HAKSÖZ HABER
CHP'ye yakın isimlerden iktisatçı Anıl Aba, muhalefetin "ekonomik kriz" üzerinden geliştirmeye çalıştığı argümanların geçersizliğine dikkat çekiyor. Ekonomik daralmayı göz ardı etmenin anlamsızlığı nasıl bir gerçeklikse tartışmayı "ekonomik krize" indirgemek de aynı şekilde hatalı oluyor.
Türkiye'de değişen ekonomik ve sosyal konumlar toplumun beklentilerini farklılaştırırken ortaya siyaset açısından da yeni bir durum çıkarttı. "Boş tencere" söylemi üzerinden toplum ile ilişki kurmak bir yönüyle imkansız hale geldi. Bu durumu görmezden gelmenin kesin sonucu ise sandıkta mağlup olmaktı.
Ekonomide var olan olumsuz tabloya rağmen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimleri kazanmasının nedenlerini inceleyen Aba’nın yorumları şöyle:
Öncelikle Türkiye ekonomisi bir “kriz” halinde değildi. Ciddi yapısal problemlerin olduğu doğru ama [pandemi özel durumunu bir kenara koyarak] anlık olarak baktığımızda bir ekonomik kriz yok.
“Enflasyon” kriz demek değildir. Ne zaman fiyatlar arttıysa, ardından maaşlar da arttı… Gerçek/hissedilen enflasyon resmî enflasyondan fazlaydı, tamam. Reel olarak son birkaç yılda kayıplar yaşanmış da olabilir ama bunlar çok büyük kayıplar değildi. Veri ortada.
İstihdam pandemiden bu yana sürekli artıyordu. İhracat/GSYH oranı da trend olarak artıyordu. İşsizlik oranımız kıyaslanabilir ülkelere göre yüksek, tamam, ama artmıyor, hatta düşüyordu. A Haber’in abarttığı gibi Almanları falan kıskandırmıyorduk belki ama krizde de değildik…
Alım gücü azalanlar, asgari ücretlilerden ziyade, sürekli enflasyonun altında maaş zammı alan akademisyen, doktor (son zammı aldıktan sonra onlar da sesini kesti), öğretmen, özel sektörde yönetici gibi beyaz yakalılar oldu. Vergi yükü de ÖTV üzerinden bu gruba yüklendi.
Çoğu ücret, yukarıdan asgari ücrete doğru yakınsıyordu. Dolayısıyla biz [eğitimliler] gerçek bir gerileme yaşıyoruz ama AKP seçmeni bunu bizim kadar hissetmiyordu. Yani bizim çevrede toplumun genelini yansıtmayan bir “sefalet, yoksulluk, işsizlik, öldük, bittik” algısı vardı.
[Maaşları eriyen] Beyaz yakalıların çoğu zaten AKP’ye oy vermiyor. Ama maaşları (fazla) erimeyen dar gelirliler AKP’ye oy vermeye devam etti, haliyle. Ekonomik sıkıntılar (düşük maaş zammı, artan kiralar) metropollerde daha çok hissedildi. Metropollerden de KK çıktı zaten…
Haritada sarı olan bölgeler zaten yüksek kiralardan, hayat pahalılığından, artan dövizden görece daha az etkilendi. Oradan da RTE çıktı. Tencere hâlâ iktidar götürebilir tabii ama tencere boş değildi… Metropollerdeki artı fark Anadolu’daki eksi farkı kompanse etmeye yetmedi.
Ve şu retorik bence çok önemliydi: “Ekonomide biraz sıkıntı olduğu doğrudur, ama ekonomi bu, iner, çıkar… Zaten kısmen pandemi & dış güçler yüzünden. Hallederiz; daha önce çözdük, yine çözeriz. AMA iktidarı [bu hainlere, teröristlere] kaybedersek bir daha geri alamayız!”
Tam ters rolleri düşünün (abartarak): Sosyalist bir parti 20 yıldır iktidarda olsa ve son birkaç yılda biraz ekonomik sıkıntı yaşamış (ama batmamış) olsak. Oyumuzu alıp koşa koşa faşist partiye mi verirdik? Hayır, iktidarımızı sürdürmek için yine sosyalist partiye verirdik.
AKP seçmeni gerçekten soğan için iktidarı vermedi (orta vadede büyük bedeller ödemek zorunda kalabilir, orası ayrı). Bu bağlamda “Biz artık doktor dövüyoruz” söylemi çok açıklayıcı. Eski rejimin ittiği, kaktığı, dışladığı bir kitle gücü eline geçirdi ve kaybetmek istemiyor…
Son kertede sandık siyaseti, talepleri olan grupları sahiplenme matematiğidir. AKP eski rejimin yabancılaştırdığı muhafazakar kesimi topluca sahiplendi.