Asıl mesele önümüzdeki dönem bir veya iki yeni partinin kurulup kurulmaması, kurulursa siyasi dengeleri nasıl etkileyeceği değil. Aksine asıl tartışma konusu AK Parti’nin böylesi bir girişimi/zemini hazırlayacak davranışlardan kaçınıp kaçınmayacağıdır. Ancak görünen o ki etrafta AK Parti’nin tasfiye sürecini hızlandırması ve yaygınlaştırması için seferber olmuş epeyce dostu, müttefiki ve bir dolu trolü var.
31 Mart seçimlerine beka tartışmaları merkezinde ilerleyerek muhalif cepheyi iyice genişletip tümünü PKK ve FETÖ’yle iltisaklı ilan eden stratejinin epeyce sakat, dağıtıcı ve büyük şehirlerde karşılıksız olduğu tescillendi. Milliyetçi sembol ve söylemlerle epeyce takviye edilen, birey ve toplumda tedirginliği arttıran devletçi refleksin AK Parti’yi değil MHP ve İYİ Parti’yi Meclis’te olduğu gibi yerel yönetimlerde de tahkim ettiğini görüyoruz. İzlenen politikalarla sadece Bahçeli ve MHP’nin olduğu kadar Akşener ve İYİ Parti’nin de stratejik önemleri arttırılmış oldu. İYİ Parti’ye mahkûm olan CHP’den daha çok MHP’ye mecbur olan AK Parti’nin pozisyonunu konuşmadan sadece geçen iki seçim değil önümüzdeki dönemi de analiz edebilme becerisinden yoksun kalacağız.
Hop Hop Hoop, Temas Yok!
Provokasyonlarıyla olduğu kadar palavralarıyla da meşhur olan Doğu Perinçek’in ne zaman ciddiye alınıp ne zaman gülünüp geçileceğine dikkat etmekte fayda var. 1960’lardan bu yana askeri cuntalarla al takke-ver külah ilişkiler kurmuş, Türkiye’de olmasa bile Rusya ve Çin’de diplomatik-istihbari ağırlığı olan Doğu Perinçek’in Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından teklif edilen “Türkiye İttifakı”na gösterdiği tepkinin mahiyet ve hedefini sakince irdelemek elzemdir. Perinçek’in her zaman kurduğu klişe cümlelere bu kez farklı bir talep de eklemliyordu: “ABD, MHP ve Vatan Partisi'nin olduğu bir ittifak istemiyor.”
Haberin doğruluğu da Vatan Partisi’nin ittifak içerisinde olduğu iddiası da bir hayli meşkûk. Ancak ilgili makalesinde Perinçek; “MHP niçin hedef alınıyor?” sorusuna cevap aramaktan ziyade araya “FETÖ ve PKK ittifakı yeniden gündemde” filan gibi bir sürü ıvır zıvır propagandalar sokarak kimlerle yan yana gelinmemesi gerektiğini ilan ediyor. AK Parti’nin kurucu isimlerinden Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık görevleri de yapmış Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’ndan zinhar uzak durulması, hiçbir surette ilişki kurulmaması dikte ediliyor. MHP’yle ittifakın sorgulanması, Erdoğan’ın Davutoğlulaşması ve yeni bir açılım süreci gibi seçenekler Perinçek’e çok fena dert olmuş, adeta içine oturmuş gözüküyor. Anlaşılan Perinçek ve havarileri ahlaksız trollerle kurduğu açık-gizli temaslarla AK Parti’ye strateji belirleme hakkını elde ettiklerini düşünür olmuşlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kızgın demiri soğutma ve Türkiye İttifakı” gündemine MHP lideri Bahçeli’nin nasıl bir tavırla karşılık verdiği üzerinde yeterince tartışılmadı ama sürecin kırılma değilse de çatlama noktası zuhur etmiş durumda. “Coğrafya tabanlı ittifak olmaz” cümlesi kadar aynı konuşmanın içerisinde geçen “YSK’nin 7 asil 4 yedek üyesi zillete göz yumamaz. İstanbul’da seçim tekrarı beka meselesidir” cümlesindeki buyurgan tarzın sadece AK Parti’yi değil YSK’yı da ipotek altına alma girişimi olduğunu düşündürmektedir.
“Ayıklanacak Kamburlar ve Keneler” Derken…?
