Mısır'ın devrik diktatörü Hüsnü Mübarek İsrail'de olabilir mi? Gerçekten de kamuoyuna açıklandığı gibi, bir anlaşmayla Şarm eş-Şeyh'teki malikanesinde korumaya mı alındı? Bazı kaynaklar komada olduğunu, daha önce sağlık sebebiyle bulunduğu Almanya'da bulunduğunu iddia ediyor. Elbette, devrilen liderler için "güvenilir" liman olan Suudi Arabistan'a gitme ihtimali de var? Almanya şaşırtıcı olmamalı, önceki gün Avrupa Birliği maliye bakanları toplanıp Mısır'ı konuştu. Dışişleri bakanları değil maliye bakanları için Mısır ve Mübarek neden bu kadar önemli olabilir? Sadece Mübarek ailesinin Avrupa bankalarındaki malvarlıkları mı? Yoksa AB ülkelerinin ekonomik çıkarları da kritik düzeyde belirleyici güç olarak bölgedeki değişime yansıyor mu?
Bütün bu adresler içinde beni en çok şaşırtan Mübarek'in İsrail'de olabileceğine dair iddia. Henüz iktidardayken, göstericilerle pazarlıklar devam ederken, televizyona çıkıp "artık aday olmayacağım, demokrasiye geçeceğiz, geçiş dönemini hasarsız atlatalım yoksa kaos gelir" şeklindeki ikna konuşmaları yaparken, aynı anda ABD ile derin pazarlıklara girişip "ben gidersem İslamcılar gelir, İsrail-ABD karşıtları gelir, bölgedeki gücünüz zayıflar" şantajları yaparken aynı iddia dikkatimi çekmişti.
İddia şuydu: "İsrail'de, Mübarek'i konuk etmek için hazırlıklar yapılıyor..." Tam da o sırada, İsrail ordusu ile Mısır ordusu, olası tehditlerin İsrail'e yönelmesini önlemek için sınır bölgelerinde teyakkuza geçiyor, yeni pozisyonlar alıyor, bunu yaparken de İsrail askerler Mısır topraklarını kullanıyordu.
Aynı iddia, belki daha da güçlü bir şekilde yeniden gündeme geldi. Mübarek'in İsrail'in Eilat kentinde lüks bir otelde tutulduğu öne sürülüyor. İsrail kaynaklı haber sitesi El Arab, otelin etrafında olağanüstü güvenlik önlemleri alındığını, bölgede askeri uçakların sürekli uçtuğunu duyurdu. Otel iddiaları reddetti ama aynı kaynak, bir çalışanın haberi doğruladığın öne sürüyor.
Mesele Mübarek'in nerede olduğunu bulmak değil. Çok da önemli değil bu. Mesele, devrilen bir liderin hem S. Arabistan'da, hem Almanya'da hem de İsrail'de olmasının ihtimal dahilinde olabilmesi. Bölgedeki statüko bütün bu ülkeler için bu kadar önemli ve bütün bu ülkeler Mısır'da, Tunus'ta olanlardan, başka ülkelerde olması beklenenlerden bu kadar etkileniyor oluşu. Buradan bir resim çıkıyor ortaya. Baskıcı rejimler üzerinden kimlerin nasıl tezgah yürüttüğü. Bu lider ve yönetici grupların kimlerin çıkarlarını güvenceye alarak ayakta kaldığı. Kendi ülkeleri ve halkları olmadığı kesin. Bu yüzden varolan düzenin devamını küçük değişikliklerle ayakta tutmak için inanılmaz bir oyun tezgahlanıyor, müthiş pazarlıklar yapılıyor.
Dalga gerçekten çok şeyi değiştirecek. Değiştirirken de bu pazarlıkların tarafları ve onu yönetmeye çalışanlar için de sürprizler hazırlayacak. Şu an, söz konusu ülkelerin askeri birimleriyle yoğun görüşmeler, anlaşmalar yapıyorlar, askerler üzerinden denetimi devam ettirmeyi planlıyorlar. ABD askeri birimleri hem düzenin devamı hem de İsrail'in güvenliğini garantiye almak için bölge ülkelerinde mekik dokuyor. Ama bu hiçbir şekilde onlar için güvenli ve uzun vadeli çözüm olmayacak.
