Mücahidlere ve Mültecilere Yardım Edelim

Hayrettin Karaman, ellerindeki imkanlar yetersiz olmasına rağmen zalimlere karşı direnen mücahidlere ve muhacirlere karşı yardım vazifemizi hatırlatan bir yazı kaleme almış.

Hayrettin Karaman / Yeni Şafak

Suriye'de, Irak'ta, teröre maruz kalan bölgelerde can, mal ve namus güvenliğini kaybetmiş, kendini savunmaktan aciz yaşlılar, çocuklar, kadınlar, hastalar ve sakatlar var; bunların yapabilecekleri tek şey yer ve yurdunu bırakarak güvenli bir yere sığınmaktır; işte onlar da bunu yapıyor, muhacir ve mülteci oluyorlar.

Ellerindeki imkanlar az ve yetersiz olmasına rağmen yurdunu, yuvasını, namusunu, maddi ve manevi varlığını korumak için zalimlere ve teröristlere karşı savaşan, meşru savunma yapan kahramanlar var; bunlar da mücahidlerdir.

Ülkelerinde rahat yaşayan, maddi ve manevi nimetler içinde müreffeh ve mes'ud olan diğer insanların bir vazifeleri, bir sorumlulukları yok mudur?

Elbette vardır, mazlumlar ile başkaca yakınlık bağları olmasa bile insanlığın onlara yüklediği vazifeler, sorumluluklar ve yükler var.

Ama gel gör ki, yağmadan mal kaçırmanın peşinde olanlar, mal ve can yağması yaşanan ülkelerde vicdanları isyan ettiren şeyler yapıyorlar; çıkarları için zalime yardım ediyorlar, mültecilere sınırları kapatıyorlar, aç ve açıkta kalanlara, göz göre göre ölenlere yardım etmiyorlar, uluslararası hukukun ve ilişkilerin gereğini yaparak ateşi bir an önce söndürecek yerde âdî menfaatleri veya vicdansız duyarsızlıkları yüzünden facianın uzadıkça uzamasını katkıda bulunuyorlar.

İnsan, şu dünyanın dört bucağında zulme uğrayan, aç, açık, tedavisiz ve çaresiz kalan insanları ve bu milyarlarca mazlum karşısında duygusuz ve duyarsız kalarak keyfine bakan insanları görünce bütün parlak laflara, belgelere, iddialara rağmen insanlığın öldüğüne hükmetmekten kendini alamıyor!

Her şeye rağmen kötüyü örnek almak mümkün ve caiz değildir. Gerçi kendini unutmuş, iki arada bir derede kalmış bir kısım vatandaşlara göre “Biz de çıkarımıza bakmalı, akan kana, dökülen gözyaşına, yıkılan hanümana aldırmamalı, sınırlarımıza yığılan mazlum ve mağdurlar katledilseler bile onları içeri almamalı, kim güçlü ise ve ülkesine hakim olacaksa alçak ve zalim olsalar da onlarla iş tutmalı imişiz; tutulması gereken yol bu imiş, mevcut iktidar böyle yapmadığı için hatalı imiş, zalimleri bize düşman etmiş, komşularla sıfır problemi bir yana bırakmış…! Evet böyle diyen ve böyle düşünen insan suretinde birçok yaratık varsa da öz değerleri ile hala alakasını kesmemiş olanlara iki türü yardım vacib oluyor: Zulümden kaçanlara kucaklarını ve ocaklarını açmak, zalimlere karşı savaşanlara her türlü yardımı yapmak.

İran, Rusya, ABD ve daha başkaları silahları ve savaşçıları ile Irak'a, Suriye'ye, Libya'ya, Yemen'e… açıkça veya gizlice giriyorlar, bize göre zalim olanlara kendi çıkarları için her türlü yardımı yapıyorlar, sıra Türkiye'ye gelince birkaç tır yiyecek, içecek -velev silah olsun- gönderdi diye velvele koparıyorlar. Hadi yabancılar bunu yapıyorlar, ya bu ülkenin, tırları durduran, yardım için çırpınan ve hayatlarını tehlikeye atan görevlileri tartaklayan, fotoğraflar çekip dünyaya gösteren, ülke aleyhinde propaganda yapan “vatandaşlarına” ne demeli! Açıkça ve şüphesiz suç işledikleri için bunlardan hesap soranlara karşı cephe oluşturan, bunu da bahane ederek ülkenin imajını kirletmeye koşanlara ne etmeli!

Her şey bir yana biz vazifemizi bir daha hatırlayalım: Mücahidler neye muhtaç iseler onu, muhacirler ve mülteciler de nelere muhtaç iseler onları, gerekirse ihtiyaçlarımızdan bile fedâkârlık ederek sağlamak din, vicdan ve insanlık borcumuzdur. Zekatın da verilebilecek en uygun iki yeri şu günlerde şüphesiz Fukara (yoksullar, muhacirler ve mülteciler) ile mücahidlerdir.

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm