Muhammed Hamidullah ve Annales Okulu

Dergâh dergisinin son sayısında M. Cüneyt Kaya’nın “Muhammed Hamidullah Biyo-Bibliyografyasına Küçük Bir Katkı” başlığını taşıyan hacmi küçük ama önemi büyük bir metin yayımlandı.

Haber: ASIM ÖZ

Merhum Muhammed Hamidullah(1908-2002) son devrin önemli İslam âlimlerindendi. Özellikle uzmanlık alanı olan İslam hukuku, siyer ve İslam tarihi alanında çeşitli dillerde kaleme almış olduğu yazılar onun meselelere kritik bakışını yansıtmaktadır. Onun ayırt edici özelliğinin ne olduğunu soranların bulacakları ilk cevap bu olacaktır kuşkusuz.

İlk olarak 1932 yılında İstanbul'a gelen ve Şerafettin Yaltkaya, İsmail Saib Sencer, Helmut Ritter ile Osman Rescher'in aralarında bulunduğu ilim adamlarıy­la tanışan Muhammed Hamidullah’ın Türkiye ile ilişkileri oldukça önemlidir. Hamidullah’ın vefatından sonra kaleme alınan pek çok yazıda bunun “Türklük sevgisi” ile birlikte vurgulanmış olması yahut Türkiye’deki ilahiyat camiasının özellikle bu husus etrafında inşa ettiği yazılar bilinçaltı milliyetçiliğinin yansıması olarak da değerlendirilebilir. Bu bakışın odaklandığı noktanın indirgemeciliğini bir yana bırakırsak Hamidullah’ın Türkiye'de sevilen, üstelik oldukça da “popüler” bir şahsiyet olduğu gerçeğini de inkâr edemeyiz. Yazılarının ve kitaplarının 1953 yılından itibaren Türkçe olarak yayımlanmaya/tercüme edilmeye başlanmış olması bunun bir göstergesidir. İslami ilimler alanında pek çok öğrencinin yetişmesini sağlayan Hamidullah Türkiye’ye geldiğinde genellikle Çemberlitaş/Türbe Civarındaki Sipahi Otel'de kalır.

Hamidullah’ın Türkiye’de ders verdiği eğitim kurumları arasında İstanbul Üniversite­si Edebiyat Fakültesi İslâm Tetkikleri Enstitüsü -şimdi adıyla İslâm Araştırmaları Merkezi-, An­kara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Atatürk Üniversitesi Erzurum İslâmî İlimler Fakültesi ve muhtelif Yüksek İslâm Enstitüleri sayı­labilir. Dergâh dergisinin 260. sayısında M. Cüneyt Kaya, Hamidullah’ın ders verdiği İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde bulunan İslâm Araştırmaları Merkezi’ne ait evrakın yer aldığı dolapta karşılaştığı kırmızı kapaklı bir deftere değiniyor. Sırtında “Enstitü Hatıra Defteri 1965” ifadesini taşıyan bu defterde yer alan Muhammed Hamidullah’ın yazısını imlasına dokunmadan, anlamı tamamlamak üzere birkaç yerde köşeli parantezle ilavede bulunarak, imkân ölçüsünde dipnotlarla açıklayan Kaya’nın metni “Muhammed Hamidullah Biyo-Bibliyografyasına Küçük Bir Katkı” başlığını taşıyor.

Önemli bilgiler içeren kısa yazının yanında defter hakkında da bilgiler sunan Kaya’ya göre defterin hazırlanmasına muhtemelen Dr. Salih Tuğ öncülük etmiştir. 18 Eylül 1965 tarihinden itibaren enstitüyü ziyaret eden ilim adamlarının hatıralarını kaydetmeyi amaçlayan bu defterde Hamidullah’ın yanı sıra Tunus Zeytûniyye Üniversitesi’nden İbn Âşûr ( 17 Mayıs 1967), Columbia Üniversitesinden J.Schacht(31 Temmuz 1967), İzzet Hasan(29 Eylül 1967), Edinburgh Üniversitesi’nden W. Montgomery Watt (23 Mart 1970) gibi önemli isimler de bulunmaktadır. Dolayısıyla ileride bu isimlerin yazdıklarının da yayımlanması İslam araştırmaları ve Türkiye hakkında kayda değer bilgiler sunacaktır sanırım.

