir iş yaparken hatta belki niyetlerine göre sevap alırken, o bu yanık sesiyle haram işlemiş ve kötü bir iş yapmış olabilir. Çünkü niyeti insanların teveccühünü kazanıp makam kapma, servet elde etme, gösteriş ve riya olabilir.
İşte bu sebepledir ki, müziği bir olgu olarak ve bağımsız bir araştırma meselesi değil bir fetva meselesi olarak görüp hüküm veren fakihler ona karşı genellik olumsuz tavır takınmışlardır. Çünkü müzik denince akla gelen işret meclislerindeki çalgı ve türküleri kastetmişlerdir. Ama fakih olmakla beraber, mesela İbn Hazm (v. 448 H) gibi müzik konusunu müstakil olarak yazan birisi, onun haramlığının dayandırıldığı bütün hadislerin ya zayıf olduğunu ya da işte o sözünü ettiğimiz özel durumları anlattığını söyler. Oysa İbn Hazm nasçıdır ve bütün hükümlerini Kuranıkerim’e, orada yoksa hadislere dayandırır, kıyası bile kabul etmez. Onun tam karşısında modern muhaddis Elbanî (v. 1420/1999) ise müzik hakkındaki hadisleri topladığı risalesinde İbn Hazm’ın zayıf dediği hemen bütün hadisleri sahih olarak göstermiş ve müziğin her çeşidiyle haram olduğu sonucuna varmıştır. Görebildiğimiz kadarıyla buradaki mesele hadislerin müziği yasaklaması meselesi değil, bir fıkhu’l-hadis, yani hadislerin ne demek istediğini anlama meselesidir. Elbani fakih değildir. Belki de bu sebepten ötürü Ebu Hanife fakih olmayan ravilerin kıyasa/fıkha aykırı rivayetlerini, sahih olsa bile, kabul etmemişti.
Bu anlamalarda muhtemelen bölgenin ve kültürün de etkisi olabilir. İbn Hazm Endülüslüdür ve oradaki kültür ve eğlence hayatı doğu İslam memleketlerinden çok farklıdır. Muhtemelen Gazali’nin dediği gibi, müzik orada fazlaca kötü maksatlarla kullanılmamakta idi. Bundan olmalıdır ki, Yine Endülüslü olan ve ahkâm tefsirlerinin zirvesini yazan İbnül-Arabi de (v. 543 H) (Sufi olan İbn Arabi değil), İbn Hazm gibi kötülüğe alet edilmeyen müziğin helal olduğunu düşünür. Hatta ondan yaklaşık yüz yıl önce yaşayan ve hadis hafızı ve İmamu’l-ğarb/Batının İmamı lakabını alan İbn Abdilber (v. 463 H) de aynı görüşte idi. İbn Abdilber hem hadis hafızı hem imam olduğuna göre mesele yine fıkhulhadis’le alakalıdır.
İbn Kuteybe (v. 276), İbnülcevzi (v. 597 H), İzz bin Abdisselam (v. 660 H), Zehebi (v. 748 H), Şevkâni (v. 1250 H), son dönem âlimlerinden Muhammed Gazali (v. 1996 M), Abdülhalim Mahmud (v. 1978 M), Isam el-Beşir ve Karadawi gibi âlimler de müzik konusunda hep Gazali çizgisinde düşünürler.
Peki, bizim artık bir şey söylememize mahal kaldı mı? Görelim bakalım.