Röportaj: Erkam Kuşcu - Ömer Semerci / Haksöz Haber
Bize kısaca İstanbul Ensarları’ndan bahseder misiniz?
İstanbul Ensarları grubu 2014 yılında İstanbul’daki bir grup Müslümanın Pazar günleri sabah namazında çeşitli camilerde, ailece bir araya gelip hasbihal amacıyla toplandığı bir gruptu. Daha sonra 2015 yılının Mayıs ayında bu grup, Suriye’den ve farklı bölgelerden gelen muhacirlerin etkisiyle, İstanbul Ensarları grubuna evrildi. Tabi daha sonra grupta kişi sayısı arttı. Şu anda İstanbul Ensarları grubu içerisinde yaklaşık yüz kişi var, ama onunla beraber grubun etkilediği ensar ve yardımcı kitle sayısı da yaklaşık beş yüzü buluyor. Grubun ilk çıkışı buydu. İstanbul Ensarlarının daha öncesinde biz Suriye cihadının başladığı tarihten itibaren -2011/2012 yılından sonra- ilk gelen Suriyelilerle Küçükköy karayollarında karşılaştık. Küçükköy karayollarında bir Müslümanın onlarla tanışıp hasbihal etmesi ve daha sonra ihtiyaçlarını giderme çabasıyla doğan grup 2015’te Ramazan ayıyla birlikte ivmelendi ve şu an ki duruma geldi.
Yukarıda kısmen değindiniz, açmakta fayda var: Pazar günleri sabah namazları sonrası bir araya gelen gruptan, İstanbul’daki Suriyeli Muhacirlere yardımı merkeze alan bir gruba dönüşmenizde etkili olan saikler nedir?
Biz Müslümanlar olarak, Pazar günleri sabah namazında toplandığımız zaman da Müslümanların- Suriye’deki, Arakan’daki veya Afganistan’daki, Doğu Türkistan’daki, Çeçenistan’daki problemlerini zaten konuşuyorduk. Bu anlamda sabah namazında toplanırken de nasıl ensar olabiliriz meselesini veya gerçek anlamda adaleti kuşanan bir Müslüman nasıl olunabileceğini konuşuyorduk. Tabi Suriye cihadından sonra Türkiye’ye gelen iki-iki buçuk milyon muhacir, bizi buna zorladı. Sınırlı imkânlarımızla da olsa onların gelişine kayıtsız kalamazdık. Dolayısıyla çevremizde ve neredeyse her yerde muhacir kardeşlerimiz var ve bu kimselerin büyük bir kısmı ihtiyaç sahiplerinden oluşuyor. Biz sadece buna kayıtsız kalmamaya çalışıyoruz.
Peki, işleyiş nasıl oluyor? Yardıma muhtaç muhacirlerin tespit edilmesi, gerekli malzemenin tedariki, malzemenin ilgilisine teslim süreci nasıl işliyor?
Aslında sorunuzdan önce bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: İstanbul Ensarları grubu olarak bizim asıl hedefimiz insanları ensar yapabilmek ve ensar olabilecek insanlarla bir araya gelebilmek. Çünkü gerek Suriyeli olsun gerek diğer coğrafyadaki insanlardan olsun, yeterince muhacir var, hayırsever de var, ama ensar olmak konusunda sıkıntımız var. Dolayısıyla işleyişi biz şöyle başlattık: İstanbul Ensarları olarak biz, İstanbul’un bütün bölgelerinde bir örneklik oluşturabilirsek ve ensar sayısını artırabilirsek, bu ensarlar da organizasyon içerisine girip muhacirlerle ve ihtiyaç sahipleriyle bir araya gelebilirlerse, böyle bir organizasyonu yapabilirsek o zaman bir işin ucundan tutmuş oluruz. Bir şeyi yerden kaldırmış olma saikiyle, şuuruyla hareket etmiş oluruz.
Asıl sorunuza gelirsek. Bizim şu anda dört tane depomuz var. Bir tanesi Başakşehir’de, bir tanesi Esenyurt’ta diğerleri ise Kartal ve Dudullu’da olmak üzere. Yardımseverler; kendilerinde olan eşyadan haberdar ettiklerinde, biz bölgelerdeki eşyaları toparlıyoruz ve depolara götürüyoruz. Daha sonra o depolardan direkt ihtiyaç sahibine götürüyoruz, bu bir yöntem. Ancak elimize geçen malzeme genellikle yetersiz oluyor. Daha fazla ilgili malzemeye ihtiyaç olduğunu belirtelim.
