Adana Ümmet ve Kardeşlik Platformunun organize ettiği basın açıklamasında Adanalılar 5 Ocak Meydanında bir araya gelerek, Mısır’ın devrik Cumhurbaşkanı Mursi’nin yargılanmasını protesto etti. Kadınların da destek verdiği protesto gösterisinde, tekbir getirilerek, darbe yönetimi kınandı.
Açılış konuşmasını yapan Erhan Atıcı, "İnşallah çağdaş şeytanların tarihten silineceği günleri göreceğiz. Hak ile batılın savaşı kıyamete kadar sürecektir. Bir yerde zulüm varsa direnip hakkı savunan insanlar da daima olmuştur" diyerek zulme direnmemenin önemine dikkat çekti.
Meydanda Kuran okunmasının ardından grup adına konuşan Serdar Gürbey, Mursi'nin değil, insanlığın yargılandığını savunarak, "Mısır tarihinde ilk kez geçeri bir seçimle başa gelmiş olan Mursi'yi eşkıya usulüyle kaçıranların bugün yargıç pozisyonuna geçip, adalet sağlayıcılığına soyunmaları anlamsızdır" dedi.
Gürbey, askeri yönetimin mahkemelerinin geçersiz olduğunu söyledi. Mursi'nin, Mısır'da İslami hareketi temsil ettiğini belirten Gürbey, sözlerini şöyle sürdürdü: "Mursi'yi yargılayanlar ise tam 60 yıldır Mısır'ı darbeyle, baskıyla, işbirlikçilikle tahakküm altında tutan despotların varisidirler. Darbecilerin düşmanlığının İslam olduğunu biliyoruz. Bugün Mursi değil, insanlık, adalet ve özgürlük yargılanmıştır. Mursi'nin duruşu bize Ahmed Yasin'in duruşuna benzemektedir. Çünkü o da cuntacıların hükmü geçersizdir diyordu. Muhammed Mursi'nin duruşu fazla alışılmadık bir durumdur. Onun dik duruşu ve onurlu tavrı hepimiz için örnek olmalıdır."
İslami değerlerin kutsal olduğunu dile getiren Gürbey, "Onların demokrasisini Irak, Afganistan vb. halkı Müslüman olan ülkelerde gördük. Biz değerlerimizi batılı güçlere dayanarak sürdüremeyiz, batı değerleri ile asla mukayese edilemez. Çünkü İslam'ın değerli insancıldır, merhametlidir ve adaletlidir."
Nesibe Doğruyol / Sütun Haber
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ:
Üzülerek belirtelim ki, son yıllarda, hem ramazan, hem de Kurban bayram günlerinde sevinçlerimiz, İslam düşmanı ulusal ve küresel güçler tarafından kursaklarımızda bırakılmaktadır. Türkiye’deki 28 Şubat postmodern darbesi de bu ayda başlatılmıştı. İçimizi yakan, yüreğimizi burkan Suriye’deki katliamlar da, yine Kurban bayramında yoğunlaşarak artmıştı. Ne yazık ki, Mısır’da gerçekleştirilen darbe ve Müslümanlara dönük saldırılar ve katliamlar da yine bu ayda yoğunlaşmıştır. Bu eli kanlı güçler, Mursi’ye ya da Suriye’deki İhvan’a karşı oldukları için değil, bu güçler, İslam’a ve İslami değerlere düşman oldukları için bu katliamları gerçekleştirmektedirler.
Bu gün burada bulunma sebebimiz; Eşkiyalarının kaçırmış olduğu mursi, birde bunlar tarafından yargılanması meselesidir.
“Cuntacılar Mursi’nin şahsında İslami hareketi tasfiye etmeye çalışıyorlar. Oysa bu tür senaryolarla İslami hareketin bitirilemeyeceğini darbeciler de öğrenecekler. Mursi, Mısır’da İslami hareketi temsil etmektedir. Hasan el-Benna’ların, Seyyid Kutupların, Abdulkadir Udeh’lerin yolunu sürdürmektedir. Onu yargılayanlar ise tam 60 yıldır Mısır’ı darbeyle, baskıyla, işbirlikçilikle tahakküm altında tutan despotların varisidirler.
