Mücadele Araçları ve Duruş

HAMZA TÜRKMEN

Batılı değerlere dayanan bir ulusal sistem içinde yaşıyoruz. İslami kimliğimizin tasfiyesi, olamıyorsa ulusal kimliğe entegrasyonu veya alt kimliğe indirgenmesi süreçlerinden geliyoruz.

Mevcut tağuti sistem içinde 1970’li yılların sonlarından bu yana arınmaya çalışan İslami kimliğimizi ve imkanlarımızı bir nehir yatağı gibi yeniden güçlendirmeye çalışanlarımız oldu. “Öze dönüş çabaları”, “yeniden inşa ve ıslah yönelimi”, “Kur’ani mesajı sosyalleştirmek kaygısı” fırtınalı ortamlarda yeni yeni filiz veren açılımlarımızdı. Henüz niceliği oldukça az ama niteliği tarihi şartları içinde oldukça yüksek bir yönelimdi bu.

Oysa bir yandan yetersizlikler söz konusuydu, bir yandan da aceleci tavır ve hedefler. İnsani zayıflıklarımızdan öte bilgi, deneyim ve rehberlik eksikliğinden kaynaklanan en önemli zaafımız ise, öncelikli hedef konusundaydı. Devlet ve devrim hedefleri hem kavramsal hem stratejik olarak yeterince izah edilebilmiş değildi. Ciddi bir tarih ve toplum değerlendirmesine dayanan sünnetullah eksenli istişari bir yol haritamız oluşmamıştı; ama pratik hedef olarak hayallerde büyütülen ve gerçekliğimize tekabül etmeyen arzular söz konusuydu. Süreç bazılarımıza hayatın yerel ve küresel gerçekliğini öğretti, öncelikli hedef konusunda aceleci arzu ve hayallerini terbiye edemeyenler ise 28 Şubat darbecilerinin tanklarıyla uyandırıldı. Vakıa ile vahyin tertil üzere okunması sonucu oluşacak şahitlik ve merhaleci mücadele sorumluluğu, bir kez daha öğretici yüzünü hissettiriyordu.

Öncelikli hedef konusunda aceleci ve vakıaya tekabül etmeyen anlayış ve davranış sahiplerinin yaşadığı düş kırıklıkları, şimdilerde karşımıza İslamcılık eleştirisi olarak geri dönmektedir. Görülen o ki, bu kişiler birikim yetersizliğinden ve hedef tespitindeki yanlışlıktan doğan boşluğu, vahyi bütünlük çerçevesinde tahkik ederek telafi edeceklerine; sistem içi ulusçu, liberal, sol veya anarşist değerlerle buluştukları bir eklektisizme savrulmaktadırlar.

Kur’ani mesajı sosyalleştirme, yeniden inşa ve ıslah çabalarının taşıdığı ruhu paylaşmak istemelerine rağmen, içinde bulunduğumuz merhale ve yol haritamızla ilgili tertil fıkhını gereğince istişare edemeyen bazı kardeşler, abartılı bir endişe içindeler. İslami mücadele saflarımızdan sistem içi değerlere savrulanlara baktığımızda bu endişeyi anlamamız mümkündür. Ama mücadele safhamızın gereklerine göre yapılan istişari içtihadlar karşısında, vakıa bilgisinden kopuk yorumlar ve son gelişmelerle ilgili İslami oluşumlara ve şahsiyetlere ağır  ve çoğu zaman da vakıa ile tekabüliyeti olmayan ağır eleştiriler kullanılmaktadır. Bu savunmacı ve itham edici dil, içe kapanmakta ve yorumlarını nasslaştıran farklı bir yanlışlıklar sürecine işaret etmektedir.

Kur’ani eksende modernizmin ve gelenekçiliğin kirlerinden arınarak oluşturduğumuz ilkelerimiz, değer olarak egemen sistemin dışında veya tüm beşeri sistemlerin üstündedir. Ama özel ve tüzel varlığımızla yerel ve küresel cahili sistemin içinde bulunuyoruz. Zorunlu ve temel ihtiyaçlarımızı sistem içi ilişkilerle elde ediyoruz. Bu çerçevede Mekke cahili ortamı içinde Haşimoğullarının silahlarının himayesinde veya Habeşistan veya Yesrib’te kendilerine sınırlı da olsa özgürlük alanları bulan Rasul (s) ve Rasul’le birlikte olanların duruşu ve örnekliği bizler için biriciktir. Ve Mekke cahiliyyesinin kuşatması altında sorunlaşan farklı ilişkiler konusunda vahiyle bildirilen diğer Rasullerin farklı yöntem, ilişki ve tavır örneklikleri de. Asıl olan cahili sistem içi ilişkilerde açık şahitlik ve ilkeli duruş hattının günümüzde de yaşatılabilmesidir.