Burada benim yapmak istediğim şey ise şu: Hem defterde bulunan bu yazının kimi bölümlerini aktarmak hem de Hamiddullah’ın telif tarzının bazı özellikleri ile olaylardan oluşan geleneksel tarih telakkisi yerine sorun odaklı bir tarihçilik anlayışını yerleştiren Annales Okulu arasında bir bağ kurulup kurulamayacağına değinmek.

İslam Araştırmalarının Siyaseti

İnce bir el yazısıyla Türkçe olarak kaleme alınan Hamidullah’ın defterde bulunan yazısı her şeyden evvel hem Muhammed Hamidullah’ın biyo-bibliyografyasına hem de Türkiye’deki ilim siyaset ilişkilerinin mahiyetinin anlaşılmasına katkıda bulunuyor. Hamidullah’ın yazısının altında yer alan tarih 17 Nisan 1970’tir. Bu yılların genel havası içerisinde düşünüldüğünde Türkiye’de İslami ilimler alanında yoğun bir entelektüel faaliyetin hüküm sürmekte olduğu ifade edilebilir. Hatıra defterinin sonraki sayfalarında Hamidullah’ın yazısındaki tarihi önceleyen yazıların bulunması ise defteri düzenleyenlerden-büyük ihtimalle de- Salih Tuğ’un defterin Muhammed Hamidullah’ın yazısıyla başlamasını arzu etmesinden kaynaklanmış olabileceğini düşündürtmektedir.

Kaya, söz konusu yazının İslâm araştırmalarının Cumhuriyet Türkiye’sindeki durumu ve İslam Tetkikleri Enstitüsü’nün kuruluşuna etki eden, yönlendiren sebeplere dair ilk paragrafta ortaya koyduğu soruların hâlâ önemini koruduğunu belirtiyor. Hamidullah’ın yazısında bu meyanda bulunan ifadelerin başlangıç kısmını verelim: “Birinci dünya savaşından sonra İslam tetkiklerinin niçin Türk eğitim sahası dışına çıkarıldığını araştırma işi ki ben onu yapacak imkânlara sahip değilim, meraklı bir husus olacaktır: acaba bu harp esnasında Şerif Hüseyn’in yaptığı isyan ve kıyama karşı bir dahili reaksiyon mu idi, yoksa dışarıdan bazı kuvvetler dizginleri mi çekmekte idi? İstanbul Üniversitesinde faaliyeti tatil edilen ilahiyat fakültesi niçin daha sonra Ankara’da ihya edildi? Edebiyat fakültesinde bir İslam Araştırmaları Enstitüsünün tesisini teşvik [e] sebep ne idi, ve muhalefet nasıl bertaraf edildi.” 1924 yılından sonra medrese eğitiminin, 1933 yılından sonra ise ilahiyat eğitiminin tamamen ortadan kaldırıldığı Türkiye Cumhuriyetinde, Hamidullah’ın İslam araştırmalarının Cumhuriyet devrindeki seyrini açıklamak ve anlamak için kurduğu cümlelerin hepsinin soru biçiminde olması onun bu konuda oldukça malumatlı olduğunu ortaya koyan bir husus olarak anlaşılabilir.

Hindistan’dan ayrılışını, Zeki Velidi Togan’ın çok partili yıllara geçilişinin akabinde enstitünün kuruluş ve işleyişindeki emeklerini anlatan Hamidullah kendisine enstitüde çalışma teklifinin Pakistan’a yapmış olduğu bir ziyaret esnasında yapıldığını anlatır. Enstitü hakkında bilgi vermek gerekirse şunlar söylenebilir: 1941 yılından sonra iyice atıl hâle gelen İslam Tetkikleri Enstitüsü ancak dünyaya ve Türkiye’ye ilişkin temel hususların yeniden düzenlendiği 1946 yılında çıkan yeni Üniversiteler Kanunu’nun fakültelerde enstitülerin açılmasına izin vermesinden sonra açılabilmiştir. Togan’ın enstitü hakkında hazırladığı rapor 1949 yılında Profesörler Meclisinin gündemine girmiş ancak süreç çok uzamıştır. Pakistan anayasasının hazırlık çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla 1950 yılında bir yıl Pakistan’da bulunan Hamidullah daha sonra 1951 yılında gerçekleştirilen XXII. Milletlerarası Müsteşrikler Kongresine katılmak için İstanbul’a gelmiştir. İslam Tetkikleri Enstitüsü’nü canlandırmak için çaba harcayan Zeki Velidi Togan tanıdığı Hamidullah’ın ilmi kişiliği ve çalışmaları hakkında 8 Haziran 1952 tarihinde Edebiyat Fakültesi Profesörler Meclisine ayrıntılı bir rapor sunmuş ve 1952 yılından itibaren yirmi üç yıl boyunca İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde bulunan İslâm Tetkikleri Enstitüsü’nde ders vermesini sağlamıştır. Zeki Velidi Togan önce enstitünün müdürlüğünü de Muhammed Hamidullah’ın üstlenmesini sağlamak istemiş fakat onun isteği Profesörler Meclisi tarafından kabul görmemiştir. Bundan dolayı enstitünün ilk müdürlüğünü Togan bizzat kendisi yapmış yardımcılığını ise Fuat Sezgin üstlenmiştir. Ayrıntıları hayli meçhul olan bu konunun ayrıntıları noktasında bugüne kadar Fuat Sezgin’e başvurulmamış olması da önemli bir eksiklik olarak zikredilebilir.