Tüm bu süreç zalimlerin baskı ve zorla İslami hareketi sindiremeyeceğini onlara öğretmiş olmalıydı. Muhammed Mursi esir alınmış olsa da, teslim olmayı reddederek, tüm dünyaya, bizlere, gelecek nesillere bir Müslümanın baskı ve zor karşısında izzetli duruşunun ne olduğunu göstermektedir. Bizler Muhammed Mursi’nin yarın yapılacağı ilan edilen duruşmada savunma yapmayıp, zalimleri yargılayacağına inanıyoruz. Mısırlı Müslüman kardeşlerimizin mücadelesi ile dayanışma içinde olduğumuzu, zalimlere karşı bugüne kadar ortaya koydukları direnişle iftihar ettiğimizi duyuruyor, Rabbimizden kardeşlerimize sabır ve güç vermesini, ayaklarını sabit kılmasını diliyoruz”
Mursi Değil İnsanlık Yargılanıyor Türkiye’de yaşayan İhvan yetkililerinden Eşref Abdülgaffar yaptığı birkonuşmaya “Mısır’da halk tarafından seçilmiş olan Mursi’yi yargılamak isteyenler, cinayet işleyen, tecavüz eden, insanları kadın-çocuk demeden esir alan suçlulardır” sözleriyle başladı. “4 Kasım Mursi’nin değil tüm özgür insanların yargılanacağı gündür” diyen Abdulgaffar bu sebeple bu günü özgürlüğün, adalet ve insanlığın ayaklar altına alındığı gün olarak anılacağını ifade etti.
Mısır tarihinde ilk kez geçerli bir seçimle başa gelmiş olan Mursi’yi eşkıya usulüyle kaçıranların bugün yargıç pozisyonuna geçip adalet sağlayıcılığına soyunmalarının anlamsızdır.
Mursi’nin halen meşru/resmi cumhurbaşkanıdır.Mursi’nin dik duruşu Şeyh Ahmet Yasin’in Siyonist devlet karşısındaki tavrına benzemektedir.cuntanın mahkemeleri geçersizdir.
Bölge halkları, ülkelerini yöneten despotların, Tunus’ta Zeynel Abidin’in, Mısır’da Mübarek’in, Libya’da Kaddafi’nin, Suud’da kralların, Yemen’de Ali Abdullah’ın emperyal ve Siyonist güçlere kuklalık yapmalarını onurlarına yediremiyorlardı.
Dolayısıyla halkların öfkesi sadece kendi yönetimlerine karşı değildi, aynı zamanda hatta daha fazlası ile doğulu ve batılı emperyal güçler ile Siyonist güçlere yönelik idi. Bu kukla yönetimlerce, ne yazık ki Filistin’de, Afganistan’da, Irak’ta katledilen, tecavüze uğrayan Müslümanlar için eylem yapmalarına bile müsaade edilmiyordu. Yapılan her eylem, her protesto kendi yönetimleri tarafından zorla, baskıyla ve katliamla engellenmekte idi. Bu durum on yıllardan beri böyle devam ediyordu. Muhammed Buazizi kendisini yakarak bu halkların korkuyu yenmesine vesile olmuştur.
Halk ayaklanmaları ile diktatörlükler devrilip yerine İhvan kökenli yönetimler iktidara gelince, Siyonist İsrail ve onun destekçisi emperyal güçler, bunu kendi kirli menfaatleri için bir tehdit olarak görmeye başladılar. Bu nedenle henüz işin başında iken her türlü oyun ve desiseye başvurdular. Bir oyun tutmayınca diğerine, diğeri de tutmayınca bir başkasına yöneldiler. Bunlar da olmayınca, bu sefer içerideki laik, seküler, milliyetçi, ulusalcı, liberal, sol ve eski rejim kalıntılarını, medyayı, orduyu, ülkeyi sömüren sermaye çevrelerini ve yargıyı devreye soktular. Bu oyun, Gezi Parkı ve Taksim dolayısıyla Türkiye’de, Tahrir meydanı ile Mısır’da, şimdilerde ise Tunus’da denenmeye çalışılmaktadır.
Mısır halkı, kendi Firavuni yönetimlerine karşı çıktığı kadar, Batılılara ve Siyonistlere de karşı çıkmışlardır. Çünkü biliyorlardı ki, bu Firavuni yönetimler, ancak Batılı emperyalistlerin ve Siyonist güçlerin yardım ve desteği ile yönetimde kalabilmektedirler. Dolayısıyla halklar için, asıl düşman, bu kukla yönetimler değil, bunların arkasındaki empaeryal ve Siyonist güçlerdi.