Bahreyn'de, Yemen'de, Ürdün'de, Libya'da devam eden dalgayı bu yüzden sadece demokrasi ve özgürlük arayışları olarak görmemek, sürecin farklı boyutlarını çok iyi analiz etmek gerekiyor. Mısır'ı tartışırken Mübarek'e odaklanmak bu çok güçlü ihtimalleri görmemizi engelledi. Süveyş Kanalı'nın ABD ve Avrupa için bir savaşa neden olacak kadar yüksek stratejik değeri, Mısır ordusunun ekonomideki inanılmaz gücü, İsrail'in Mısır üzerinden yürüttüğü ekonomik çıkarlar hiç tartışılmadı. Ülkedeki özelleştirme tartışması ordunun elindeki bu gücü nasıl etkileyecekti? Ülkeyi teslim alan askerler, enerjiden turizme kadar ülke ekonomisini adeta ellerinde tutuyor. Orduyla pazarlık yapanlar, pazarlığı sadece siyaset ve askeri stratejiler açısından mı yaptılar sanıyoruz?
Gördüğümüz resmin dışında çok önemli kareler var. Hemen her ülkenin zaaf alanları harekete geçiyor. Bölgesel dalga ile ülkeler özelindeki faktörleri birlikte değerlendirmek zorundayız. Bahreyn'de gösteriler yapılıyor. Körfez bölgesindeki Şii nüfus bu açıdan dikkatle değerlendirilmeli. Yemen'de geçtiğimiz yıl Şiiler'le Yemen ve Suudi Arabistan arasındaki çatışmaları şimdi yeniden okumak zorundayız.
Dalga bölge ülkelerinin kendi aralarında da müdahalelere yol açıyor. Suudi Arabistan'ın Bahreyn'e, isyanı bastırmak için asker gönderdiği, aynı yöntemi Yemen'de de denediği iddiaları çok ciddi hatta vahim. Öyleyse, İsrail merkezli güvenlik kaygıları hatta çatışma riskleri bir süre sonra Arap ülkelerinin kendi aralarında bile baş gösterebilir. Böyle bir ihtimali destekleyecek, teşvik edecek güçler tahmin edilebilir.
Daha şimdiden Mısır muhalefeti "Camp David anlaşması bitti" açıklaması yapıyor. İsrail-Mısır arasında imzalanan, Mısır devlet başkanının öldürülmesine yol açan ve İsrail'in güvenlik kaygılarını önemli ölçüde gideren bu anlaşmanın ortadan kalkması bile tek başına güçlü bir sarsıntı olacaktır. Bu ortamda, en çok kaybeden iki ülkeden biri olan İsrail, şu an itibariyle tecrit edilmiş durumda.
Aslında bu tecrit, Türkiye'nin bölgesel tasarruflarıyla başladı, Türkiye-İsrail arasındaki gerilimlerle daha da arttı. İran'ı kaybettikten sonra Türkiye'yi kazanan, Türkiye ile arası bozulunca bütün enerjisini Mısır'a yönlendiren İsrail'in, Mısır'ı da kaybetmesi yıkım olacaktır. Elinde sadece Ürdün kalacaktır ve bu da onun için her an kaybedilebilir bir müttefik olacaktır. Bu yüzden bütün pazarlıkların merkezinde İsrail'i korumak var. Ancak her ne kadar şu an pek belirginleşmemiş olsa da, kitlelerin buna karşı pozisyon alacakları bir zamanın geleceğini ve bunun çok yakın olduğunu görmek durumundayız.
Sanırım bir iki yıl yoğun olarak bu süreci tartışacağız. Sırada hangi ülke var sorularına hemen cevap bulmak zor. Aslında bütün ülkeler sırada. Yemen, Ürdün, Cezayir, Bahreyn, Libya.. En azından şimdilik böyle görünüyor.
YENİ ŞAFAK