“Mültecilerin güçlü yanlarını, mücadelelerini göstermek ve başkalarını da bu şahitliğe ortak etmek istiyoruz.”

Yeni Baştan isimli ödüllü belgeseli yönetmeni Taha Ovacı ile konuştuk.

Erkam Kuşcu / HAKSÖZ HABER

1995 yılında İstanbul’da doğan Taha Ovacı, dünyanın farklı bölgelerinde belgesel çalışmalarında yer aldı. İstanbul Üniversitesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünde lisans eğitimini sürdürmekte olan Ovacı ile Yeni Baştan belgeselini konuştuk.

Yeni Baştan Suriye’den Türkiye’ye hicret eden 4 kadın mülteciyle yapılan mülakatlardan oluşuyor. Ancak Yeni Baştan’ı röportaj dizisinden ibaret bir yapım olarak nitelemek hatalı olur. Aktardığı meselenin önemi bir yana anlatma şekliyle de sinema sanatının inceliklerini başarılı bir şekilde icra eden Yeni Baştan, kendisinden sonra yapılacak işlere örneklik teşkil edecek bir yapım. 6. Alemlere Rahmet Kısa Film Festivali’nde en iyi belgesel film ödülünü alması da bu yönüyle bir rastlantı değil.

Taha Ovacı ile gerçekleştirdiğimiz belgesel filmin mahiyetine ilişkin olarak da önemli tespitler içeren röportajı ilginize sunuyoruz.

“Mültecilerin güçlü yanlarını, mücadelelerini göstermek ve başkalarını da bu şahitliğe ortak etmek istiyoruz.”

1- Yeni Baştan belgeselinin çekim hikayesi nasıl gerçekleşti? Sizi bu konuda bir çalışma yapmaya ne yöneltti?

Uluslararası Mülteci Hakları Derneği’nin mülteci kadınlarla ilgili yürüttüğü bir proje kapsamında belgesel fikri ortaya çıktı. Ancak özel olarak mülteci olma, iltica etme, doğup büyüdüğün toprakları, aileni ve geçmişe dair ne varsa bütün bunları kaybedip, bilmediğin ve yabancı/öteki olarak görüldüğün bir yerde yeni bir hayata başlama çabası, acılarıyla ve de ders çıkarılacak büyük bir cesaret örneği olmasıyla beni etkileyen bir mesele olmuştu hep. Bu proje vesilesiyle de bu konuda bir iş yapma imkânım oldu elhamdülillah.

2-Yeni Baştan ülkesini terk edip zor şartlarda var olma savaşı veren insanların hikâyesine odaklanıyor. Siz yapım esnasında ne gibi zorluklar yaşadınız?

Çalıştığım kurum ve içinde bulunduğum çevre itibariyle zaten birçok muhacir kardeşimize ulaşma, irtibat kurma imkânım oluyor. Birçok kapıyı çaldık misafir olduk. Hangi birine gitsek ayrı bir hikâyeyle sarsılıyoruz. Tanışıp ahvallerini dinledikten sonra uygun gördüklerimize belgesel fikrinden bahsediyoruz. Allah razı olsun hepsi bu fikri güzel karşıladı. Ancak burada bile birçoğu güvenlik endişesiyle, hala daha Suriye’de yaşayan akrabalarının/tanıdıklarının can güvenliği için belgesele dâhil olmak istemediler. Haliyle kimseye ısrarcı olamıyoruz bu yönüyle gönüllü kimseler bulmakta epey zorlandık.

3-Mülteci kadınların verdikleri mücadele örnek olacak cinsten. Bu yapım üzerinden hangi sorunlara dikkat çekmek istiyorsunuz?

İki niyetimiz vardı. Birincisi, mültecilerin gittikleri ülkelere tatile çıkar gibi seyahat eder gibi gitmediklerini, arkalarında neleri bıraktıklarını, ne acılar yaşadıklarını, burada hayata tutunmanın ayakta durmanın kolay olmadığını ve karşılaştıkları sorunları anlatıp toplum nezdinde bir farkındalık oluşturmak. İkincisi, yaşadıkları acı ve zor tecrübelere rağmen yeniden başlama mücadelesini gösterip diğer muhacir kardeşlerimizi motive etmek. Çünkü derdimiz ajite etmek değil. Bu insanların güçlü yanlarını, mücadelelerini göstermek ve başkalarını da bu şahitliğe ortak etmek istiyoruz.

4- Belgesel film sinemacılara önemli imkânlar sağlayan bir disiplin. Yeni bir çalışmanız var mı? Belgesel filmin mahiyeti hakkında neler söylemek istersiniz?

Belgesel film, imkânları itibariyle önemli ama bir o kadar da tehlikeli bir tür. Çünkü belgesel dahi olsa işin içinde bir kurgu olduğu unutuluyor. Haliyle hakikati manipüle etmek kolaylaşıyor. Gözümüzün önünde aşikâr, herkesin malumu olan bir katliamın bile faillerini “belgesel/film” ile örtebilmek ya da meseleyi belli başlı örgütlere indirgeyip zihinleri bulandırmak mümkün. Bu sadece insan temalı yapımlar için değil doğa-hayvan belgeselleri için de mümkün. Teknolojinin ulaştığı en ileri düzeyde imkânlarla doğanın muhteşem detaylarını gözlemleyebilme fırsatına rağmen bunu, arkasındaki yaratıcıyla değil de kendi çarpık zihinlerinin ürettiği sahte ve vahşi bir düzenle açıklayanlar, kendinden olmayanın yaşanmışlığına ne kadar adil yaklaşabilirdi ki zaten. Haliyle bu yaklaşıma sahip olanlar için insan, doğa ya da hayvan sadece bir malzeme haline geliyor. Kendi sözünü söyleme adına dilediği gibi evirip çevirdiği bir malzeme… Halbuki insan bizim için belgeselimizin bir malzemesi değil, bizatihi sebebi. Üzüntümüzün, rahatsızlığımızın, kayıtsızlığımızın ya da şahitliğimizin dışavurumu bu belgesel.

İnşallah bu çukura düşmeden belgeselin imkânlarından yararlanıp derdimizi ifade ederiz ve adil şahitlerden olma sorumluluğumuzu yerine getiririz.

Yeni bir çalışma var mı sorusuna dönecek olursak, yine hikâye temalı, hazırlığı içinde olduğum bir başka proje de var Allah nasip ederse.

5- Allah razı olsun çabalarınızdan dolayı. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Belgeselde hikayesini anlattığımız Sima Abla şuna değinmişti. “İnsan hayatı boyunca hesaba katmadığı birçok koşula maruz kalabilir. Belki mülteci olabilirsin, belki muhacir olabilirsin. Her zaman refah ve bolluk içinde yaşayacağının garantisi yoktur. Ancak insan bir toplum içinde yaşar. Toplum birlik ve dayanışma içinde olursa herkes huzur içinde yaşar.” Bu bağlamda inşallah merhameti yayanlardan oluruz. Siz de bu çalışmayı haberleriniz ve röportajınızla insanlara ulaştırdınız. Vesile olduğunuz için çok teşekkür ederim.

Kültür Sanat Haberleri

Bilgi, inanç ve eyleme yönelik bir ömür çaba: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Kasım 2024 sayısı çıktı
Umran dergisinin 363. sayısı çıktı!
Dava ahlakına sahip bir Müslüman: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Ekim 2024 (268'inci) sayısı çıktı