Münevver

Ahmet Altan

İnsanın, ölüm karşısındaki çaresizliğinden daha büyük bir çaresizlik var mı?

Bu soruyu duyan herkes ilk ağızda hemen “yok” diyecektir sanırım.

Ama bazen “ölüm karşısında duyulan” çaresizlikten bile daha büyük ve daha kahredici çaresizlikler var.

Tek evladınız öldürülür ve çocuğunuzun katilleri bulunmazsa ya da daha kötüsü o katillerin birileri tarafından korunduğunu görür de gücünüz katilleri ortaya çıkarmaya yetmezse...

Hissedeceğiniz çaresizlik, ölüm karşısında hissettiğinizden bile büyük olur.

Kederinizle baş başa kalamazsınız.

Ölümün o sır dolu karanlığı karşısında bir tevekküle sığınamazsınız.

Derler ki, “bir sevdiğiniz öldüğünde içinizde kırk mum yanar, her gün biri söner”, o korkunç acının her gün biraz eksildiğini söyler bu cümle.

Çocuğunuz öldürülür de katili bulmaya gücünüz yetmezse, o mumların hiç biri sönmez, her gün yenisi eklenir ve hep ilk günkü acıyla yaşamaya mahkûm olursunuz.

Biliyorsunuz genç bir kızı öldürüp cesedini parçalamışlardı.

Bedeni bir yerde, başı başka bir yerde bulunmuştu.

Kızın katil zanlısının zengin bir ailenin oğlu olduğu söylenmişti.

Genç katil zanlısının evinin duvarlarında kan izleri bulunmuştu.

Ama bulunan sadece kan izleri oldu.

Ne o zanlı bir daha göründü ne de deliller aydınlığa çıktı.

Şimdi, öldürülen Münevver’in babası Süreyya Karabulut, bütün “çaresizliğiyle” televizyon ekranlarında kızının katilinin ya da katillerinin bulunması için yardım arıyor.

Dün Habertürk gazetesine verdiği demeçte, “delillerin” ortadan kaybolduğundan yakınıyordu.

Söyledikleri gerçekten de kuşku uyandırıcı.

Öncelikle, öldürülen kızın cep telefonu kaybolmuş durumda.

Polis, “cep telefonu savcılıkta” diyormuş, savcılık “telefon bizde yok” diyormuş.

O cep telefonu bulunsa ve kızın öldürüldüğü gece kimlerle konuştuğu öğrenilse belki birçok gerçek ortaya çıkacak ama telefon bulunamıyor.

Ne oldu o telefona?

O telefon niye kayıp?

Neden polisle savcılık zavallı babayı “bende değil onda,” diye oyalıyor?

Polisin ve savcının o telefonun nerede olduğunu açıklaması gerekmiyor mu?

Katil zanlısı gencin ailesinin çok zengin olması, bu durumda “şaibeyi” çok arttırıyor.

İnsan, “öldüren fakir, öldürülen zengin olsaydı gene o telefon öyle kaybolur muydu” diye sormadan geçemiyor.

Babanın söyledikleri sadece bundan ibaret de değil.

Kızının, “katil zanlısı gencin ailesine ait bazı sırları öğrendiği” için öldürüldüğünü iddia ediyor.

Kızın günlüğünde, katil zanlısıyla ilgili olarak “Cem’in sırları” diye bir not bulunmuş.

Kızının öldürülmesinin “organize bir cinayet” olduğunu da söyleyen baba, “o gece cinayetin işlendiği eve hangi lüks arabalar içinde kimler gelmiş” diye soruyor.

Aslında bu sorunun cevabını bulmak kolay.

Genç kız, zanlının evinde öldürülmüş, o ev de “güvenlik kameralarıyla” korunan zengin bir sitede bulunuyor.

Kameralara bakar, o gece kimlerin gelip gittiğini saptarsınız.

Ama bir sorun var.

Güvenlik kameralarının kayıtları kayıp.

Kameralardaki görüntülerin nerede olduğunu kimse açıklamıyor.

Üstelik sitedeki bekçiler, komşular da sorguya çekilmemiş.

Bütün bunlar çok tuhaf değil mi?

Zanlı kayıp, telefon kayıp, görüntüler kayıp.

Bulunan neredeyse hiçbir şey yok.

Üstelik baba, “otopsi raporunun bile” kendisine verilmediğini söylüyor.

Bütün bunlar insanda nasıl bir çaresizlik yaratır?

Çocuğunuz öldürülmüş ve onu öldürenler birileri tarafından korunuyor.

Bir türlü bulunmuyorlar.

Gerçekler bir “güç” tarafından saklanıyor.

Bu çaresizlik, ölüm karşısında duyulan çaresizliği bile aşar.

Bu baba, televizyon televizyon dolaşıp bir yardım arıyor.

Bir destek bulmaya uğraşıyor.

Kimse bu insana yardım etmeyecek mi?

Emniyet Müdürü’nün, Savcı’nın, İçişleri Bakanı’nın sesi çıkmayacak mı?

“Zenginsen cinayet bile işleyebilirsin ve hesabını kimse sormaz” diye mi düşünecek insanlar?

O babayı bir düşünsenize, evladını kaybetmenin acısı bir yandan, o çocuğun katilini bulmamanın çaresizliği bir yandan...

Yetkililerin o aldırmaz, neredeyse alaycı “sessizliği”, kalın duvarlar gibi üstüne abanır insanın.

Ruhundaki o “kırk mum” hiç sönmez, her gün bir mum daha yanar.

Kurbanın babası, katil zanlısının babasından daha fakir diye bu acıya göz mü yumacak bu toplum?

Zenginleri paraları korur da...

Fakirleri koruyacak hiç mi kimse yok bu diyarda?

Biliyor musunuz, bu genç kızın katili bulunmazsa, sadece o baba değil, hepimiz bir çaresizliğin kurbanı haline geleceğiz.

O korkunç ve karanlık çaresizliğin...

TARAF