“Irkçılık ve Yükselen Muhacir Karşıtlığı” başlıklı ilk semineri Orhan Dolangez ve Murat İslam sundu. Milliyetçilik ve ırkçılığı besleyen sebepler, İslamofobik yaklaşımlar ve yansımaları ve İslami camianın sorumlulukları gibi alt başlıkların ele alındığı seminer dernek salonunda gerçekleşti.
Milliyetçiliğin doğuşu ve tarihi arka planı hakkında bilgiler vererek sözlerine başlayan Orhan Dolangez, Avrupa’da yaşanan süreç ve Fransız devrimi ile başlayan modernizme ait akımlardan bahsetti. Milliyetçiliğin, oluşmaya başlayan ulus devlet akımları ile beraber ortaya çıktığını ve farklı tonlarda milliyetçi akımların diğer coğrafyalara yayıldığına vurgu yaptı. Din dışı ve sanal ulus devlet anlayışının kendisine ait kutsal sembol ve kavramlar türettiğinin altını çizen Dolangez, bugün halen içerisinde yaşamak zorunda kaldığımız ulus devlet yapılarının toplumları kamplara ayırarak kendilerini var kıldığını dile getirdi.
Avrupa’da eğitim gören elitlerin etkilendikleri bu düşüncelerle oluşturdukları akımlara da değinerek yansımalarından bahsetti. Türk, Kürt, Fars, Arap milliyetçiliklerinin Avrupa merkezli şarkiyatçılar eliyle nasıl beslendiğine dair örnekler veren Dolangez, Osmanlı sonrası Türk milliyetçiliğine dair örnekler sunarak Türkiye toplumunda yer edinen milliyetçi anlayışların sonuçlarına da dikkat çekti. Hz. Peygamber’in Veda hutbesine atıfta bulunarak kimliksel farklılıkların alt unsurlar olarak bir zenginlik olacağını fakat üstünlük olmayacağını, üstünlüğün ancak takva ile mümkün olabileceğini vurgulayarak sözlerini tamamladı.
Suriye’de yaşanan sürece dikkat çekerek sözlerine başlayan Murat İslam; İslami muhalefetin görünür olmasından rahatsız olan ulusal ve yerel aktörlerin direnişi nasıl manipüle ettiğine değinerek, büyük bir toplumsal travma yaşayan ve büyük kitleler halinde yer değiştiren Suriye toplumunun bölgesel ve küresel dünya siyasetine büyük yansımaları olduğunu belirtti. İslam, özellikle yerel seçimler sürecinde muhalefetin dillendirdiği ırkçı söylem, ekonomik kriz ve yoğun siyasal gerilimin doğrudan muhacir düşmanlığına dönüştüğünü ve toplumun belli bir kesiminde karşılık bulduğunu söyledi.
Ortak yönleri İslami kimlik ve ümmet paydasına düşmanlık olan Kemalist, laik ve İran’ı kendine düstur edinmiş fanatik mezhepçiler ile İslami kimlik karşısında her seferinde totaliter rejimlere ve militarist vesayete selam duran ulusalcı sol, muhacirleri hedef olarak seçtiler. Ve tüm bu kesimler Tayyip Erdoğan karşıtlığından mülhem hem dış politikanın hem de muhacirlere yönelik izlenen insani uygulamaların karşısında bir araya geldiler.
Ak Parti, bir kısım hatalarını kenarda bırakırsak muhacirler konusunda oldukça vicdanı bir politika benimsedi ve uyguladı. Bunun takdir edilmesi gerek. Ancak; yapılan dezenformasyon ve oluşan bilgi kirliliği sağlıklı, adaletli bakışın önüne geçti ve oluşturulan algı halen toplumu ciddi anlamda yönlendirmeye devam ediyor. Ve iktidarın her fırsatta dile getirdiği 40 milyar dolar harcandığı şeklinde ki beyanatları, batının ikiyüzlü politikalarını hedef alan açıklamaları, batıda bir karşılık bulmazken, muhalefetin elinde bir silaha dönüştü.
Toplumun kimi kesimlerinde muhacir düşmanlığı ve ön yargı olsa da bu durumun derin olmadığını aksine ensar duyarlılığının değerli olduğunu vurgulayan Murat İslam, ilk günden itibaren Suriyeli sığınmacılara kol kanat geren, büyük bir dayanışma içinde olan ciddi bir toplumsal taban olduğuna dikkat çekti.
Muhacir, muhtaç ve tüm mazlumların Allah’ın birer emaneti olduğunu hatırlatan İslam şöyle devam etti:
“Onlara sahip çıkan İslami şahsiyetler ve vicdan sahibi kişiler olmak zorundayız, onlar hakkında ‘Ne zaman gidecekler’ sorusu yerine ‘kardeşçe nasıl bir arada yaşarız, kardeşlik sorumluluğumuzu Allah’ın razı olacağı bir şekilde gerçekleştirebiliyor muyuz’ soruları üzerinde yoğunlaşmamız gerekir.
Müslümanlar öncelikle Allah’ın rızasını kazanacak eylemler ve tutumlara sahip olmak için gayret etmeliler. Müslümanlar olarak sadece ihtiyaç sahibi muhacirlere maddi destek olmak yetmez, bu sistematik ve örgütlü saldırılara karşı kardeşlik hukukunu korumak için daha aktif sorumluluklarımız olduğunu unutmamalıyız. Bu konuda sivil toplum kuruluşları, vakıflar, İslami yapılar, sendikalar, kanaat önderleri ensar-muhacir dayanışması çerçevesinde sorumluluklarını yardım kolileri teslim etmenin ötesine taşıyabilmeliler.”
Devletin politikası ve bakış açısı ne olursa olsun, toplumda adaletten yana duracak, gerekirse iktidarı eleştirecek ve hakkı-hukuku savunacak makul seslerin çoğaltılması gerektiğini vurgulayan İslam, siyasi tarafgirliğin ötesinde, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilecek bir duruşa ihtiyacımız olduğunu hatırlatarak sözlerini tamamladı.