İlişkiler ve Etkileşimler

İstanbul’da bulunduğu sırada yapabileceği her şeyi yaptığını, hem ders anlattığını hem de Türkiye’de bulunan yazma eserlerden istifade ettiğini belirten Hamidullah hocalık yılları ile ilgili olarak şunları anlatır: “ Bir kürsü yoktu; sadece Enstitü vardı, ve dersler serbest derslerdi. Rağbet çoğaldı, dinleyiciler seneden seneye arttı ve fakültedeki en büyün amfi kifayet etmez oldu.

Çalışmaya başladığımdan beri derslerde söylediklerimi cümle cümle tercüme eden birçok mütercimler vazifelendirildi: Fuat Sezgin, Salih Tuğ, Kemak Kuşçu, Nihat Keklik ve Yusuf Ziya Kavakçı muntazaman; Ramazan Şeşen ve Ahmed Subhi Furat bazan bu vazifeyi yaptılar. Bu kıymetli yardımlarından dolayı hepsine müteşekkirim.

İstanbul Üniversitesinin müsaadesiyle her hafta gidip arka arkaya dört ders vermek suretiyle Ankara’daki İlahiyat fakültesinde de bir sene çalıştım. Esad Kılıçer oradaki mütercimim idi. Gerek bunlar gerekse ve gerekse başta Said Mutlu olmak üzere başka arkadaşlar benim nâçiz çalışmamı bir başka istikamette yaydılar: onlar benim bir çok eserlerimi- arapçadan, urducadan, fransızcadan ve ingilizceden- türkçeye terceme ettiler, ve bunlara kitap şeklinde veya ilmi mecmualarda makaleler halinde yapılan neşirleri Türkiye’nin en ücra köşelerinde ve hatta dışarıda okuyucuların istifadesine sundu. Tabiik [i ] tezlerinin hazırlanışı sırasın[da] birçok araştırıcılar benimle istişarelerde bulunmuştur. Dr. Salih Tuğ bunlardan biridir.

(..)

İstifade tek taraflı olmadı. Her sene bir sömestrlik ikametim sırasında gerek İstanbul’un ve gerekse başka yerlerin fevkalada zengin yazmalarından faydalandım ve gizli hazinelerden bazı şeyleri keşfedebildim: Kadı ar-Raşid’in az Zahâir va’t-tuhaf, İmam Buhari’nin at-Tarıh ül-Kebîr’inin 3. Cildi, Said b. Mansûr’un Sünen’i,al-Basri’nin al-Mu’tamad ve henüz neşrini bulamamış daha birçok eserler.”

26 Temmuz 1970 tarihinde vefat eden Togan’ın İslam araştırmaları alanındaki teşebbüslerini ve çabalarını hayırla yad eden Hamidullah onun vefatından yaklaşık üç ay önce kaleme aldığı bu yazısında şunları ifade eder: “Bu faaliyetlerin hepsine, şeref, yaşına rağmen hakikaten sürükleyici bir kuvvet ve bir ilham unsuru olarak Enstitü’nün muhterem müdürü Ord. Prof. Zeki Velidi Togan’a aittir. Muasırları onun hizmetini kabul etmeseler de müstakbel nesil ona medyun kalacak, ve Cenab-ı Hak onu mükafatlandıracaktır.”