Ya da daha çok şunu yapmaya çalışıyoruz: Eğer bir yerde, mesela buzdolabı veya çamaşır makinesi verecek bir yer varsa, bir yerde de buzdolabı ve çamaşır makinesi verilecek ihtiyaç sahibi varsa, o ikisini birbirine bağlayıp, oradaki çamaşır makinesini ve buzdolabını depoya götürmeden direkt ihtiyaç sahibine teslim etmeye çalışıyoruz.
Peki, bünyenizde işleri yürütecek eleman veya gönüllü çalışanınız var mıdır?
Evet, bu konuya duyarlı insanlar var. Mesela Başakşehir grubumuzda Menderes ağabeyimiz var. Grubumuzun büyük ağabeylerinden bir tanesidir. Kendisi zaten İstanbul Ensarları grubundan önce de yardım faaliyetlerinde yer alıyordu. İstanbul Ensarlarına gelen birçok kişi olduğu gibi, aslında kendisinin de bir faaliyet alanı zaten vardı. O faaliyet alanında bizle tanıştıktan sonra yardımcı olmaya çalıştık, geliştirdik. Onun deposunu kullanmaya başladık. Hakeza Dudullu’da İbrahim Şenyiğit kardeşimizin ağabeyi Mansur ağabeyin deposu var. O depoyu da kullanmaya başladık. Yani aslında şuna değinmek lazım, bu bir Whatsapp grubu, bilirsiniz Whatsapp grubunun yüz kişilik bir sınırlandırması olduğu için, biz de yüz kişiyle sınırlandırmış gibi olduk grubu. Ama aktif olan yüz kişi giriyor. Ancak diyelim ki başka biri gireceği zaman, aktif olmayan birilerinden rica ediyoruz, aktif olabileceğini düşündüğümüzü de gruba dâhil ediyoruz. Ama böyle bir sınırlandırma olduğu için de mesela benim kendi muhitimde gruba dâhil edip benimle beraber hareket eden birçok kişi var. Ama whatsapp grubu içerisinde değiller, lakin İstanbul Ensarları grubuyla beraber hareket ediyorlar. En azından muhacirlere ihtiyaçlarını götürme noktasında beraber hareket ettiklerimiz oluyor. Dolayısıyla başta da söylediğim gibi İstanbul Ensarları grubunda beş yüz kişiyi buluyoruz. Ama burada çok fazla aktif olan elli kişidir, zaten bu kişiler İstanbul Ensarları grubu oluşmadan önce de kendi faaliyetlerini bir nebze de olsa yürütebiliyordu. Biz birlikteliği sağladığımız için daha fazla organize oldu ve göz önüne çıktı. Tabi bunda sosyal medyanın da katkısı çok büyük. Bize gelen yardımlardan bahsedecek olursak; Endonezya, Singapur, Amerika vs. ülkelerden nakdi yardımlar geldi. Bu nakdi yardımları (battaniye, soba, erzak, yatak, yorgan vs.) alarak depolarımıza kaldırdık. Bu haberleşme ve iletişimi ise sosyal medya aracılığıyla kurduk. Onun haricinde irtibatlanmayla alakalı şehir dışında da aramalar oluyor. Mesela grubun ismini özellikle belirtmek istiyorum. Neden İstanbul Ensarları grubu? Bizim gayemiz İstanbul Ensarları grubunu örneklik teşkil edip bir Ankara Ensarlar grubunun veya Manisa Ensarlar grubunun oluşumunu sağlamak. Yani yerelliğe vurgu yapmaktan ziyade örnekliğe vurgu yapmayı istedik. Bu nedenle İstanbul Ensarları grubu olarak isimlendirmesini yaptık. Adana’ya gitmiştik, Adana’da Fukara-Der var. Adana’daki Suriyeli muhacirlerle ilgilenen bir dernek. Ziyarette kendileriyle görüştük ve neler yaptıklarını öğrendik. Aslında az-çok işleyiş aynı, oradaki işleyişle buradaki işleyişin pek bir farkı yok. Oradaki isim Fukara-Der buradaki ise İstanbul Ensarları grubu, bu da sosyal medyada irtibat halinde olduğumuz gruplardan bir tanesi.
Yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştırırken yaşadığınız zorluklar var mı? Varsa nelerdir?
