Şevket Süreyya Aydemir’in yakın tarihimizin siyasal ve toplumsal değişim ve kırılmalarını kendi hayatı üzerinden muazzam tasvirlerle bizlere aktardığı “Suyu Arayan Adam” isimli otobiyografik eseri nasıl başlardı, hatırlar mısınız? Bulgar çeteler tarafından yakılan, yağmalanan mahalle, çiftlik ve köylerde kadın-erkek demeden katledilen insanların acılarının toplumun üzerine nasıl bir kasvet ve ümitsizlikle çöktüğünü öylesine etkileyici tasvirlerle anlatır ki kitabın akışı içerisinde sizin de kalbiniz binbir zorluk içerisinde can havliyle Rumeli’den Edirne’ye atan muhacirlerden biri gibi gümbür gümbür atmaya başlar.
Tam da Refik Halit Karay’ın muhteşem bir üslupla cümle cümle ördüğü gibi bir asırdır toplumun ruhunu bedenini saran, acıyla sarsan “Gurbet Hikâyeleri” üzerine işliyor coğrafyamız. Lakin enteresan bir biçimde hiç görülmemiş, yaşanmamış gibi küçük fakat örgütlü bir takım çevreler tarafından hemen tamamı yalan ve çarpıtma haberler üzerinden sistematik olarak muhacirliğe ve muhacirlere yönelik korkunç bir nefret ve düşmanlık hatta şeytanlaştırma operasyonu tertipleniyor.