Annales Okulu

İslami ilimlerin ciddiyetle ve ihtimamla ele alınmasını amaçlayan enstitünün çıkardığı İslâm Tetkikleri Dergisi’nde devamlı olarak yazıları çıkan Muhammed Hamidullah iki sayfalık yazısında “Annales” dergisinden de söz ediyor. Profesör Charles Crozat devamlı olarak onun Annales de la Faculte de Droit d’İstanbul’da yazı yazmaya teşvik eder. M. Cüneyd Kaya’nın söz konusu metni dipnotlu olarak hazırlamış olduğunu belirtmiştik. Bu dipnotlarda Muhammed Hamidullah’ın “Annales” dergisinde yayımlanan makalelerinin başlıkları da verilmiş. Bu dergi İstanbul’da Hukuk Fakültesinin yayın organı olan bir dergidir tabii. 1959- 1968 tarihleri arasında Hamidullah’ın bu dergide yayımlanan yazılarının başlıkları şunlar:

“Historie d’Usul-Al-Figh chez les Musulmans”, s.9-10-11( İstanbul,1959),s.72-91

“La Nation musulmane du droit international privé”, sy.18 (1962), s.320-339

“La philosophie juridique chez les Muslumans”, s. 29-30-31-32(1968), s. 137-152

Kuşkusuz bu dergi Annales denildiğinde akla gelen ve tarih yazımında ciddi tesirleri bulunan dergi ile aynı dergi değildir. Bildiğimiz Annales dergisi ile ilişkisinin olup olmadığı hakkında bir şey söylemek mümkün değil. Ama şu var ki hem bu derginin çağrışımları ışığında hem de genel olarak Muhammed Hamidullah’ın hayatı ve eserlerine dair yazılmış çalışmalarda söz konusu edilmeyen Annales okulu etkisinin var olup olmadığı araştırılmayı bekleyen bir alan olarak önümüzde durmaktadır. Uzun yıllar Fransa’da kalan ve bu dilde kayda değer eserler kaleme alan, pek çok kurumda görev alan Hamidullah hakkında kaleme alınan yazılarda bu noktaya hiç temas edilmemesi büyük bir eksikliktir.

Belgeleri sorun odaklı okuyan, uzun zamanlı değişimlere ve uluslar arası ilişkilere dikkat kesilerek Hz. Peygamber(s)’in hayatını olaylar tarihinin ötesine geçerek sistematik biçimde kaleme alan Hamidullah’ın en çok bilinen ve en çok tenkit edilen İslâm Peygamberi adlı eserinin bu gözle okunup değerlendirilmesi gerekmektedir. Mealinin sadece ulema ve akademik dünya ile sınırlı kalmasına karşın bu eserinin geniş bir okur kitlesine ulaşabilmiş olmasının sebeplerinden biri Hz. Peygamber’in insani yö­nünün ve getirdiği dinî öğretinin öne çıkarılması hususudur. Bu nokta ile Annales okulunun tarih alanında açtığı yenilikler arasında kuvvetli bir bağ olduğu ortadadır. Geçmişi yani Hz. Peygamber’in hayatını şimdiki zaman ile bağlantı kurarak anlatmış olması bunun bir örneği olarak görülebilir. Diyebiliriz ki, siyer yazımı alanında çok önemli bir düşünsel dönüşümün müsebbibi; siyer yazımı anlayışını baştan başa yenileyen ya da şöyle söyleyelim, yeniden yenileyen İslam Peygamberi yazarı ile Annales Okulu tarihçilerinin yaklaşımları arasında bütün bütüne olmasa da önemli ölçüde benzerlik ve paralellikler bulunmaktadır.

Son olarak Muhammed Hamidullah’ın bu yazısında İstanbul’daki ikametini Ebû Eyyûb el-Ensârî ile irtibatlandırmasının muhatap kitlesinin hassasiyetlerini gözetmekle alakalı bir durum olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü Hamidullah’ın hem düşünce tarzı hem de bunun yansıması olarak görebileceğimiz telif tarzı o yılların Türkiye’sindeki yerleşik din telakkisinden farklı bir yerde durmaktadır. Zaten Hamidullah’ın eserlerine karşı yapılan çoğu tanıdık itirazlar bu tür meselelerden kaynaklanmıyor muydu?

Dünya Bülteni 

Kültür Sanat Haberleri

Bilgi, inanç ve eyleme yönelik bir ömür çaba: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Kasım 2024 sayısı çıktı
Umran dergisinin 363. sayısı çıktı!
Dava ahlakına sahip bir Müslüman: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Ekim 2024 (268'inci) sayısı çıktı