Yardımları ihtiyaç sahibine ulaştırırken yaşadığımız zorluklardan biri lojistik, ikincisi ise dil, yani iletişim. Maalesef 1900’lü yıllardan sonra ulusalcılık hastalığı ile bizleri birbirimizden kopardılar. Ümmetin kenetlenmesinin önüne set çektiler. Böylece dil bağımızı kopardılar. Dolayısıyla iletişim noktasında fazlasıyla sıkıntı yaşamaktayız. Örneğin sadece Arapça bilen ihtiyaç sahibine veya sadece Kürtçe bilen ihtiyaç sahibine yardım ulaştırırken sıkıntılar yaşıyoruz. Tabi Kürtçe konuşan ihtiyaç sahibiyle çok fazla sıkıntı yaşadığımız söylenemez, çünkü en azından çevremizde Kürtçe bilen arkadaşlarımız var. Maalesef bu Arapça için geçerli değil. Bu nedenle iletişim konusunda ziyadesiyle sıkıntılar yaşadık. Yaşadığımız diğer bir zorluk ise kurumsallık ve güven denebilir. İstanbul Ensarları grubu olarak usulümüz şöyle: Faraza, bir yerde ihtiyaç sahibi biri var, adresi alınıyor ve o adrese bizim arkadaşlarımızdan kim yakınsa gidiyor ve yeri tespit ediliyor. Vatandaşların genel olarak manevi iklimlerine bakılıyor ve o manevi iklimlerinde ‘Şebbihalık’ veya İslam düşmanlığı yoksa gerçekten ihtiyaç sahibi ise ve bu durumunun kalıcı olduğuna inanıyorsak, o zaman ihtiyaç sahibinin taleplerini (buzdolabı, çamaşır makinası, çekyat, yorgan, halı vb.) karşılıyoruz. Mesela güven konusunda sıkıntı oldu, iş konusunda da sıkıntılar yaşadık, bu sıkıntılar iki taraflı olarak yaşandı. Birincisi, örneğin “Suriyeli muhacirler var mı? İş verelim” diye bizden talepte bulunanlara götürdüğümüz muhacirlerin haklarının verilmediğini gördük. İkincisi ise götürdüğümüz muhacirlerin işin hakkını vermediğine şahit olduk. Böyle bir karşılıklı problem oldu. Tabi bu her daim yaşanabilecek bir durum. Ama muhacirlerle ilgili bu daha fazla, çünkü daha kırılgan bir yapı… Adam şöyle düşünüyor: “Ben bir muhacire iş vermişim. Dilini, töresini, yöresini bilmiyorum o zaman o bana iyi baksın.” Muhacir ise şöyle bakıyor, “Ya ben buraya kadar gelmişim, savaştan kaçmışım, sürekli ezilmişim zaten beni sabahtan akşama kadar çalıştırıyor ve bana verdiği para yedi yüz lira.” Maalesef işçi-işveren ilişkisi sağlam bir temele dayanmadığı için, bu tür konularda sıkıntılar yaşanması kaçınılmaz oluyor.
Türkiye’de çok fazla yardım kuruluşu mevcut. Çalışmalarınız bu kuruluşların boşluklarını doldurmaya yönelik olarak mı gerçekleşiyor yoksa partner olarak mı çalışmayı esas alıyorsunuz?
Biz İstanbul Ensarları grubu olarak vicdanımızı tatmin etmek için çalışıyoruz, ensar olabilmek, örnek Müslümanlar olabilmek için çalışıyoruz. Onun dışında kalan resmi konular için Türkiye’de çok çeşitli yardım kuruluşlarımız var, bizlerin yeni bir yardım kuruluşu olmak gibi bir kaygımız yok. Bizler daha hızlı hareket edebilen, muhacirlere yardım götürürken aslında insanımızda ensar olma bilincini oluşturmaya çalışan bir grubuz. Bizim bu noktada farkımız; hızımız. Yani Türkiye’deki yardım kuruluşları -Allah razı olsun- belki de bizim yaptığımız işin kat be kat fazlasını yapıyorlar ancak hemen yakın çevremizde oluşan ve çok hızlı bir şekilde hareket edilmesi gereken durumlarda özellikle resmi prosedürden dolayı biraz yavaş kalıyorlar, biz bu ihtiyacı karşılamaya çalışıyoruz. Tabi ki mesela bizim İHH’dan aldığımız yardımlar da oluyor. Bizim yaptığımız iş hızlı hareket edip onların boşluğunu kapatmaya yönelik. Ama tabi ki onların yaptıklarının karşısında bizimkisi nicelik olarak kıyas bile götürmez. Bizlerin de bu noktada nitelik açısından duyarsızlığa karşı bir duruşumuz var.
Suriyeli muhacirlerle ilgili gözlemleriniz nelerdir?
Tabi ki çok büyük bir sayıdan bahsediyoruz. Bundan dolayı da gözlemlerimiz ister istemez farklılıklar gösteriyor. Ancak benim Suriyeli muhacirler hakkındaki genel kanaatim -Müslümanlar için söylüyorum bunu, geri kalanını çok fazla bilmediğim için- çok karakterli ve kanaatkâr insanlar oldukları yönünde. Örnek vermek gerekirse; çok fazla yaşadığımız bir olay var; ihtiyaçları olmadığı zaman yardım talebinde bulunmuyorlar. Yani ihtiyaçları olmamaktan kastım da çok temel eşyalara sahip oluşları. Bu bizim açımızdan çok destekleyici ve önemli bir şey. Bir de şu mesele var; iletişime çok açık insanlar bunlar… Yani dil meselesini problem edip geride durmak yanlış olur. Bir şekilde onlarla bağlantı kurmanız mümkün, son derece sosyal insanlar.
