Türkiye’de muhalefet gerçekten büyük bir hayal kırıklığı. Onun için de, siyasal iktidar konusundaki alternatif boşluğu bu ülkede demokrasi ve istikrar açısından bir tehdit olmaya devam ediyor.
Muhalefet deyince genellikle olumlu deyişler akla takılır.
Sorumlu muhalefet...
Yapıcı muhalefet...
Bizde maalesef böyle değil.
Özellikle son zamanlarda ‘muhalefet için muhalefet’in daniskası yapılıyor.
Baykal’ın CHP’si ile Bahçeli’nin MHP’si sorumluluktan da, yapıcılıktan da tümüyle uzak bir muhalefet çizgisi izliyorlar.
Ama bu kadarı az görüldü.
Gerçekten öyle.
Türkiye’yi bunca yıl acıtmış, kan ve gözyaşına mal olmuş, refaha akıtılacak kaynakların savaşa, silaha gömülmesine yol açmış devasa bir sorunda çözüm kapısı aralanıyor.
Fakat muhalefet el vermiyor!
Bu nasıl bir sorumsuzluktur?
Akıl alır gibi değil.
Bir barış süreci işlemeye başlamış. Elbette kapalı kapılar arkasında, mutfakta bir şeyler pişiyor. İçte ve dışta değişik taraflar, odaklar, artık dağdan ölüm haberleri gelmesin diye, Kürt sorununun silah ve şiddetle bağı koparılsın diye, barış ve istikrara giden bir yol nihayet açılabilsin diye samimi bir çaba içindeler.
Ama muhalefet sırtını dönüyor.
Oysa dağdan inişin ilk sinyalleri veriliyor. Bunca yıl sonra ilk PKK grubu Habur sınır kapısında giriş yapıyor ve bir süre sonra serbest kalıyorlar.
Muhalefetten tık yok.
Bana mısın demiyor muhalefet.
‘Türk kamuoyu’nu kışkırtmaya, aşırı milliyetçi değirmenlere su taşımaya devam ediyor ve Kürt sorununun karşısına bu kez bir ‘Türk sorunu’ koymak için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar.
Sorumluluk bu mu Allah aşkına?
Tek yaptıkları kışkırtıcılık!
Biri, “PKK’ya teslim olmak”tan dem vuruyor. Diğeri, “PKK planının uygulamaya girdiği”ni öne sürebiliyor.
Kan duracakmış, dağdan ölüm haberleri gelmeyecekmiş, analar gözyaşı dökmeyecekmiş, artık aileler çocuklarını gönül rahatlığı içinde askere gönderecekmiş, silaha harcanan olağanüstü kaynaklar aş ve iş için yatırılacakmış...
Bunların hiç biri umurunda bile değil muhalefetin.
Allah aşkına ne istiyorsunuz?
Kan mı aksın?
Daha çok gözyaşı mı dökülsün?
Niye barış istemiyorsunuz?
Sizin siyaset anlayışınız yoksa ‘savaş’tan mı besleniyor?
‘Kan’dan mı besleniyor?
40 bin ölüm yetmedi mi?
Bu ülkede demokrasinin, insan haklarının, hukukun canına eden bunca yıllık savaş durumu devam mı etsin?
Bunu mu istiyorsunuz?
Faili meçhul cinayetler...
Yargısız infazlar...
Susurluk’lar...
Ergenekon’lar...
Bunlar mı yaşansın?..
Yetmedi mi yaşadıklarımız?..
Oy uğruna böylesine derin bir sorumsuzluk çukuruna düşmüş olmak gerçekten acı ve acıklı.
Ayrıca utanç verici!
Bugüne kadar çekilen acılar karşısında böylesine bir duyarsızlık hakikaten utanç vericidir.
Başbakan, ana muhalefet lideriyle görüşmek istiyor. Türkiye’yi bunca yıl maddi ve manevi bakımdan yakmış olan en büyük sorunla ilgili olarak kendisiyle konuşmak, bilgi vermek ve danışmak istiyor.
Elbette kapalı kapılar arkasında olacak bu. Böylesine büyük bir sorunu çözüm yoluna koyabilecek bir açılımın hassas taraflarının uluorta görüşülmesi hiç mümkün olabilir mi? Başka türlüsü düşünülebilir mi?
“Hayır” diyor ana muhalefet lideri, “Kayda alalım, robot kameraların önünde olsun görüşme...”
Akıl alır gibi değil.
Sergilenen bu sorumsuzluk, tarih kitaplarına, barışa sırtını dönen, kanla, savaşla beslenmek isteyen, aşırı milliyetçilik illetine yakalanmış bir muhalefet anlayışı olarak yazılacaktır.
Bu konuda kuşkum yok.
Muhalefet gerçekten büyük bir hayal kırıklığıdır bu ülkede.
Siyasal iktidara alternatif konusundaki boşluk, bu ülkede hem demokrasiyi, hem istikrarı tehdit etmeye devam ediyor. Siyasal alternatif boşluğu, rejimin çok önemli bir sorunu olmayı sürdürüyor.
Kısacası:
Türkiye’ye muhalefet aranıyor!
Sorumlu, yapıcı ve inandırıcı bir muhalefet, iktidara gerçek bir alternatif oluşturabilecek ciddi bir muhalefet...
MİLLİYET