Müminler birlik olmalı

Yaşar Değirmenci, müslümanların birlik içerisinde bir arada olmalarının önemine dikkat çekiyor.

Yaşar Değirmenci/Yeni Akit

Birliğin Sembolü

Yüce dinimiz İslam’ın, tevhid ve vahdet, birlik ve beraberlik dini olduğu hep söylenir, hutbelerde okunur, ayet ve hadislerle amel edilmesi gerekliliği üzerinde durulur. Dert hep aynıdır, çare bellidir. Tefrikadan, fitneden, fesattan uzak durup bizi bir araya getirecek “birliğin sembolü”nde toplanamaz mıyız? Bunları düşünürken bu hususta üstad Sezai Karakoç ne diyordu acaba derken 1974’teki “Birliğin Sembolü” yazısı dikkatimi çekti. 

“Yüzlerin seçildiği bir aydınlık dönem henüz gelmedi. Kavramlar, değer hükümleri, insanların değerlendirmeleri ters bir tertipte. Gerek insanlar gerek soyutlamalar dünyasında seçim, kötünün kötüyü, çirkinin çirkini seçmesi, çekmesi şeklinde gelişiyor. Bu seçiş ak bir seçiş değil, kapkara bir seçiştir. İslam dünyası, böyle bir karanlığın pençesinde kıvanıyor. Hakikatler aleminde ise Kâbe, birleşmenin sembolü olarak kara fon içinde mücevherin parladığı gibi parlıyor ve her sene göğsüne topladığı binbir demetli çiçeklere benzeyen her ırktan ve her dilden Müslümana kendi öz haliyle diyor ki: “İşte burada benim kucağımda birleştiğiniz gibi dünyanın her bucağında da bu birliği gerçekleştirin” ama kaç kulak bu sesi işitmekte, kaç hafıza bu sözü zapt edip memleket dönüşü öbür hafızalara nakil ve nakşetmektedir? Kâbe’ye Allah’ın Evi diyoruz. Bunun bir sembol olduğu açık değil midir? Allah, şüphesiz mekân olarak bir eve muhtaç değildir. Bu bir örnektir. Hepimizi bir araya toplayan hac farzı, Müslümanların bir birlik olmasını gerektiriyor. Yoksa Allah’ın Evine gidip alnını secdeye koyan insanların dışarı çıkar çıkmaz birbirine düşman veya en azından yabancı kesilmeleri ne haccın ruhuyla ne bizzat genel olarak Müslümanlıkla bağdaşır. Kâbe’nin bir ruhu vardır. O ruh da bütün inanmış insanların, yani Müslümanların ruhlarının kaynaşmasından doğmaktadır. O ruh öldü mü, Allah korusun, Kâbe de dört duvardan ibaret bir taş yığını haline gelir.

Camiler de öyledir. Asıl cami taşla, tuğlayla örülmüş mekân parçası değil, onun ruhunu meydana getiren Müslümanlar topluluğu, cemaat dediğimiz inanmışlar topluluğudur. Ruh erleri, Kâbe’yle gönül arasında boşuna ilişki kurmuş değillerdir. Kâbe’nin ruhu da maddesi gibi bir takım birbirine geçmiş taş ve tuğlalardan terekküp etmektedir. Bu taş ve tuğlalar manevi taş ve tuğlalardır. Bu taş ve tuğlalar, müminlerin, yani Müslümanların gönülleridir. Gönül yıkmanın Kâbe’yi yıkmak gibi olduğuna dair söz ve şiirlerin temeli de buradadır. Bir gönül yıkmak, Kâbe’yi yıkmak olursa, bütün gönülleri yıkmak demek olan Müslümanları parçalamak, birbirinden uzak ve ayrı tutmak, hatta kimi zaman birbirine düşman yapıp kırdırmak ne olur?

Kâbe, öyle bir ilahi havuz Kevser havuzudur ki, Müslümanlar koşuyor, gönüllerini aşkla, heyecanla, inançla ona atıyorlar, gönüller orada bütün kirlerinden arınıyor, tertemiz hale geliyor, birbiriyle kaynaşıyor, birleşiyor, havuzdan bir parça oluyorlar. O havuzla gönüller arasında akılların ermeyeceği derecede yüksek ve kutlu bir alışveriş var. Kâbe ile müminler arasındaki bu bağlanış, kenetleniş, İslam ruhunun temel bir cephesini teşkil eder. Birlik idealine gönül verme, hac görevimizde gizlidir. Onun içindedir. Namaz da oruç da zekât da hep birliğe çağırıyor Müslümanları. Kurtuluşun temeli “birlik” tir. Çünkü bütün Müslümanlar bir yapının birbirine geçmiş taşları gibidir. Taşlar çözülürse yapı çöker.

Cami ve imam kelimelerinin ruhuna inelim. İmam baş demek, önder demek, yoksa sadece dini ayinin idarecisi demek değil. Öyle olsa rahiplik olur. Oysa, İslam’da rahiplik yok, İslam’da kişiler arasında din yönünden bir ayrıcalık yok. Birleşmeye inanmayan, gönül vermeyen, çalışıp uğraşmayan Müslümanlar, çok zayıf Müslümanlardır. 

Kâbe’nin, namazın, caminin, imamın gerçek anlamlarından habersiz kişilerdir. Çağımızda Müslümanların ilk işi Müslümanlığın gerçek anlamından haberli olmaya çalışmalarıdır.  Haberli olmak ve haberdar etmek. Ölünceye kadar ödevimiz budur. Bütün İslâm devletlerini bir araya getiren bir birlik, Birleşmiş Müslüman Milletler gibi bir kuruluş gerekiyor. Nerede bütün Müslümanları İslâm çatısı altında birleşmeye çağıran yazarlar, şairler? Ve bu birliği gerçekleştirecek kahramanlar?” 

Yorum Analiz Haberleri

Ekran karşısında beyni çürüyen bir nesil...
Mimaride insani saiklerin yerini; kârlılık ve verimlilik aldı...
Siyonist çeteye karşı direnişle geçen bir yıl...
“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil