Yakut el-Hamevî (ö. 1168-1229)’nin Taberistan doğumlu, Muhammed b. Cerîr et-Taberi (ö. hicri 310/923) adlı müfessir hakkındaki yazısı Fethi Ahmet Polat tarafından Türkçe’ye kazandırıldı.
Hamevînin verdiği bilgilere göre, Hâfiz olan Taberi; Kur’ân’ı bilen, anlamlarına incelikleriyle vâkıf olan biriydi. Kur’ân’daki hükümler hakkında derin kavrayış sahibi ve sünnet konusunda da uzmandı. Sahabe, tâbiûn ve onların ardından gelenlerin ahkâm ve helal-haram konularındaki görüşlerine vâkıftı. Benzerini hiç kimsenin yazamadığı bir Kur’ân tefsiri, usûl-i fıkh ve fürû-i fıkh konularında pek çok kitabı, fukahanın görüşleri üzerinde tercihleri ve çeşitli meseleler hakkında sadece ona ait olarak kayıtlara geçen görüşleri vardır.
Onbir kıraat hakkındaki el-İknâ’ adlı eserinde kıraat üstadı el-Ehvâzî (ö. 1055) şunları nakletmiştir: Ebû Cafer et-Taberi fıkıh, hadis, tefsirler, nahiv, dil ve aruz sahasında yetkindi. Bu alanların her birinde, diğer müelliflerin hepsinden daha kaliteli eserler vermiştir.
Soy sop takibi Taberi’nin ilgisini çekmezdi. Bir gün adamın biri Taberi’ye nesebini sorar. O da şu beytiyle cevap verir: “Accâc [lakabım] şanımı her yana yaymışsa da beni yalnızca ön adımla çağır. Nesep işlerine girersek ömür biter ama söz bitmez.”1
Farklı düşüncelerini ortaya koyan her ilim adamı gibi Taberinin de rahat görmediği dönemler vardı. Taberistan’a dönüşünden bir süre sonra tekrar Bağdat’a gelen Taberi burada el-Cessâs,2 Cafer b. Arafe (ö. 901) ve el-Beyyâdî (ö. 905)’nin taassubuyla karşılaştı. Taberi’nin derslerine devam eden Hanbelîler, bir Cuma namazı öncesinde Taberi’ye, Ahmed b. Hanbel’in fıkhî görüşleri hakkında ne düşündüğünü ve Allah’ın Hz. Peygamber’i arşa oturtmasıyla ilgili hadisi nasıl değerlendirdiğini sordular. Taberi şöyle cevap verdi: “Ahmed b. Hanbel’in ihtilaf sahasında kayda değer bir görüşü yoktur [ona göre Ahmed b. Hanbel bir fakihten ziyade bir muhaddisti].” Cemaat, “Ama âlimler ihtilaf konularında onun da görüşlerini zikrederler.” diye itiraz etti. Taberi, “İhtilaf sahasında ondan dişe dokunur bir şey rivayet edildiğine şahit olmadığım gibi talebelerinden de bu sahada görüşleri dikkate değer birini bilmiyorum. Arşa cülûs hadisine gelince, böyle bir şeyin olması muhaldir.” dedi ve şu şiiri okudu: “Bir yareni olmayan Zat eksikliklerden münezzehtir! O’nun arşında oturan bir başkası da mevcut değildir.”3
Hanbelîler ve Ashâbu’l-hadîs bunu duyar duymaz ayağa fırladılar ve sayılarının binleri bulduğu nakledilen okkalarını Taberi’ye fırlattılar. Taberi kürsüyü terk ederek evine girdi. Evini o kadar taşa tuttular ki kapının önünde, atılan taşlardan büyük bir yığın oluştu. Taberi evine çekildi ve Hanbelîlerden özür dilediği meşhur eserini kaleme aldı. Kitapta konuyla ilgili kendi görüşünü ve bu meseledeki inancını zikrederek kendisi hakkında bundan farklı kanaatler taşıyanları tenkit etti. Kitabı Hanbelîlere okudu ve Ahmed b. Hanbel’in itikadî yaklaşımını doğru bulduğunu ifade etti. Bu düşüncelerini ölene kadar söylemeye devam etti. Vefatına kadar ihtilaf konularındaki kitabını ortaya çıkarmadı.
Taberi, dünyaya önem vermeyen, dünyalık beklentileri olmayan biriydi. Sanki Kur’ân’dan başka hiçbir şey bilmeyen bir kâri’, hadisten başka hiçbir şey bilmeyen bir muhaddis, fıkıhtan başka hiçbir şey bilmeyen bir fakih, nahivden başka hiçbir şey bilmeyen bir nahivci idi. İbadetlerine son derece düşkün, bütün ilimlerde otoriteydi.
Yemeğini yedikten sonra kaylûle yapmak üzere odasına çekilirdi. Daha sonra öğle namazını kılar, ardından ikindiye kadar kitap yazımıyla meşgul olurdu. İkindi vakti mescide giderek namazını kılar ve akşama kadar talebelerini yetiştirmekle meşgul olurdu. Daha sonra yatsıya kadar fıkıh ve daha başka dersler gibi programındaki dersleri verir; sonunda evine dönerdi. Gündüzlerini ve gecelerini Allah’ın tevfiki ile kendisinin, dininin ve ümmetin hayrına uygun şekilde taksim etmişti. Şii olmakla itham edildiğinden Taberi’nin gece defnedildiği söylenmektedir.
1860 senesinde müsteşrik T. Nöldeke şöyle demişti: "Eğer Taberi’nin ‘(son zamanlarda rivayet değil dirayet yönü ağır bastığı görüşü ön plana çıkan) Câmiu'l-Beyan an Te’vîli Âyi’l-Kur'an’ adlı tefsirini elde etseydik, ondan sonra gelen tefsirlere müracaat etmekten müstağni olurduk. Fakat maalesef bu eser kaybolmuştur." Taberi’nin tefsirini görmek ona değil ondan sonraki nesle nasip oldu. Eser, 1903 yılında ilk defa Kahire'de 30 cilt kapsayan kitap olarak basıldı. Bize düşen de artık herhalde eserin kıymetini bildiğimizi onu okuyarak göstermektir.
Dipnotlar:
1- قد رفع العجاج ذكري فادعني باسمي إذا الأنساب طالت يكفني
2- Hayatı hakkında detaylı bilgiye ulaşamadığımız bu ilim adamının Hammâd el-Kassâr’dan rivayette bulunduğu, kendisinden de Şuayb b. Abdillah et-Temîmî’nin hadis rivayet ettiği nakledilmiştir. Ne yazık ki kaynaklarda bu ravilerin de hayatı hakkında bilgi verilmemektedir.
3- سبحان من ليس له أنيس ولا له في عرشه جليس