Özgür Bey! Siz gıyaben tanıyorum. Sizin ise, benim adımı babanızın katledilmesiyle ilgili savcılık iddianamelerinden ya da son günlerde hakkımda yazılıp çizilenlerden duyduğunuz anlaşılıyor.
‘Sosyal medya’ denilen elektronik iletişim alanında beni hedef alarak yazdığınız, kinaye ve istihzalarla dolu yazınız bir hayli yaygınlaştırılmış olmalı ki, bir çok kimselerce bana da ulaştırıldı..
Hakkımda yazdıklarına, ‘ esprili bir polemik yazısı..’ diye gülüp geçebilirdim. Size yazmak ihtiyacını duyuşum, kesinlikle kendimi savunmak için değil; muhatabımın, herşeyden önce, küçük yaşta babasının, bombalı bir suikasdde parçalanışının korkunç travmasını yaşamış birisi olması.. Onun ve o ailenin acılarına saygılı olmamın gereği..
Babanızın katledilmesini yurt dışında duydum ve o cinayetle, bütün mukaddesatım adına yemin ederek söyleyeyim ki, öncesinde ve sonrasında zerre kadar bilgim ve ilgim olmayan birisiyim.. Ve sadece babanız için değil, haksız yere öldürülen her insan için üzülürüm. Çünkü, benim inancım, ‘bir insanın haksız yere öldürülmesini, bütün bir insanlığın öldürülmesi’ olarak bildirir.
Özgür Bey! İstanbul Hukuk Fakültesi’nin son sınıfında olduğum 1972’nin son aylarından beri, günlük yazı hayatındayım. Mevcud rejimin boğduğu alanların kıyısında- köşesinde tutunmaya ve kendi doğrularını anlatmaya çalışmış ve bu uğurda hapis cezaları dahil bir çok bedeller ödemiş ve yine de, eline kaleminden başka silah almamış birisi olarak belirteyim ki, babanla farklı dünyalarımız olduğu açık idiyse de, lehinde veya aleyhinde hiç bir yazı yazdığımı hatırlamıyorum. Hiç karşılaşmadım da..
Benim gibi düşünmeyenlerin yok edilmesini ise, hangi inanç veya ideoloji adına olursa olsun hep zorbalık olarak gördüm.
Hakkımda yapılan ‘tetikçilik ya da bazı tetikçileri azmettirdiğim’ gibi suçlamalar bir takım işgüzar savcıların iddianamelerinde kalsaydı, umursamazdım. Ama, o gibi yalan iddiaları, bir cinayetin deriin acısını yaşamış bir evlad da tekrarlamak yanlışına düşünce, ona kendimi savunmak adına değil, gerçeğin anlaşılması açısından yazmak gereğini duyuyorum.
Özgür Bey.. Hür insan, kendisine ve başkalarına aid sınırları bilen ve gözeten insandır; istediğini yapan, söyleyen, yazan değil..
Belirtmeliyim ki, 12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi sonrasında yurtdışına çıkışım (size göre ‘kanun kaçağı’ oluşum), sadece, yazılarımdan dolayı 30 kadar ayrı dava ile 163. maddeden yargılanmakta olduğum için idi. 28 Şubat 1997 Zorbalığı döneminden sonra ise, ‘Kudüs Kurtuluş Ordusu’ diye bir örgüt kurduğum suçlamaları icad edildi. O iddia doğru olsaydı, onu bir de iftiharla kabul ederdim.
Star’da yazmaya başlamış olmamı Ethem Sancak beye vurmak için kullanmanız veya Tayyip Erdoğan’la ilişkilendirmeniz çok haksız bir saldırıdır. Tayyip Erdoğan’ı sevmek veya sevmemek ya da desteklemek veya karşı çıkmak suç mudur?
Zulme uğramış olmanız, başkasına zulmetmenizi haklı kılamaz.
Hayatını en zor şartlar altında da, vicdanını satmadan, kalemiyle kazanan birisi olarak bir yayın organında yer alışım, sizi niçin rahatsız ediyor?
35 yıl yurt dışında kaldıktan sonra ve Tayyip Erdoğan’ın da iktidarının ancak 13. yılında ve kürd siyasetinin bazı isimlerine mahkemelerce tanınan‘tutuksuz yargılanma güvencesi verilmesi’ uygulamasının bana da tanınmasını çarpıtıp, ‘devlet, kimi kaatil olarak kullanacağını bilir’ gibi ucu açık ithamlarda bulunmanız, size yakışır mı bilmem; ama, bana yapışmaz.
Yurt dışından geldim ve Fatih’te kardeşlerimin kiraladıkları bir evde oturuyorum. İktidarlardan beslenecek bir tıynette değilimdir.
Böyleyken.. Tanımadan çamur atamanız ve ‘kanla abdest alıp namaza durmak’ gibi ifadeler, ağır bir saldırıdan başka bir şey değildir.
Hayırlı günler dileğimle..