“Muhalif Tutumdan Devleti Sahiplenmeye mi?”

Kahramanmaraş Özgür-Der Temsilciliğinde “Muhalif Tutumdan Devleti Sahiplenmeye mi?” konulu seminer yapıldı.

Kahramanmaraş Özgür-Der Temsilciliğinin aylık programları kapsamında düzenlediği Muhalif Tutumdan Devleti Sahiplenmeye mi? konulu seminer Abdulhakim BEYAZYÜZ’ ün sunumu ile gerçekleştirildi.

Abdulhakim BEYAZYÜZ özetle şunlardan bahsetti:

Muhalif nedir? Kuranda nasıl geçmiştir?

Muhalif kelimesi halefe kökünden türemiştir. Arkada kalmak, ayrı düşmek anlamlarına gelmektedir. Muhalif kelimesinin Kuranda daha ziyade kâfirler için kullanıldığı dikkati çekmektedir. Tabi buradaki muhalifliğin Hakka karşı, peygamberlere karşı olmasından ötürü bu tutum hayır değil mutlak anlamda şer getirmektedir. Müminler için ise Kuranda muttaki, muhsin veya müniblik gibi ayrılmaz bir özellik olarak bahsedilmez. Peki, öyle iken neden muhalifliği olumlu anlamda kullanıyoruz? Muhaliflikten devleti sahiplenmeye mi diyoruz? Var olan mevcut sistemin tağuti bir sistem olmasından dolayı muhalif bir tutum sergiledik. Bundan mülhem gelinen noktada muhaliflikten yandaşlığa mı geldik veya devlete eklemlenmeye mi geldik gibi soruları kendimizi kontrol etmek için soruyoruz. Özellikle cumhuriyetin kuruluşundan sonra İslam’ın referans alınmaktan çıkarıldığı ve yaşanılır bir hayat tarzı olarak görülmediği ayrıca Müslümanları hayat sahnesinden çıkarmaya yönelik bir sistemle karşı karşıyaydık.

Bizler 60’lardan sonra daha çok tercüme eserlerle, başta Hilal dergisi gibi bazı dergiler ve El-Ezher gibi üniversitelerde okuyup yetişen kesimlerin etkisi ile biraz daha tekrar Kurani bir boyuta gelmeye başladık. Önümüzde yetişmiş öncü bir neslin olmayışından dolayı muhaliflik adı altında yer yer çok ileri gittik. Tamamen samimi niyetlerle üniversite okuyanlarımız tağuti sistemin bir dişlisi olmamak adına bölümlerini tamamlamadı, tamamlayanlar ise yine aynı sebepten bölümleri ile ilgili meslekleri icra etmedi. Örneğin öğretmen olanlarımız istifa etti ve geçimlerini çok daha zorda olsa farklı işlerle sağlamaya başladı. Bunlar samimi ama yanlış olarak addettiğimiz bazı tavırlardı.

İktidar ile devlet ayrımının yapılması gerekir mi?

Gelinen son süreçte iktidar ile devlet ayrımını yaparak muhalif bir tutum sergilememiz gerektiğine inanıyoruz. Dolaysı ile AKP ve devlet ayrımını yapmamız gerekiyor. Böylece bir duruşumuz söz konusu oldu. Peki, bu devleti sahiplenme miydi? Hayır! Yine tağuti devlete ve sisteme karşıtlıktı. Bu bizi devlete mi eklemledi mi? Tabibi ki hayır. Bugün tevhidi düşünür bir Müslümana sorsanız çok net bir şekilde rejimin tağuti olduğunu söyler. Devlet hiçbir şekilde İslam’ı referans almayı kabullenmiyor.  Laik devlet kumardan ve içki satışından elde ettiği parayla imamlarının maaşını ödemektedir. Faizden elde ettiği parayla Kabeye hediye göndermekte, Müslümanları umreye göndermektedir. Çünkü onun zihninde İslam diye bir ölçü yoktur. Anayasanın 21. maddesinde net bir şekilde şu yazılmaktadır: Hayatın herhangi bir bölümünün dine göre düzenlenmesinin teklifi bile yapılamaz. Bundan daha açık bir tarzda İslam’dan kendisini teberi eden bir ifade olabilir mi? Bir diğer tespitimiz; biz en üst siyasal organizasyon olan devletin halkın iradesini yansıtacak tarzda İslam’ı referans alarak dış politika yürütmeye çalışmasını bir eğitim vermeye çalışmasını vs. hedeflemekten vaz mı geçtik? Elbette ki hayır. Fakat bunu gerçekleştirmeye çalışırken tepeden inme darbesel yöntemlerle olayı gerçekleştirmekten öte yine geçmişten farklı olarak şunu hedefliyoruz: Alttan yukarıya doğru ıslah olayını gerçekleştirmeliyiz. Biz toplumsal bir dönüşümü gerçekleştirmeliyiz. Daha sonra gerçekleştirdiğimiz ıslahın bir yansıması olarak devlet ortaya çıksın diyoruz. Nitekim çıkarda. Bunu gerçekleştirmeden bundan eski zamanlardaki gibi sol örgütlere de öykünerek gizli hücre tipi yapılanmalarla halktan kopuk bir şekilde İslam devletinin gelişi ile problemin çözüleceğini düşünmüyoruz.

Sistemi dönüştürme hedefimizden de vazgeçmiş değiliz bununda çok doğal hakkımız olduğunu söylüyoruz. Birbirimizin kulağına evimizin en küçük odasında gizlice söylediğimiz “Biz devletin İslamlaşmasını istiyoruz” sözünü bugün televizyonlarda açık açık söylüyoruz. Söylemeliyiz de. Bizler İslam’ı referans alan insanlarız. İktidardaki insanların da İslam’ı referans alması gerektiğini söyleme hakkına sahibiz.

