Mülteciler, yükseköğrenime erişim ve kalite

Uluslararası deneyimler, mültecilerin önemli bir bölümünün ev sahibi ülkede kalıcı olduklarını, geri dönüşlerin çok sınırlı kaldığını göstermektedir. Durum buysa, mültecilerin ev sahibi ülkeye en kısa sürede entegre edilmesi önem kazanmaktadır.

HAKSÖZ HABER

Prof. Dr. Oğuz Esen, Suriyeli muhacirlerin üniversitelileşme oranı hakkında oldukça detaylı veriler sunuyor. Suriyeliler arasındaki üniversiteli olma oranının Birleşmiş Milletlerin öngördüğünün iki misli olduğunu aktaran Esen, Türkiye’deki en iyi 25 üniversitede öğrenim hakkı kazandıklarına dair verdiği bilgiler ile mülteciler hakkında ortaya atılan iddialara dair cevap vermiş oluyor.

Esen, mesleki eğitimin en önemli ayağı olarak görülen Meslek Yüksek Okullarındaki yoğunlaşmanın yakın gelecek için üretim açısından değerini vurguluyor. Akademisyen Esen köşe yazısında, "Eğitimsizler burada kaldı, üretici değil tüketiciler" gibi söylemlerin içi boş, toplumsal vakaya tamamen ters olduğunu ve ulusalcı-yabancı düşmanı söylemlerden ibaret propagandalar olduğunu izah ediyor.

2001-2009 yılları arasında İzmir Ekonomi Üniversitesinde Ekonomi Bölüm Başkanlığı, 2006-2012 yılları arasında Rektör yardımcılığı görevlerinde bulunan Oğuz Esen, 2014-2016 yılları arasında da İzmir Ekonomi Üniversitesi Rektörlüğü görevinde bulundu. Esen halen, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde ekonomi dersleri verirken, ekonomi gazetesi olan Dünya Gazetesi’nin ‘Serbest Kürsü’sünde yazıları ile çalışmalarını aktarıyor.

Oğuz Esen'in konuya ilişkin Dünya Gazetesi'nde yayımlanan köşe yazısını okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.

Şu anda bir milyona dayanmış Ukraynalı mülteci sayısının kötümser bir tahminle 5 milyona ulaşacağı Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından öngörülmektedir. Ukrayna krizi, mülteci sorununun dünyanın yalnızca azgelişmiş bölge ve halklarıyla sınırlı olmadığını bir kez daha gösterdi. Bilindiği gibi, Ukrayna savaşına kadar, Suriye iç savaşı o tarihe kadar görülmemiş bir nüfus hareketine yol açmıştı. İç savaş başladığından beri açık kapı politikası izleyen Türkiye’ye büyük bir mülteci akını olmuş böylece Türkiye dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesi olmuştu. Önce geçici oldukları ve kriz sona erdiğinde geri dönecekleri düşünülen mültecilerin, kriz uzadıkça kalıcı oldukları anlaşıldığından, zaman içinde Türkiye’nin resmi tutumu da değişmeye başlamıştır. Esasen uluslararası deneyimler, mültecilerin önemli bir bölümünün ev sahibi ülkede kalıcı olduklarını, geri dönüşlerin çok sınırlı kaldığını göstermektedir. Durum buysa, mültecilerin ev sahibi ülkeye en kısa sürede entegre edilmesi önem kazanmakta, genel olarak eğitim özel olarak da yükseköğrenim bu entegrasyonun önemli araçlarından biri olmaktadır.

Türkiye’deki sayılara biraz yakından bakalım: son verilere göre, Suriyeli mülteci sayısı 3.7 milyondur. Bunun yaklaşık 500 bini üniversite çağ nüfusu dediğimiz 19-24 yaş aralığındadır ve toplam nüfusun %13’nü oluşturmaktadır. Bu yaş kuşağı 4-10 yaş kuşağından sonra en büyük ikinci grubu oluşturur. Bu 500 bin kişinin yalnızca 47 bini yükseköğrenimdedir. Üniversite okuyanların tümünün üniversite çağ nüfusunda olduğu varsayılarak okullaşma oranı hesaplandığında okullaşma oranı yaklaşık % 9.5-10’dur ve BM’nin hesapladığı % 5 olan küresel mülteci okullaşma oranının neredeyse iki katıdır.

Üniversitelerde Suriyeli öğrenciler

Suriyeli mültecilerin yükseköğrenime girişi uluslararası öğrenci kabulüne göre yapılmaktadır. Uluslararası öğrenci kabulünde üzerinde durulması gereken iki nokta vardır. Birincisi üniversitelerin kaç öğrenci alacağının belirlenmesi yani kontenjandır. Yabancı öğrenci sayısı program bazında belirlenmekte o programın toplam kontenjanını %10’nu geçmemek koşuluyla üniversiteler tarafından kararlaştırılmakta ancak YÖK onayı ile kesinleşmektedir. İkincisi öğrencilerin seçimi ve kabulüdür. Önceleri uluslararası öğrenciler Yabancı Öğrenci Sınavı (YÖS) ile yerleştiriliyordu, daha sonra YÖK, uluslararası öğrencilerin seçiminde uygulanacak kriterleri, YÖS dahil olmak üzere üniversitelere bıraktı. Bugün kimi üniversiteler YÖS ile öğrenci kabul ederken kimi üniversite YÖS’ü diğer kriterlerden biri olarak kullanmaktadır.

