Müfsidlere Muslih Maskesi, Mücahitlere Terörist Yaftası!

RIDVAN KAYA

Bakanlar Kurulu’nun 3 Haziran tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan kararıyla Suriye’de Baas rejimine karşı savaşan Nusret Cephesi “El-Kaide ile bağlantılı Tüzel Kişi, Kuruluş veya Organizasyonlar” listesine eklendi. Böylece 2013 yılında kabul edilen “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi” Kanununda yapılan bu güncelleme ile Nusret Cephesi de terör örgütleri listesine dahil edilmiş oldu. Söz konusu düzenleme BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarıyla listelenen kişi ya da örgütlerin malvarlıklarının dondurulmasını içeriyor.

Cephetü’n-Nusra’nın terör örgütleri listesine dahil edilmesine ilişkin karar bekleneceği üzere içerideki Baas muhiplerince sevinçle karşılandı. Kimisi doğrudan Suriye rejiminden yana tutumları, kimisi ise muhalif güçlerin İslami kimliğinden duydukları nefret yüzünden Türkiye hükümetinin Suriye direnişini destekleyen tavrını kıyasıya eleştiren çevreler bu kararı geç de olsa doğru yönde atılmış bir adım olarak yorumlamaktalar. Ve elbette söz konusu kararın Hükümetin Suriye politikasına ilişkin tutumunda köklü bir değişiklik sinyali olmasını ummaktalar.

Uzun bir süredir AK Parti Hükümetinin Suriye siyasetinde esneme emareleri gösterdiği, Esed’in yönetimde kalacağı bir formülü kabule yanaştığı, ‘aşırı’ grupların meydana getirdiği tehlikenin farkına vardığı gibi bir takım iddialar dillendirilmekte. Doğrusu tam 3 yıldır kesintisiz ve sistematik bir tarzda devam eden Esed yanlısı propaganda kampanyasını göz önünde bulundurduğumuzda bunun pek de yeni bir söylem ve iddia olduğu söylenemez. Bu çevreler başından beri ısrarlı ve yoğun bir biçimde Suriye rejimini güçlü gösterme ve muhalifleri ise karalama kampanyasını sürdürmekteler. Dolayısıyla bu kampanyalarına malzeme teşkil edebilecek her gelişmeyi, her konuyu ve iddiayı tepe tepe kullanmaktan kaçınmayacakları bellidir.

Türkiye’nin Nusra kararı muhaliflere karşı bir politika değişikliğinin göstergesi midir? Hayır, bunu iddia etmek sanki bugüne kadar Türkiye devletinin Nusra’yı benimsediği, koruduğu ve desteklediği iddiasının geçerliliğini varsaymayı gerektirir. Oysa böyle bir durum sözkonusu değildir. Türkiye’nin bazı muhalif güçlerle ilişki içinde olduğu gerçektir ama Cephetü’n-Nusra ile de irtibatlı olduğu, desteklediği şeklindeki iddialar doğru değildir.

Öte yandan Türkiye’nin Suriye direnişine karşı tavır geliştirdiğine, Esed rejimini kabullenme sinyali verdiğine dair iddialar da dayanaksızdır. Birileri ısrarla kendilerini uzman, otorite konumuna oturtup, “bakın işte dediğimize geldiler” söylemiyle Esed rejimine karşı tavır alan herkesi her an nedamet getirmeye müsait, çark etmek için vesile arayan zavallılar şeklinde sunma çabası içindedirler. Ve çoğu durumda temennilerini, tespit diye pazarlama kurnazlığıyla davranmaktadırlar.

Peki, Bakanlar Kurulunun Nusret Cephesi hakkında aldığı karar neyin göstergesidir? Muhtemelen bu düzenleme Batılı güçlerin yoğunlaşan beklenti ve taleplerini karşılamaya yönelik, göstermelik bir adımdır. Mal varlığının dondurulması şeklindeki yaptırımın pratik bir karşılığının olmadığı açıktır. Bununla birlikte Türkiye devletinin Cephetü’n-Nusra’yı terör örgütleri listesine dahil etmesi kararının hukuki, siyasi ve ahlaki açıdan yanlış, anlamsız ve de tutarsız bir karar olduğuna ise kuşku yoktur. 

Bir kere Bakanlar Kurulunun herhangi bir örgüte terörist sıfatını yapıştırmaya hakkı yoktur. Bu tür tanımlar mahkemelerin işidir ve bu yönüyle de uluslararası düzlemde hukuki açıdan karar verecek bağımsız bir yapı mevcut değildir. Yerel düzeyde ise kimin terörist ve hangi eylemin terör eylemi olduğuna dair verilecek karar siyaseten değil, hukuken alınması gereken bir karardır.

Bilindiği üzere terör ve terörizm kavramları çoğu durumda egemen güçlerce kendi kullanım ihtiyaçları doğrultusunda istismar edilen kavramlardır. Bu yüzden örneğin Afganistan’ı işgal eden ABD yerine, işgale karşı direnen Taliban terörist örgüt olarak tanımlanmaktadır. Kafkasya’da vahşice katliamlar yapan, insanları yerlerinden, yurtlarından süren Rusya dururken, bağımsızlık için mücadele eden Çeçenler terörist olarak yaftalanmaktadır. Aynı şekilde Filistin’in işgalcisi Siyonistler meşru ve saygın otorite payesine sahip kılınırken, işgale karşı direnenler ‘terörist’ diye damgalanmaktadır.

Cephetü’n-Nusra Suriye’de 2012 yılının başından itibaren etkin konuma sahip İslami bir direniş gücüdür. Suriye halkını vahşice katleden Baas diktatörlüğüne karşı büyük fedakarlıklar sergileyerek kahramanca bir mücadele sürdürmektedir. Diğer muhalif yapılarla işbirliği içinde mazlum ve mağdur Suriye halkının yaralarını sarmaya yönelik faaliyetleriyle halktan saygı ve itibar görmektedir.   

AK Parti Hükümetinin Nusret Cephesini terör listesine dahil etme kararı uluslararası güçlerin beklentilerine uygun bir adım olsa da, Suriye halkının ve direnişinin mazur görebileceği, tasvip edebileceği bir karar değildir. Allah yolunda ve zalimlerin tasallutu altında yardım bekleyen müstezaflar için her şeylerini terk ederek mücadele eden mücahitlere terörist yaftası yapıştırmak çirkin ve zalimane bir tavır olmuştur. Küresel zalimleri memnun etse de, mazlumları üzeceği, kaygılandıracağı kesin olan adaletten uzak bu kararı tanımıyoruz!