Hüseyin Likoğlu / Yeni Şafak
Mülteci düşmanlarının asıl korkusu
Fransa’da çıkan olaylar, içimizdeki mülteci düşmanı faşistlerin iştahını kabarttı, hemen provokasyonlara başladılar. Neymiş efendim, “Türkiye’deki Suriyeliler, bir gün Fransa’da olay çıkaranlar gibi olay çıkaracakmış”. Üstelik Fransa’daki olaylar bunun yanında ‘çocuk’ oyuncağı kalacakmış.
Fransa’daki olaylar nedir, kimler tarafından çıkartılıyor, sebebi nedir, olayların arkasında kim var? Bütün bu soruları bir tarafa bırakalım. Bu konuda Türkiye ile Fransa’yı mukayese etmek bile ayıptır.
Fransa tarihi, sömürgecilik ve katliamlarla dolu. Hâlâ sömürmeye devam eden bir ülke Fransa. Paris’te bir genç sırf siyah derili olduğu için öldürüldü. Sarışın mavi gözlü olsaydı, Avrupa ayağa kalkardı.
Tabii ki hiçbir ülkede sokak eşkıyalığına, arabaların ateşe verilmesine, dükkânların yağmalanmasına rıza gösterilmez. Demokrasi ve insan hakları kelimelerini dillerinden düşürmeyenlerin, Paris’te yaşanan olaya sesiz kalması, Avrupa’daki ikiyüzlülüğü gözler önüne serdi.
“Türkiye Fransa gibi olacak” diyenler ve bunun üzerinden yeniden mülteci düşmanlığını körüklemeye ve yalan-yanlış, eski-yeni, kurgu-montaj video paylaşıp infial oluşturmaya çalışanlar, neyin hesabı içindedirler?
SURİYE MÎSÂK-I MİLLÎ SINIRLARIMIZ İÇİNDE!
Metrobüste mülteciler yüzünden oturacak yer bulamadığını düşünen Ayşe Teyze’nin itirazını anlarım. Kiralık ev bulamaması nedeniyle bunalıp mültecilerden şikâyet eden yeni evlenen genç çiftleri de anlarım... Ancak “Fransa gibi kötü muamele edersek, onlar da ayaklanır” diyen kafayı anlamak ne mümkün?
Bugün mülteci düşmanlarının hedefinde olan insanlar, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Meclis-i Mebusan’da kabul edilen ve Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Büyük Millet Meclisi’nde de benimsenen Mîsâk-ı Millî sınırlarımız içinde yaşıyorlardı.
Gücümüz yetseydi, Fransız diplomat Picot ile İngiliz asker Sykes’ın çizdiği Türkiye-Suriye sınırı yerine Ahd-ı Millî’mizi gerçekleştirebilseydik, mülteci diye düşmanlık yapılan insanlarla aynı ülkenin vatandaşı olacaktık.
Normal, sıradan insanların hayat şartları nedeniyle mültecilerden şikâyetlerini ciddiye alıp, değerlendirip, gerekli politikaları geliştirmek için hiç vakit kaybedilmeden harekete geçilmeli. Ki bu konuda hükümetin uzun zamandır ciddi çalışmaları var ve neticeler de alınıyor. Bu, işin bir boyutu.
Ama asıl üzerinde durmamız gereken başka bir boyut var. Ne yazık ki o konuda geç kalındı. Türkiye’de mülteci düşmanlığı yapanların asıl niyetinin ne olduğu üzerinde çok ciddi durum değerlendirmesi yapılmalı.
ASIL KORKU: BİR GÜN SURİYE’Yİ TÜRKİYE’DE EĞİTİM GÖREN SURİYELİLERİN YÖNETMESİ!
Bu işi politika haline getirenlere baktığımızda, çok kötü ve tehlikeli bir niyetin olduğunu görmemiz gerekir. Mülteci karşıtlığı 15 Temmuz’dan sonra sistematik hale getirildi. Özellikle Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarından sonra ABD’nin ‘Terör Devleti’ projesi çökünce içeride birileri mülteci düşmanlığı kartını sahaya sürdü.
Türkiye’nin Suriye’de ağırlığı arttıkça, bunlar da mülteci düşmanlıklarını artırıyor. Rahatsız oldukları kesinlikle mülteciler değil. Rahatsız oldukları, Türkiye’nin sahadaki varlığı.
Türkiye’nin Fransa olmasından mı korkuyorlar, yoksa Suriye bir gün normalleşir ve ülkemizde uzun yıllar kalmış Suriyelilerin ülkelerine dönüp Suriye’yi yönetmesinden mi korkuyorlar?.. Asıl üzerinde durmamız gereken konu budur. Ve bu, eninde, sonunda olacaktır. Bir gün Suriye’yi Türkiye’de eğitim görmüş, Türkçe bilenler yönetecektir. Asıl korkuları bu...