Mülteci akını başlayıp çağ nüfusundaki mültecilerin kayıt için belge temin etmelerinde karşılaştıkları güçlükleri aşmak için bu öğrenciler önce mülteci nüfusunun yoğun olduğu yedi ildeki üniversitelere özel öğrenci statüsünde kabul edilmeye başlanmıştır. Daha sonra bu uygulama diğer üniversitelere yaygınlaştırılmıştır.

Krizin ilk yıllarında okullaşma oranı özellikle yoğun mülteci barındıran diğer ülkelere göre düşüktü. Örneğin, 2014 yılında üniversite çağ nüfusu 295 bin, öğrenci sayısı 1785, okullaşma oranı %1,8 idi. 2018 yılından sonra okullaşma artarak 2021’de yaklaşık %10’a ulaştı.

Türkiye yükseköğrenim sisteminde uluslararası öğrenci sayısı göreli olarak düşüktür(%2.6). Son yıllardaki artış ile Suriyeli öğrencilerin uluslararası öğrenciler içindeki payı artmış ve % 25’e ulaşmıştır. Yani her dört yabancı öğrencinin biri bugün Suriyelidir.

Neye erişim?

Üniversiteye erişim elbette önemlidir, ancak onun kadar önemli olan nasıl bir eğitime ulaşıldığıdır. Bunu belirlemek için devlet ve vakıf üniversitelerini kapsayan ODTÜ-URAP Türkiye üniversite sıralaması kullanılmıştır. URAP sıralamasında yer alan üniversiteler en iyi ilk 25 üniversite, ikinci 25 üniversite gibi 25’lik gruplara ayrılmış ve her grupta yer alan Suriyeli öğrenci sayısı belirlenmiştir. Daha sonra sıralamanın en üstünde yer alan ilk 25 üniversitede okuyan öğrencilerin sıralamanın en altındaki 25 üniversitede okuyanlara oranı (kalite-erişim katsayısı) hesaplanmıştır.

URAP tüm üniversiteleri derecelendirmemektedir, örneğin 2014 yılında 127 üniversite sıralanmıştır. O yıl Suriyeli öğrencilerin % 80’i derecelendirilmiş üniversitelerde okuyordu. En iyi 25 üniversitede okuyan öğrencilerin oranı % 35’di. İlk 25 üniversitedeki öğrenciler en alttaki 25 üniversitedeki öğrencilerden 1.9 kat daha fazlaydı.

2017 yılında on beş binden fazla öğrenci 150 üniversitede okuyordu, ancak URAP sıralamasına giren 125 üniversite vardı. Öğrencilerin % 95’i derecelendirmeye giren üniversitelerde okuyorlardı. Sıralamanın ikinci grubunda kayıtlı öğrencilerin oranı ilk 25’lik grubu geçmiş olsa da, her dört öğrenciden biri hala en iyi üniversite grubunda yer alan üniversitelerin birinde okuyordu.

2020 yılında öğrenci sayısı 37 bini geçmişti, ikinci ve üçüncü grup üniversitelerde okuyan öğrencilerin oranı % 24 olurken, ilk grubun payı düşmüş olmasına rağmen hala % 20 idi. Sıralamanın en üstünde yer alan 25 üniversitedeki öğrenciler, en alt gruptaki öğrencilerden 2.7 kat fazlaydı.

2021 yılında 185 üniversitede 47 binden fazla öğrenci kayıtlıydı ve artan öğrenci sayısı ile birlikte sıralamanın ikinci 25 üniversitesinde öğrencilerin oranı % 26 ile en büyük grubu oluşturuyordu.

Suriyeli öğrencilerin tercihlerinde zaman içinde iki önemli değişiklik oldu. Birincisi önlisans programlarına talep arttı, krizin ilk yıllarında iki-yıllık önlisans programlarına kayıtlı olanlar toplamın %6-7’si kadarken, son yıllarda bu oran % 26’ya kadar yükseldi. Bugün iki-yıllık önlisans programlarına kayıtlı uluslararası öğrencilerin yarıdan fazlasını Suriyeli öğrenciler oluşturmaktadır. Bu değişimi işgücü piyasasına biran önce katılma isteğinin bir göstergesi olarak yorumlayabiliriz.

İkincisi, yükseköğrenim Suriyeli öğrencilerin coğrafi mobilitesini arttırmıştır. Krizin ilk yıllarında mülteci yoğunluğunun olduğu üniversiteleri tercih ederlerken, bugün bu tamamen değişmiştir. Nitekim, mültecilerin %68’nin yaşadığı sınırdaki altı il ve İstanbul’daki üniversitelerdeki öğrenci oranı yalnızca % 38 iken, mültecilerin %32’sinin yaşadığı illerdeki üniversitelerde toplamın %62’si eğitim görmektedir.

Sonuç

Suriyeli öğrencilerin yükseköğrenime erişimi artmaya devam etmekle kalmamış, başlangıcından beri önemli bir kısmı Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde öğrenim görme fırsatı yakalamıştır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliğinin “30kadar15” sloganı ile koyduğu bir hedef vardı. Buna göre mültecilerin küresel okullaşma oranının 2030 yılına kadar %15’e çıkması amaçlanıyordu. Okullaşma oranındaki artış oranı devam ettiği takdirde Türkiye’nin bu hedefi 2030 yılından önce yakalaması mümkün görülmektedir.

Yorum Analiz Haberleri

Herkes en iyi bildiği konuda derinleşmelidir
Batı kendi tuzağına düşüyor
Müslüman yeryüzünü ihya etmekle sorumludur
İnsan ve psikoloji
Geçmişten ders çıkarmadan bugünü kurtaramayız