Muş Özgür-Der’de Oktay Savaş moderatörlüğünde, S. Veli Rıza Nasr’ın kaleme aldığı ve Ekin Yayınlarından çıkan Cemaat-i İslami adlı kitap değerlendirildi.
1920'lerde Hindistan’da Hintleri bir çatı altında toplayan Kongre Partisi ile Müslüman halkı bir çatı altında toplayan 'Müslüman Birliği' hüküm sürüyordu. 1930lara geldiğinde Hindistan, Hindularla Müslüman birliğin karşı karşıya geldiği siyasi bir keşmekeş havası yaşıyordu. 'Hindistan Hindularındır' sloganı karşısında ilk defa Ebu’l-Ala el-Mevdudi'yi görmekteyiz. Mevdudi, toprak, vatan, devlet ve bağımsızlık kavramlarının İslam literatüründeki yerini vurgulayarak, Müslümanların tek ümmet olduğu şeklindeki Kur'anî öğretiyi savunuyordu. Ona göre idare sistemi İslam olmadıkça adı ister Hint idaresi, ister İngiliz idaresi olsun farkı yoktur. Yönetimin bir kafirden diğer bir kafire intikal etmesi bir şey değiştirmez. Bu sebeple Hind-Müslüman ittifakım İngilizlere karşı kabul edenleri açık bir şekilde eleştirir.
Mevdudi, bölgesinde sağlıklı bir düşünce etrafında birleşen insanları biraraya getirerek Mevdudi, 'Cemaat-i İslami' adı altında yeni bir teşkilat kurar (1941). Ve Cemaatın liderliğine de kendisi getirilir. Teşkilatın amacı, sadece Allah'ın rızasına nail olmak ve bu uğurda tağutlar yıkılıp, İslam hakim oluncaya kadar mücadele vermektir. Bu karardan sonra mücadeleye evrensel olarak başlayan hareketin çekmediği güçlük, katlanmadığı zorluk ve yorgunluk kalmaz. Emperyalizmin ortaya çıkardığı Kadıyanilik hareketine, Resulü ve Sünnetini inkâr edenlerin davranışlarına, Batılılaşmış insanlar ve Batı sisteminin kölelerine karşı amansız mücadelelere girdi.
Cemaat-i İslami, mevcut olan 'Müslüman Birliği'ne alternatif olarak ortaya çıkmıştı. Cemaat-i İslami, 'Tercümanul Kur'an' adlı dergiyi çıkartarak, dünya üzerinde yayılmakta olan Batı kültürünün düşünce ve prensiplerine karşılık Kur'anî öğretiyi sunmak, Kur'an ve Sünnet'in prensiplerinin çağa uygulamasını sistemleştirmekti.
Allame Mevdudi, İslam hareketini omuzlarken 'Cihad' espirisiyle harekete başladı. 1928'lerde İslam'da cihadın önemini belirten bir eser kaleme almış ve bu eser iki kardeş teşkilat olan 'İhvan' ile 'Cemaat-i İslami'yi birbirleriyle tanıştırmaya vesile olmuştur. Bu iki kardeş teşkilat tanışmış ancak samimi ve organik bir çatı altında beraber olamamıştı. Her teşkilat kendi mevzisinde kalarak çalışmalarını sürdürmüştür.
Diktatör Batı sömürgeciliği bazı nedenlerle Pakistan'ı Hindistan'dan ayırarak iki ülke haline getirdi. 1947'de Yarımada, Hint-Pakistan şeklinde ikiye ayrılırken, Allame Mevdudi karargâhını Pakistan'a taşıdı. İşte bu sırada 'Pakistan bağımsızlığı' için bir anayasa hazırlanması gerekiyordu. Mevdudi bu noktadan sonra hedefinden saptırılmaya çalışılmış, Pakistan ulusu için anayasa hazırlamak istemediği için de yer yerinden oynamıştı. Zira, Cinnah ve Müslüman Birliği'nin hazırlamasını istediği anayasa, adeta Batılı devlet modeli olan Hint anayasasını aynen kopya etmekti. Buna Allame Mevdudi'yi ve ortak etmek istedilerse de başarılı olamadılar.
Allame Mevdudi, yaptığı başarılı çalışmaları ile mevcut iktidarı rahatsız etmiş, 1946 yılında çıkarılan bir emirle Cemaat-i İslami'nın merkez ve şubeleri kapatılarak, mallarına el koyulmuş ve Cemaatın lider ve diğer üyeleri tutuklanarak cezaevine konulmuştu. Hatta Kadiyanilik üzerine yayınladığı bir risaleden dolayı Mevdudi'ye idam kararı verilmişse de, bu karar halkın baskısıyla sonradan ömür obyu hapse çevrilmiştir. Mahkemeden af dilediği takdirde cezasının hafifletileceği kendisine hatırlatılınca:
'Zalim ve münafıklardan af dilemekten Allah'a sığınırım. Böyle bir zillete talip olmaktansa, ölümü tercih ederim' cevabını verdi. Daha sonra mevcut iktidar, Mevdudi'yi içeride tutmanın kendilerine pahalıya mal olacağını anlayınca serbest bırakmıştı.
İmam Mevdudi, mücadelesine yılmadan sabırla azimle devam etmiş, birçok eser kaleme almış, kendisinden önceki İslami hareketin öncülerinin yanlışlıklarını ortaya koymuş, aynı yanlışlıkları yapmamak için gayret göstermiştir. Diyebiliriz ki çağdaş İslami hareketi sağlıklı bir akide platformuna yeniden oturtan ve evrenselliğini kaybetmeden mücadele veren istisna insanlardan biridir. Ümmet, bir çok alim yetiştirmiştir, ancak bir çokları ulusalcılıktan kurtulamamıştır.
Allame Mevdudi, çağdaş İslami hareketlere de hüsnü temayülünü göstererek, hem İran İnkılabını, hem de Afgan mücahitlerini tebrik etmiştir. Pakistanlı Müslümanların her an yanlarında olacaklarını söylemişse de, ancak ömrü vefa etmeyerek 1979 Eylül'ünde vefat etmiştir.
Mevdudi demokratik yollardan, politikayı bir basamak olarak kullanarak hedefe varmak istemiştir; ancak başarılı olduğu söylenemez. Cemaat, 1948,1962, 1971, 1977'de yapılan bütün ulusal seçimlere katılmış ancak hiç bir kez barajı aşamamıştır.