Batılı ya da Doğulu emperyalistler ikiyüzlü değildirler. Kendi dinlerinin, kendi batıl, çağdışı kalmış ideolojilerinin gereklerini yapmaktadırlar. Dolayısıyla işgalleri, tecavüzleri ve katliamları, kendi anlayışlarındaki seküler insan haklarıyla ve demokrasi ile tezat teşkil etmemektedir. Bunları sahte demokrat olarak suçlamak, demokrasiyi bilmemek, Batıyı tanımamak anlamına gelir. Biz bunların demokrasisini ırakta 40 tane kıza tecavuz edip daha sonra getirip birkaç güne kadar 40 tane daha bakire kız bulmazsanız sizi kurşuna dizeceyiz demelerini biliyoruz işte bun ların demokrasisi işte budur.
Bu emperyalist ve kapitalist güçler, sömürülerini devam ettirebilmek için demokrasiyi putlaştırırlar, gerektiğinde onu yerler/çiğnerler. Aslında hevanın/seküler aklın ilahlığına dayalı demokrasi, tam da budur. İman edenlerin tek dayanağı Yüce Allahın nizamıdır.
Biz bu emperyal kafirleri, 11 Eylül sonrası Afganistan işgalinden tanıyoruz. Biz bunları Irak’ta, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Mali’de, Somali’de ve daha birçok yerde yaptıkları işgallerden, yağma ve talanlarından tanıyoruz.
Biz bunları, Afganistan’daki ölüm tarlalarından, Şibirgan Cezaevinden, Irak’ta Ebu Gureyb’den ve Guantanamo’dan tanıyoruz.
Biz bu emperyalist demokratları, Cezayir’de darbecileri desteklerken de, Filistin’de Hamas’a Gazze’yi yarı açık cezaevine çevirirken de, yine halk iradesiyle seçim kazanmış Refahyol iktidarının başına getirilen insanlık dışı darbe yöntemlerini kullanırken de aynı suçüstü konumunda yakalamıştık.
Bunlar demokrattır, bunlar laiktir, sözde insan hakları savunucusudur, bunlar kısacası eli kanlı katillerdir. Evet, biz bunları, henüz yeni doğmuş bebekleri misket bombalarıyla, kimyasal ve yeni icat ettikleri silahlarla katlederken tanıyoruz.
Bizler, biz Müslümanlar, batılı değerlere sığınarak kendi varlığımızı devam ettiremeyiz. Bu değerler, hevanın ilahlığına ve tuğyana dayalı olup insani ve İslami olanı reddeden değerlerdir ve bu nedenle bize de yabancıdır. Çünkü batılı değerler, sömürgecidir, emperyaldir, faşisttir, kapitalisttir, sosyalisttir ve de katliamcıdır. Bizim kendimize has değerlerimiz vardır; batılı değerlerle mukayese edilemeyecek derecede fıtridir/insanidir ve İslami’dir.
Bizler Müslüman’ız, yolumuzu ve yol haritamızı kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim ve Resulullah’ın (s) güzel örnekliği/Sünneti belirler. Bizler, onların dinlerine girinceye kadar, onların bizden asla hoşnut olmayacağını vahiy kitabımız Kur’an-ı Kerim’den öğrenmekteyiz.
Evet şuan baktığımızda gerçekten darbeye karşı Mursi, şimdiye kadar alışık olmadığımız bir tavır takınmıştır; dik durmuş, darbeci generallere ve destekçisi bölgesel ve küresel bütün güçlere karşı!. Gözaltında iken, darbecilere karşı bu çıkışıyla belki idama götürülme ihtimali varken, buna rağmen darbeyi reddetmesi, darbecilere karşı dik durması Seyyit kutup misali bu şahadet parmağım hiçbir zaman bir tagutun hükmüne razı olmaz der gibi ben sizin mahkemenizi tanımıyorum demiştir.işte bu takdire şayan bir harekettir. Bu, bölge halklarının umudunu yeşerten ve geleceğe umutla bakmasını sağlayan bir tavırdır. Aslında bu tavır, yönetimde de olsalar darbecileri mağlup etmiş ve zelil düşürmüştür. Umut ve temenni ederiz ki, bu duruşunu batılı değerlere karşı da devam ettirir.
RABBİMİZ TÜM MÜSLÜMAN KARDEŞLERİMİZİ TEK YUMRUK YAPSIN VE ONLARA ZAFERLER NASİP ETSİN.