Kamplara yerleştirilen mülteciler niçin buraları terk edip şehirlerde yaşamak istiyorlar?
Kampların onları dâhil ettiği rutin içerisinde aynı tip insanlar olmak istemiyorlar. Bir diğer mevzu da kendi hayatlarını kendileri kurmak istiyorlar, yani kendi paralarını kazanmak istiyorlar. Mesela bizim yardım için gittiğimiz ailelerin birçoğu Avrupa’da yaşamak için yollara düşen sığınmacıları hoş karşılamıyorlar. Bunun sebebini sorduğumuzda, onların İslami hassasiyetlerini yeterince gözetmediklerini ve çalışmadan para kazanmak istediklerini söylüyorlar. Yani bırakın kamplarda ki sığınmacıların durumunu Avrupa’ya gidenleri bile kolaycılığa kaçmakla suçluyorlar.
İstanbul Ensarları’nın duyarlı insanlardan beklentisi nedir?
Bizim tüm insanlardan ve özellikle duyarlı insanlardan beklentimiz gözlerini, kulaklarını etraflarında olup bitenlere kapatmasınlar. İster Suriyeli olsun veya olmasın fark etmez, ihtiyaç sahibi ise bu kimselerin sorunlarını göz ardı etmesinler ve bizleri bu durumdan haber etsinler. Tabi ki haberdar etmekle kalmayıp –en azından biz kendi yardımlaşma ağımızda olan insanlara böyle yapıyoruz- ihtiyaç sahiplerini takip etmeleri gerekiyor. Bu da en az haberdar etmek kadar önemli.
Tabi ki en başta da belirttiğim gibi bizlerin ensar ruhunu oluşturmak gibi bir amacımız var. Bizim oluşturduğumuz yardım bölgelerinin tamamında ensar çalışmalarının başlaması gerekiyor. Bu şunun için önemli: Birlikteliği ihdas edip, beraber hareket etme ruhunu oluşturmak ve samimiyetimizin insanlar tarafından anlaşılması sağlamak. Hayır sahibi kimselerden, ensarlık rütbesine yükselmemiz gerekiyor. Bu sorumluluğunu başkalarından beklemeden -mesela devlet veya çeşitli kuruluşlardan- hepimizin üstlenmesi gerekiyor.
İstanbul Ensarları irtibat telefonları:
Sefaköy-Avcılar-Beylikdüzü-Esenyurt Bölgesindeki Yardım Faaliyetleri İçin
YUNUS SELÇUK: 0544 806 08 00
SEFA ENSAR: 0534 827 96 75
GÜVEN ASLAN: 0537 691 75 63
ERDAL ENSAR: 0 532 734 65 72
Bağcılar-Güngören-Esenler-Şirinevler Bölgesindeki Yardımlar İçin
MEHMET GÖNÜL: 0 532 633 02 71
MURAT AYAR: 0 536 448 07 33
YUSUF KARADEMİR: 0 543 435 02 05
Gaziosmanpaşa-Küçükköy-Karayolları-Eyüp-Yeşilpınar Bölgesindeki Yardımlar İçin
ÖMER BİTLİS: 0 549 350 16 91
TARIK KARADUMAN: 0 536 549 28 47
İBRAHİM BOLUKOÇ: 0 530 260 35 63
Bayrampaşa Bölgesindeki Yardımlar İçin
HAYRETTİN AKKUÇ: 0 534 576 67 11
Arnavutköy-Sultangazi Bölgesindeki Yardımlar İçin
MUHAMMET: AYAR 0 537 047 60 58
Fatih-Edirnekapı Bölgesindeki Yardımlar İçin
İSMAİL OKUR: 0 532 334 29 05
OKTAY ALTIN: 0 530 066 27 79
MUSTAFA DİNDAR: 0 533 387 75 72
Başakşehir-Kayaşehir-İkitelli-Şahintepe Bölgesindeki Yardımlar İçin
MENDERES SARICAN: 0 533 632 84 91
MUSA ENSAR: 0 532 363 97 36
Tüm Anadolu Yakası İçin
İBRAHİM ŞENYİĞİT: 0 542 271 42 02
FERHAT POLAT: 0 538 822 99 00
HAKAN AKGÜL: 0 532 409 70 47