AKP ile ilişkilerimizde nasıl bir tavır sergiledik?

AKP’ ye iltihak mı ettik? Elbette ki hayır! Peki, AKP politikalarına teslim mi olduk? Yani iltihak etmedik ama STK olarak kendimizi onun uygulamalarına mı bıraktık? Elhamdülillah hayır. Böyle bir şey söz konusu değildir. AKP yi belli bir imkân olarak gördük. Şartlarını biliyoruz ve kendilerinin de söylediği gibi İslami bir parti değildir, aksine muhafazar demokrattır. Kendi şartları içerisinde yaptığı işleri İslami bir hareketmişçesine, peygamberi bir hareketmişçesine de algılamıyoruz. Dolayısı ile doğrularına doğru yanlışlarına yanlış diyoruz. Bundan dolayı, Uğur Kaymaz’ ın vahşice Kızıltepe’de katledilmesini en şiddetli şekilde kınayanlar ve bu davanın takipçisi bizlerdik. Aynı şekilde Ceylan Önkollar içinde bu böyleydi. Roboskiye yapılan saldırıya da şiddetle karşı çıkan bizlerdik. Afganistan’a asker gönderdiklerinde de karşı çıkan bizlerdik. Bir tavır aldığımızda bunun AKP’ nin aleyhine mi lehine mi olduğuna da bakmıyoruz. Bundan yola çıkarak AKP’ nin dur dediği yerde duruyor yürü dediği yerde yürüyor değiliz. Hayır asla! Bu zamana kadar böyle bir şey yapmadık bundan sonra da yapmayacağız çünkü biz İslami hareketin mutlaka bağımsız olması gerektiğine inanıyoruz. AKP bazı şartlara bağlı olabilir. Örneğin oyunu düşünerek milliyetçi kesimi dikkate alabilir. Fakat bizim böyle bir zorunluluğumuz yok. Biz bu noktada Hakkın sesi olmaya çalışıyoruz.

Buna rağmen niçin devleti sahiplenme gibi bir algı oluşuyor?

Bu ithamda daha ağırlıklı bir şekilde bulunan kardeşlerimiz ya da kesimler kimler? Bunlar; Kemalistler, Müslümanların mazlumların maslahatına olan şeyler konusunda yapılan uygulamalar AKP ile örtüştüğü için alevi kesimler, Suriye politikalarından dolayı bir kısım İrancılar, Kürt ve Türk ulusalcıları benzer şekilde yükleniyorlar. Kürdistan politikaları nedeniyle Kürt ulusalcıları AKP’nin peşine takıldığımızı söylüyorlar çünkü PKK’ yi Kürt halkının hakları için olumlu anlamda bir şeyler yapan hareket olarak görmüyoruz. Aksine Stalinist, komünist bir hareket olarak görüyoruz. Bundan dolayı bu kesim bizleri AKP’nin ajanı olarak bile görenler var. Türk ulusalcılarda çözüm sürecinde kardeşliğin tekrar tesisi adına yapılan çalışmalarda yer aldığımız için böyle düşünüyor. Bir de selefi kesim diyebileceğimiz kardeşlerimiz AKP ile özdeşleştiğimizi söylüyorlar. Nedeni Tayyip Erdoğan’ın, Davutoğlu’nun veya Bülent Arınç’ın Selefilerin aksine Müslüman olduğunu düşünmemizdir. Bu ve benzeri sebepler ön plana çıkmaktadır. 

Sonuç olarak biz neredeyiz?

Bizler Müslümanlar olarak değerler bağlamında kendi tavrını ortaya koymakla emrolunan insanlarız. Bu noktada bir yanlışlık bir Müslümandan da gelse biz o Müslümana karşı tavır koymak, karşı taraf ateistse bile ateistin dediğinin doğru olduğunu ve zalim Müslüman ise ateistin yanında durmak zorunda olan insanlarız. Bundan dolayı Kuran’ı Kerimde Yahudi bir insan ile Müslüman olduğunu iddia eden bir insan mahkemeleşiyor da bazı Müslümanlar biri zaten Müslümandır diğeri ise Yahudi’dir diyerek Müslüman olanın tarafını tutuyorlar ve bunun üzerine Rabbimiz ayeti kerime indiriyor ve size ne oluyor ki bile bile zalimlere hainlere destek oluyorsunuz diyerek uyarıyor. AKP zulüm ediyorsa AKP’ ye karşı, HDP doğru söylüyorsa HDP’nin yanında veya zalimse karşısında oluruz. Fakat en temelde Müslümanlar olarak ne HDP’ ye eklemleniriz, ne AKP’ ye, nede CHP ‘ye. Biz İslam’ı referans alarak tamamen bağımsız olmak zorundayız. İnşallah bunu da yapmaya çalıştığımızı söylememiz mümkün.

Foto: İlyas Yıldırım

Etkinlik-Eylem Haberleri

Kahramanmaraş'ta Şehitler Gecesi düzenlendi
Muş’ta “Neyi, niçin, nasıl okumalı” semineri yapıldı
Siyonist işbirlikçisi Coca-Cola fabrikası Bursa'da protesto edildi
Gazze nöbeti Saraçhane’de: Direniş sürüyor, dayanışma da sürecek!
Open Refah grubu İstanbul'da Gazze eylemi yaptı