MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın istifasıyla start alan süreç pek çok açıdan ofsayta düşenlerin hızlı bir geçit resmi olarak temayüz etti. Ofsayta düşenlerin önemli bir kısmı ölümüne muhalefete şartlanmış siyasi figürler ve onların kamuoyuna dönük yüzleriydi. Kalan kısım ise gelişmeler karşısında acil bir konumlanma gereği hissedenlerdi.
Hakan Fidan, MİT’in başında olup da hem yerel hem de küresel ölçekte bu kadar çok tartışmaya açık olan biricik isim olsa gerek. Bu durum çok tuhaf değil esasen. Çünkü Türkiye’nin siyasi, diplomatik ve askeri alanda eski misyon ve pozisyonunu açıkça terk etme yönünde söylem ve eylemler geliştirdiği dönemde Hükümet’le koordinasyon içinde MİT’i oyun kurucu aktör olarak öne çıkaran isimdi Hakan Fidan.
Kime Karşı, Kime Taraf?
İlk etapta Hakan Fidan’ın istifasını güya analiz edip gizli hedefleri deşifre edenler CHP ve MHP temsilcileriydi. Söylenenlere bakılırsa Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’nin liderliğine ve zaten boş olan Başbakanlık koltuğuna Fidan’ı getirmek üzere düğmeye basmıştı! Meğer beklenen performansı sergileyemeyen Başbakan Davutoğlu hızlı bir biçimde tasfiye ediliyor ve Fidan üzerinden hem parti hem de hükümet sıkı bir kontrol altına alınmak üzere esaslı bir hamle yapılıyormuş.
Saçma, tutarsız, temelsiz, faydasız olup olmasına hiç bakmaksızın Cumhurbaşkanı Erdoğan veya Başbakan Davutoğlu’nu yıpratabileceğini düşündükleri bütün argümanlara siyaset adına sarılanlar bu kez bir gün sonra u dönüşü yaptılar. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan Fidan’ın istifasına ve milletvekili adaylığına onay vermediğini beyan etmişti.
Hiç beklemeden ve kimseyi de şaşırtmadan bu kez Erdoğan-Davutoğlu ilişkisini sarsan hatta kavga vesilesi olan Hakan Fidan’ın Davutoğlu’yla beraber Erdoğan’a isyan bayrağı açtığı söylemine sarıldılar. Ne anlama ne de hayırlı gördükleri bir işe taraf olma var. Siyaseti ve toplumu ahmaklaştırıcı bir takım siyasi figürler her zaman yaptıkları gibi meseleleri ve gelişmeleri izah edebilecek akıl ve adalet duygusundan hiç nasip almamışlar. Hemen her gelişmeye olduğu gibi MİT’in başından ayrılan Fidan’ın kime yakın, kime karşı konuşlandırılabileceğinden başka bir endişeleri de yok.
Ancak MİT Müsteşarı sıfatını değil de siyasi kimliği tercih eden Hakan Fidan’a yönelik ‘dost kuvvetler’den verilen tepkiler daha çok önem arz ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Latin Amerika seyahati sürecinde iki kez vurguladığı husus sadece yeminli muhaliflerin kafasını karıştırmamış anlaşılan. Mesela Akşam Gazetesi’nin manşeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atfen Hakan Fidan’ın istifasını takdim edişi şöyleydi: ‘Mücadele Yerine Siyaseti Seçti’.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinden böyle bir hüküm çıkarılabilir mi? Epeyce zorlarsanız mümkün. Ancak ‘mücadeleyi terk etti, mücadeleden kaçtı’ gibi anlamlara matuf haber ve yorumlarda aceleci ve ısrarcı olmak birçok soruna, sıkıntıya da yol açacaktır. Siyasette çatışmaya dönüşmeyen, karşılıklı yıpratma süreçlerini tetiklemeyen fikir ayrılıklarını doğal hatta olgunlaştırıcı görmek icap eder. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaygılarının haklı, kırgınlıklarının anlaşılır olması meselenin diğer muhataplarını otomatik olarak haksız ve gayrı meşru bir pozisyona mahkûm etmez, etmemeli.
Bürokrasi mi, Siyaset mi?
Siyasette farklı tercihler söz konusu olduğunda bir kalemde silme, çabuk adam harcama görüntüsü vermek veya bu türden bir görüntüyü, algıyı güçlendirmek getirisi olmayan ama götürüsü çok olan bir tercih. Başbakan Davutoğlu’nun seçimlere güçlü, tecrübeli ve itibarlı adaylarla gitmek istiyor. Gerek Çözüm Süreci gibi içerideki sıkıntıları gidermek gerekse Suriye, Irak, Mısır, Filistin, AB ve Rusya gibi bölgelere ilişkin daha güçlü bir politika geliştirebilmek için liyakat ve güvenilirlik düzeyi yüksek isimleri öncelemeyi tercih ediyor. Fidan’ın da bu süreçte bürokrat olarak sergilediği performansı siyasi kimliğiyle daha ileriye taşımasına ön açıyor.
Hakan Fidan’ın klasik bir bürokrat olmadığı malum ama neticede politika yapıcı değil. Ne kadar ayrıcalıklı olsa da Fidan da bir bürokrat. Oysa siyasetin imkân ve kapasitesi bürokrasinin yapılandırılması ve işlevsel kılınması için tartışmasız bir üstünlük taşıyor. Yeni Türkiye söylemini siyasal ve toplumsal bir gerçekliğe dönüştürmek, ileri noktaya taşımak için bürokraside yaşanan istifalar ciddi bir imkân sağlayabilir. Zaten istifa eden bürokratlar listesine dikkatli bir bakış hem siyasi hem de iktisadi açıdan Başbakan Davutoğlu’nun seçimleri kendisini ispat ve tahkim etme yönünde yüksek bir gayret sergilediğini gösteriyor.
Önümüzdeki Mart’ta yapılacak Nevruz törenlerinde Öcalan’dan PKK’ya silahların bırakılmasına yönünde açık ve güçlü bir mesajın verilmesi bekleniyor. Bu sürecin devamında sadece örgütle müzakereler yapılmayacak. Aynı zamanda devletin, bürokrasinin, idari mekanizmaların ve kanunların yeniden yapılandırılması da konuşulacak. Bu işi de bürokrasi değil siyaset kurumu yapacak. Dolayısıyla mücadelenin yerini, mevkiini ve statüsünü ileriye-üste taşımak üzere risk alanları kınamamak lazım.