Önümüzdeki ay Türkiye, genel seçim arafesinde olacak. 12 Eylül referandumunda ise sistemin kimliğimizi ve geleceğimizi tasfiye etmeye çalışan tutumuna karşı, sistem içi şartları kolaylaştırıcı bir revizyon imkanı gerçekleşti. Son Ortadoğu intifadasında ise İslami çevrelerin dilinde tiranlara ve işbirlikçi rejimlere karşı demokrasi talepleri dolaşıyor.

Seçimler demokrasinin aracıdır. Demokrasi ise halk yığınlarını ve iktidarı temsil eden kelimelerden türetilmiş Eski Yunan’a ve Batı paradigmasına ait bir kavramdır. Toplumsal yönetimde her türlü kimliğin ifadesine temsil hakkı verdiğini iddia eden demokrasi modelleri, halk yönetimlerini ifade etmektedir. Ama iddia edildiğinin aksine kadınlara eşit oy hakkı ABD’de 1960’a, İsviçre’de 1971’e kadar tanınmamıştır; daha ziyade temsil yeteneğini ya profesyonel politikacılar ya da baskı grupları olarak lobiler oluşturmaktadır. Rabbimizin mutedil olanların dışında çoğunluğun yaptığı işlerin kötü olduğunu bildiren (5/66) hükmü, karşımıza çoğunluğun tiranlağı olarak çıkabilmektedir. Ama bütün bu tür zaaflarına rağmen kuşatıldığımız batılı sistem ve paradigma içinde totaliter sistem türlerine nisbetle  demokratik sistem daha imkanlı bir işleyiştir. Türkiye’de veya Ortadoğu’da cahili sistemlerin daha az zararlı yüzünü ifade etmemiz, kuşatılmışlığımızın, İslami kurum ve kavramlarımızı asırlardan bu yana modelleştirememiş olmamız nedeniyledir.

Eğitimde, ticarette, kültür hayatında veya siyasette çoğu zaman iddia düzeyinde de kalsa demokratik sistemin eşitlik ilkesi dolayısıyla faaliyet gösterebiliyoruz. Bizi kuşatan yerel ve küresel sistemin daha kötü şartları karşısında, daha az kötü olan uygulamasıyla ilgili kavramlarını ödünç olarak kullanıyoruz. Ama bu sistem içi araçların taşıdığı değerlere demokrat olmak, liberal olmak, sosyal demokrat olmak şeklinde biat etmek, İslami kimlikli bir şahsiyet için söz konusu olmamalıdır. Ticaretten siyasete kadar sistem içi araçları kullanmanın şartı İslam’ı ve İslami kimliği örtmeyen bir duruştur. Seçimlerden, dergi, dernek, işletme, toplantı ve gösteri faaliyetlerine kadar sistem içi araçlarla ve olaylarla irtibatımız, ancak İslami duruşumuzla birlikte değerlendirilmeli; çıkar amaçlı değil, inşa ve ıslah faaliyetlerimize özgürlük alanı açmaya matuf olmalıdır. 

Mısır intifadasında İhvan-ı Müslimin, safhalı ve tekamülcü bir inkılap anlayışı içinde şartları özgürleştirici taleplerden yararlanmasını bildi. Ama sisteme eklemlenme riski konusunda hala bir imtihan eşiği altında bulunuyor. Türkiye’deki son referandum oylamasında da totaliter sistemden kurtulma imkanları yakalandı. Ama 12 Haziran seçimlerine yaklaşırken laik, Kemalist ve kapitalist sistemi aşma niyeti gösteren bir açılım temayüz etmedi.

Batılı değerlere dayanan ulusal sistemi/sistemleri aşmamız, birikimimizi ve içtihadi çabalarımızı bütünleştirmekle mümkündür. Bu nedenle Kur’an temelli bir metodolojiye, doğru bir dünya ve sistem analizine, hikmetli bir bakış, yöntem ve üslup tarzına ihtiyacımız bulunmaktadır. Seçimlerimiz çıkardan, tüketimden, hazdan yana değil; insanları hakka davet konusunda özgünlüğümüzü hissettirmekten yana olmalıdır.

Özgün Duruş Sayı 85.