Mehmet Ocaktan’ın konuyla alakalı Karar’daki yazısı (31 Ekim 2018) şöyle:
Bahçeli İttifakın Tadını Çıkarıyor
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, Türkiye’deki geleneksel siyasetin kodlarını da doğal olarak değiştirmiş bulunuyor. Siyasi muarızlar arasındaki mücadele o bildiğimiz kalıplar içinde yürümüyor artık. Bugün, parlamenter sistemdeki olan şekliyle bir muhalefetten söz edemeyiz. Evet, Meclis’te yine farklı partiler var ve her salı grup toplantılarında liderler nutuklarını irat etmeye devam ediyorlar, ama fonksiyonları yok.
***
Ancak yeni sistemde farklı bir mekanizma işliyor. Bu yeni yapıda iktidar muhalifi olan partilerin fonksiyonunu, ittifak içinde yer alan parti devralmış bulunuyor. Mesela Cumhur İttifakı’nın içinde yer alan MHP, aslında ittifakın muhalifi olan bir parti değil. Ancak öyle zamanlarda, öyle çıkışlar yapıyor ki bir anda bütün dikkatler MHP’nin üzerine çevriliyor.
Dolayısıyla yeni sistemi doğru okuyabilmek için özellikle MHP lideri Devlet Bahçeli’nin siyasi duruşunu ve mesajlarını dikkatle izlemek gerekiyor. Mesela Bahçeli bir iki ay önce erken bir çıkışla, yerel seçimlerde İstanbul’dan aday koymayacaklarını açıklayarak ittifak ruhuna dikkat çekti ve Cumhur İttifakı’nın geleceği açısından özellikle büyükşehirlerin kazanılmasının önemli olduğunun altını çizdi.
Ancak MHP liderinin bu erken hamlesinin AK Parti cenahında yeterli ilgiyi gördüğünü söylemek mümkün değil. Nitekim AK Parti’nin yerel ittifak konusunda nazlandığını gören Bahçeli, “Ben buradayım” anlamına gelen yeni bir hamlenin kartlarını açmaya başladı. Ayrıca, MHP’nin af teklifinin de AK Parti tarafından yeterli ilgiyi görmemesinin Bahçeli’yi yeni matematiksel formüllere yönelttiğinin altını çizmek gerekiyor.
İşte bu gelişmeler sonucunda Bahçeli geçtiğimiz günlerde, kendi siyasi kurgusu açısından yepyeni bir sayfa açtı ve yerel seçimlere tek başlarına katılacaklarını ve her bölgede kendi adaylarını çıkaracaklarını açıkladı. Ama hemen arkasından bu tavrın ittifaktan cayma anlamına gelmediğini ve Cumhur İttifakı’na sadakatlerinin devam ettiğini söyledi.
Kuşkusuz bu süreçte en önemli hamle, MHP’nin emeklilikte yaşa takılanlarla ilgili araştırma önergesine komisyonda destek verip, genel kurulda geri adım atmasıydı. Her ne kadar Bahçeli grup başkanvekilini görevden alarak ters bir hamle yaptıysa da, bunun ince bir hesaplama olduğu gözlerden kaçmadı. Çünkü böyle bir hamlenin Bahçeli’ye rağmen yapılması en küçük bir ihtimal dahilinde bile olamazdı. Hele de MHP’de...
Aslında Bahçeli bu hamlesiyle kartların ucunu göstererek, ittifakta bir kırılmanın yaşanması durumunda Meclis’te nasıl bir tablonun oluşabileceğini açıkça ortaya koymuş oldu.
MHP liderinin hamleleri sadece bu kadarla yeterli değil elbette... Önce Melih Gökçek’in MHP’den Ankara adayı olacağı iddiaları medyada yer almaya başladı. Daha neler oluyor demeye kalmadan Bahçeli çıktı ve “Sayın Gökçek’e herhangi bir önerimiz olmamıştır. MHP’den gönül rızasıyla ‘Ben belediye başkanı adayı olmak istiyorum’ diyorsa MHP’ye şeref kazandırır” diyerek siyaset arenasında yeni bir dalgalanma başlattı.
***
Muhtemelen MHP Gökçek’e hiçbir şekilde adaylık teklifi götürmeyecek, ama Bahçeli bu tür dalgalanmaların siyaseten ne anlam ifade ettiğini çok iyi hesap ediyor ve MHP’nin siyasetteki katma değerini zaman zaman hatırlatarak kendi politikası açısından mesafe alıyor.
Aslında Bahçeli bu hamleleriyle bir bakıma ittifakın tadını çıkarıyor. Çünkü ‘altın hisse’ MHP’nin elinde... Hem 15 Temmuz darbe girişiminde, hem de anayasa referandumunda ortaya koyduğu sağlam duruş, MHP’yi yeni sistemin sigortası haline getirmiş bulunuyor.
Muhtemeldir ki gelecek zamanlarda Bahçeli bu tür hamleleri zaman zaman tekrarlayacaktır. Ama bir gerçek var ki, hiçbir zaman asla ittifakı tehlikeye atacak bir tavır içinde olmayacaktır. Yani elindeki bu değerleri hisseleri Mahmutpaşa piyasasına sürmek gibi bir siyasi hataya düşmeyecektir. Kuşkusuz MHP kendi politikaları açısından doğru bir çizgide ilerliyor. Bu çerçevede esas itibariyle analiz edilmesi gereken, AK Parti’nin parlamenter sistemde elde ettiği yüzde 45 ile 50 arasındaki konforlu çoğunluktan vazgeçerek yüzde 50+1’e kilitlemesidir.