Seçim süreci boyunca ölçüsüz ve hikmetsiz bir biçimde tırmandırılan gerilim Ankara Çubuk’ta CHP lideri Kılıçdaroğlu’na fiili saldırıya dönüşen bir öfke patlamasıyla kendisini gösterdi. CHP ve Kılıçdaroğlu’nun tutarsız ve ahlak dışı ilişkilerine karşı verilen mücadele siyasal zeminden sokak ve linç kültürüne kaydı. Mağduriyet oluşturdu, neden gitti, gitmeden önce soracaktı veya geçmiş olsun demeye hacet yok gibi sözde izahlar, umursanmıyormuş gibi tutumlar takınılsa da, Hükümeti hem iç hem de ulusalar arası kamuoyu nezdinde sıkıntıya soktu.
Siyaseti, ekonomiyi ve toplumu ağır bir strese sürükleyen gelişmelerin tırmanışa geçtiği bir vasatta eski Başbakan Ahmet Davutoğlu uzun ve kapsamlı bir değerlendirme metnini kamuoyuyla paylaştı. Her ne kadar hemen hiçbir gazete Davutoğlu’nun analiz, eleştiri ve tekliflerini haber olarak dahi paylaşma zahmetine katlanmadıysa da yeni nesil iletişim araçlarıyla azımsanamayacak kadar bir kesime ulaştı. Metin hemen hiç tahlil edilmeden son derece ucuz, sığ ve eski hesaplardan kaynaklanan bir öfkeyle Davutoğlu’nun niyeti ve neden önemsenmemesi gerektiği üzerine bir takım tiratlar atıldı.
Oysa ortada sadece konuşulması gereken bir metin değil AK Parti’nin giderek zayıflayan vizyonu, daralan kadroları ve azalan toplumsal desteğine dair esaslı bir istişare teklifi yer alıyordu. Üstelik aylardır tutarlı-tutarsız kulis bilgileri, manipülatif haberler eşliğinde kurgulanan “AK Parti’yi bölecek yeni girişim hazır” söylentilerini tekzip eden içeriden bir usul ve üslupla konuşuyordu Davutoğlu.
Tuhaf olan şu: Davutoğlu’nun değerlendirmesi AK Parti’de hiçbir resmi karşılık bul(a)madı. Ancak Cumhur İttifakı’nın bileşeni MHP lideri Bahçeli “çok açık konuşursak herkes anlar” diyerek ancak Davutoğlu’na ilişkin bazı imalarla yaptığı değerlendirmede “Türkiye üzerinde yeni şekillenmeler, odaklaşmalar, söz ve ağız birliği”nden bahsetti ve “birileri işaret veriyor, dikkat etmek lazım” dedi. Kimler, nelere dikkat etmeli sorusunun cevabını Bahçeli nezdinde şuydu: “Her siyasi partideki kamburlar, keneler, yavaş yavaş ayıklanacak.”
AK Parti’deki kamburlar ve kenelerin tespiti ve ayıklanması için kendisinden nasıl bir talepte bulunulur, Bahçeli de bu hususta ne kadar yardımcı olur şimdilik bilemeyiz. Ancak ortada ‘pansuman tedavi’yle geçiştirilemeyecek kadar ağır ve acil bir durum var. Bu ağır ve acil durumu her geçen gün güvenilirlik ve inandırıcılık sorunu artan medyadaki haber ve yorumlarla, parti sözcülerinin saatler süren fakat sadra şifa olmayan basın açıklamalarıyla düzeltmek mümkün değil.
AK Parti kendi iç bütünlüğünü sağlamak, dinamik bir vizyon ve yapılanmayla toplumsal desteğini eskisi gibi güçlendirmek istiyorsa trenden adam indirme oyununa son verip kurucu kadrolardan başlamak üzere ehliyet ve liyakat sahibi bütün kadroları trene bindirmek üzere azimle sebatla gayret göstermelidir. Tecrübesi, ufku, feragati, basireti olan hiç kimseye “işine gelirse vagona takıl” teklifi yapılmamalı, lokomotifte kimin yer alacağı da gidilecek hat da istişareyle kararlaştırılmalıdır. Yoksa içeriden “Ölümüne Reisçilik”, dışarıdan “Cumhur İttifakı” veya “Avrasya İttifakı” bahanesiyle yükseltilen tasfiye taleplerini bastırarak sahili selamete ulaşmak gün geçtikçe daha bir zorlaşacaktır.
Yeni Akit