Kabul etmek lazım:
AK Parti hükümeti Kürt meselesindeki tavrıyla, konunun birinci elden muhatabı BDP de dahil olmak üzere etki açısından bir çok siyasi aktörü geride bıraktı.
Şunu da kabul etmek lazım:
Erdoğan hükümeti terörün yükseldiği bir dönemde (kimi istisna dönemler ve konular dışında) bu konuda demokratik bir tutumu elden bırakmaksızın, demokratik haklardan ödün vermeksizin kararlı bir politika izlemeyi bilen 'ilk siyasi iktidar' oldu.
Bu durum 'Türk siyasal sisteminin demokrasi konusunda aldığı mesafenin bir göstergesi'dir.
Tepkisel dile başvurmadan, şiddete demokrasi içinde çözüm aramak, silahların bırakılmasının siyaset mekanizmasıyla mümkün olabileceğini söylemek ve buna 'toplumsal destek' bulmak siyasi sistem ve kazandığı esneklik kadar, belirli bir toplumsal olgunluğa da işaret etmektedir.
Sevindirici olan odur ki, tüm endişelere rağmen genel olarak kamuoyu duygu ve öfke siyasetine prim vermemekte, siyasete güven kolay bir şekilde örselenmemektedir.
Siyasi iktidar, şiddetin kurduğu tuzağa düşmeden, en önemlisi devlet mekanizmasının ve siyasi alanın kontrolünü elden kaçırmadan siyasi ağırlığını hissettirmeyi bilmektedir.
Türkiye uzun bir süre sonra devlet içinde birliği sağlamış ve güvenlikle ilgili tüm kurumları kendine mutlak tabi hale getirmeyi başarmıştır: Ordu, MİT, Jandarma, Emniyet, Dışişleri...
Bu noktada Başbakan Tayyip Erdoğan'a özel bir yer ayırmak gerekir.
Her şiddet eylemi sonrası verdiği kontrollü tepki, gösterdiği direnç ve kullandığı dille Kuzey Irak ve ABD'yle ilişkiler konusunda sonuç almayı bilmiştir başbakan.
Bunun hemen ardından, hatta buna paralel olarak iç tansiyon çatısını aşağıya çekerek bir yandan şiddet krizini 'normalleştirmesi' ve topluma güven aşılaması, öte yandan yurt içi ve dışına uyumlu ve siyasetçinin kontrolünde, dolayısıyla etkin bir Ankara görüntüsü vermesi 'başbakanın üslubu, cesareti ve kendisine güveni'yle yakından ilgilidir.
'Muktedir olmak ile demokrat bir tutum arasındaki doğru orantı' şu aşamada en sevindirici olan gelişmedir…
Tüm bunların ülkenin canını yakan siyasi şiddet ve Kürt meselesi açısından ne ifade ettiği artık tüm çıplaklığıyla ortadadır.
Çok şey ifade eder…
Sistemin artık yeni ve gerçekçi bir Kürt politikası vardır.
Bu politika kanımızca üç temel üzerine oturmaktadır:
Kürt sorunu ile siyasi şiddet arasındaki bağları siyaset alanını geniş tutarak koparmak…
Siyasi temsil ya da sadece siyaset yoluyla her tür talebin ifade edilebildiği demokratik alan oluşumunu hedeflemek…
Kürt sorununun tek bir parti tarafından ve tek somut bir projeyle yol almasından çok farklı aktörler arasındaki ilişkilerden hareketle gerçek aktörlerin ittifakıyla çözüme ilerlemesini sağlamak...
Türkiye dün kritik eşiği aştı.
Kandil'in çekilme takvimini ilan etmesi, koşulsuz çekilmeyi dile getirmesi hayati ve miladi bir önem taşır.
Şimdi yeni bir dönem başlıyor, siyasi adımlar, siyasi tartışmalar dönemi...
YENİ ŞAFAK