Bu ülkede iki türlü muhalefet vardır.
Biri, bu sistemin özüne muhalefet eder, demokrasinin gelmesini, eşitliğin sağlanmasını, baskının bitmesini ister.
İkincisi, hükümetlere muhalefet eder, sistemin özüyle bir sorunu yoktur, hatta o sistemin devamından yanadır, değişmesini istediği tek şey iktidardaki partidir.
Birinci türden muhaliflerin başı dertten hiç kurtulmaz.
Bu cumhuriyet kurulduğundan beri onlar hep yargılanırlar, hapislere atılırlar, işsiz kalırlar.
İkinci türdeki muhaliflere kolay kolay bir şey olmaz.
Onlar sistemin sağlam adamlarıdır.
Bizim medya, bu konuda gerçekten ahlaksız bir “el çabukluğu” ile olayları çarpıtır.
Muhalefet denince hep “hükümete” muhalefeti öne çıkarırlar, sisteme muhalif olanları da ya yok sayarlar ya da onları “hain, düşman” falan ilan ederler.
Neredeyse cumhuriyet tarihi boyunca bu el çabukluğu sürmüş, “gerçek” muhalefet bir kenara itilirken Deniz Baykal türü “sistemin has adamları” muhalefet olarak sunulmuştur.
Aslında bu oyun uzunca zaman iyi de oynanmıştır.
Oyunun ilk bozulduğu yer Özal’ın iktidarı oldu.
Çünkü Özal “sistemi” önemli ölçüde değiştirdi.
Türkiye’yi dünyaya açtı.
O güne dek “iktidarla muhalefet” elele sistemi koruyup gül gibi geçinerek, kayıkçı kavgalarıyla halkı oyalarken birden iktidar “sistem muhalifliğini” yüklenince roller karışıverdi.
İktidar “sistemin muhalifi” oldu, muhalefet de “sistemin muhafızı” haline geldi.
İlk kez böyle bir olayla karşılaşmaktan dolayı “sistemin muhafızları” şaşkınlığa düştüğünden Özal’ın her yaptığına karşı çıktılar.
Döviz bulundurmanın serbest olmasından muz ithalatına kadar karşı çıkmadıkları hiçbir şey kalmadı.
Halbuki bugün Türkiye’deki genç neslin doğal bir şekilde yaşadığı değişikliklerin neredeyse tümü Özal tarafından gerçekleştirilmişti.
Avrupa’da ya da Amerika’da piyasaya çıkan filmleri aynı anda burada da seyredebilmek, cep telefonları, çim futbol sahaları, herkesin cebinde döviz bulundurabilmesi, Avrupa Birliği üyeliğinin hızlandırılması, “federasyonu da tartışabilmeliyiz” türünden radikal açılımlar hep Özal’ın döneminde yaşandı.
O zamanki gazetelere bugün baktığınızda “sistemin muhafızı” olan muhalefetin ve “hükümete muhalefet” etmenin tek muhalefet biçimi olduğunu iddia eden gazetelerin söylediklerine kahkahalarla gülersiniz.
O zamanki “muhalefet” ve medya bu değişimin kaçınılmaz olduğunu kavrayamamıştı.
Özal’ın her yaptığına karşı çıktıklarından, “doğru” yaptıklarını da aynı ihtirasla eleştirip kendilerini zavallı durumuna düşürmüşlerdi.
Hiçbiri o gün savunduklarını bugün savunamaz.
Sadece “muz” tartışmaları bile yeter onların hayatı algılamakta ne kadar kısır kaldıklarını göstermeye.
O günlere benzer bir şaşkınlığı gene yaşıyorlar.
Hükümet sistemi değiştirmeye uğraşıyor, muhalefet sistemi savunuyor.
En büyük fark, medyanın artık “yekpare” olmaması.
Bugün medyanın önemli bir kesimi değişimi ve demokrasiyi savunuyor.
“Sistem muhafızlığı” yapan muhalefetin zavallılığı ise aynen sürüyor.
Başbakan Erdoğan’ın her yaptığına karşı çıktıklarından, doğru yaptıklarını da eleştirip kendilerini bir zavallılığa teslim ediyorlar.
Ama Erdoğan’ın her yaptığını eleştirmeyi vazife bilmelerine rağmen bazen “bu vazifeyi” aksatıyorlar.
Muhalefetin aslında muhalefet olmadığı da aslında en çok bu durumlarda ortaya çıkıyor.
Siz Erdoğan’ın Şemdinli konusundaki tutumunu eleştiren bir Deniz Baykal konuşması duydunuz mu?
Siz Erdoğan’ın Avrupa Birliği kriterlerine boş veren İhale Yasası’nı çıkarmasını eleştiren muhalefet partisi gördünüz mü?
Onları eleştirmiyorlar çünkü o hamleler “sistemi” koruyordu.
Erdoğan’ın tarihî bir adım atarak ülkenin geleceğini değiştirecek bir Kürt açılımı başlatmasını ise alabildiğine eleştiriyorlar.
Çünkü bu adım, sistemi tümden sarsacak, Türkiye’yi demokratikleştirecek.
Onlar bunları istemiyorlar.
Sistem aynen devam etsin, demokrasi olmasın derdindeler.
Erdoğan’ın Kürt açılımına karşı çıkarken, “Kürt sorunu öyle çözülmez, böyle çözülür” deyip bir barış projesi ortaya koyan bir muhalefet partisine rastladınız mı?
Onlar “çözüm yollarını” tartışmıyorlar, onlar çözüme karşı çıkıyorlar.
Çünkü istiyorlar ki bugünkü düzen devam etsin.
Halk ezilsin.
Çocuklar ölsün.
Generallerle bürokratlar da ülkenin “efendileri” olarak hayatlarını sürdürsünler.
Gazetelerin bir kısmı da, “sistem muhafızlığını” gerçek bir muhalefet gibi sunmaya, halkı kandırmaya uğraşıyor.
Halk artık kanmıyor ama.
“Muhalefet” görünümlü “sistem muhafızlığı” zavallılaşıyor, çaresizleşiyor.
Elerinden başka da bir şey gelmez, korumaya çalıştıkları sistem yanlış çünkü.
Erdoğan doğruyu yaptıkça, onlar yanlışı savunuyorlar.
Ve iktidar gerçek bir “muhalefet” gibi davrandıkça, gerçek muhaliflerin desteğini alıyor.
TARAF