HAKSÖZ-HABER
11 Kasım 2012’de Katar’ın başkenti Doha’da yapılan toplantıda Suriye muhalefet cephesinde yeni oluşturulan ve SUK’un da üzerinde bir yapı olarak beliren Suriye Muhalefeti ve Devrimci Güçler Konseyi’nin başkanlığına seçilen Şeyh Muaz el-Hatib’in yaptığı konuşmanın tam metni…
El-Hatib, konuşmasında Suriye’de kıyam sürecinin nasıl ve neden başladığını; taleplerinin ne olduğunu; farklı etnik, dinî, mezhebî oluşumlara dönük yaklaşımlarını; direnişin İslami kimliğini ve Suriye’nin geleceğini nasıl inşa edeceklerini oldukça açık bir şekilde özetliyor:
Bismillahirrahmanirrahim,
Salat ve selam Allah Rasulu (s.a.v.), ehli, arkadaşları ve diğer salih kulların üzerine olsun.
Sayın Katar Başbakanı ve Emiri, Sayın Katar Dışişleri Bakanı, Sayın Arap Birliği Genel Sekreteri, Sayın Yönetici Dostlar; Bakanlar, Elçiler, Sayın Kıymetli Misafirler ve Sayın Ulusal Konsey Üyesi Kardeşlerim, hepinizi Allah’ın selamı ile selamlıyorum.
Aziz Suriye Halkı, on binlerce yıllık bir tarihin neticesi olan medeniyetten ibarettir. Bu büyük halk bugün sistemli bir yok edilme harekâtına ve vahşi bir yıkıma maruz kalmaktadır. Ve şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; şu anda Suriye topraklarında bu vahşi rejimin elinden eziyete uğramamış tek bir kişi dahi kalmamıştır.
Suriye halkı, bu vahşi rejimi sergilemiş olduğu vahşiliğinden ve aptallığından vazgeçirmek için çok büyük uğraşlar vermiştir. Ancak göstermiş olduğu bu çabaların karşılığında, rejimin cevabı kendini üstün görmek ve yüz çevirmek olmuştur.
Mevcut Baas rejimi, bütün hayat değer yargılarını ifsada uğratmış ve Suriye’yi bir harabeye dönüştürmüştür. Son 50 yıllık sure içerisinde halkın iradesine adeta haciz koyarak, halkın daha da çok parçalara ayrılmasına sebep verebilecek oyunlar oynayarak, onların tercihlerini hiç bir şekilde umursamamıştır.
Uzun ve zorlu bir süreç sonunda, Suriye içindeki tüm gruplar ve etnik unsurlar, her gün bütün dünyanın gözleri önünde umarsızca katledilen halkımıza olan saldırılara bir son verebilmek için bugün aynı safta bir araya gelerek bu konseyi oluşturmuşlardır.
Bu konsey kendisine birtakım ana hedefler belirlemiştir;
- Suriye içerisinde ihtiyaç duyulan acil yardım malzemelerini hızlı bir şekilde temin etmek.
- Gece-gündüz durmadan akan bu kan şelalesini sona erdirmek.
- Her yönüyle tam bir istibdat rejimi olan bu düzenin yıkılması için tüm muhalif kesimleri tek bir çatı altında bir arada tutmak.
- Ve son olarak da tıpkı Allah’ın insanoğlunu yarattığında vermiş olduğu şeref ve haysiyetin egemen olduğu, adalet çatısı altında sağlıklı bir sosyal düzen oluşturmaktır.
Burada (bazı diplomatik ifadelerin dışına çıkarak) bir takım hususlara dikkat çekmek istiyorum:
Suriye Devrimi, başından sonuna kadar barışçıl bir devrimdir. Mevcut zalim rejim, halkı kendi canını, namusunu, malını ve dinini korumak zorunda kaldığı için silahlanmaya teşvik etmiş ve bu silahlanma sürecinin yegane mevcut rejim ve onun güttüğü yanlış politikalardır. Onlarca şehirde, on binlerce genç ve çocuk, Suriye emniyet güçlerine soğuk sular ve gül demetleri götürerek aslında çok da basit olan kendi taleplerini dile getirmek istemişlerdir: Özgürlük! Ancak bu vahşi rejim, halkın bu isteklerine tutuklamalar ile, gözaltı merkezleri ile, işkence ile karşılık vermiştir. Zaten 50 yıllık geçmişi olan hüküm sürecinde ilmi ve ahlaki olarak çöküntüye uğrattıkları toplumu, sosyal ve ekonomik olarak sistemli bir yıkıma uğratmışlardır.
Biz, destansı Suriye devrimini; bu baskıcı ve vahşi düzene karşı koyan kahraman kadınıyla, çocuğuyla ve erkeği ile selamlıyoruz.
Bu devrimin bütün şehitlerinin ruhlarına tüm saygı ve hürmetlerimiz ile selam duruyoruz.
Ve bu istibdai rejime karşı halkımız için kalkan görevi gören tüm Özgür Suriye Ordusu savaşçılarını ve mücahitleri büyük bir vefa ile selamlıyoruz.
Bu vahşi rejim, halkımızı, ülkemizi ve varlığı ile bir zamanlar gurur duyduğumuz ordumuzu yok etmiştir. Ordumuzdan çıkan her ölüm haberi ile üzüntümüz artıyor. Çünkü o orduyu kendi halkına karşı olabilecek herhangi bir saldırıyı bertaraf etmek için kan, gözyaşı ve ter ile bina eden yine bu halkın kendisidir. Ancak bu rejim aptallığı ve boşboğazlılığı ile bu orduyu kendi halkını yok etmek için kullanarak onu bir çeteye dönüştürmüştür.
Kardeşlerim!
Halkımızın istekleri gerçekten çok basitti. Rejim tarafından cevapsız bırakılan halkın istediği şey, sadece herkesin kendi evinde korkmadan uyuyabilmesi idi. Ve bugün, bu rejimin tamamen gitmesi ve vahşi yapısının sonuna kadar çözülmesi haricinde başka bir karar kesinlikle söz konusu değildir.
Başka dikkat çekmek istediğim bir husus, bu devrimin İslamiliği ve Suriye halkı ve savaşçılarının hakkında yayılmak istenen vahşilik söylentileridir.
Kardeşlerim, ben söylediklerimin arkasındayım, sorumluluğu üstleniyorum. Bütün devrimci, savaşçı Suriyeliler özgürlük peşindeler. Ve belki de mevcut zalim rejimin sergilediği vahşet onların bazı hatalara düşmesine sebep olmuş olabilir. Allah’a yemin ederim ki; birçok şer-i heyet, gece-gündüz sürekli olarak özgürlük savaşçılarına çağrıda bulunuyor, düşmanları ile dahi olsa onları şer-i çerçeve içerisinde tutmak için büyük bir çaba sarf etmektedir.
Bu devrim hiç bir kimseyi, hiç bir etnik grubu dışlamamaktadır. Hatta tam aksine Nusayri kardeşlerimiz dahi buna katılmakta, bazı Hıristiyan kardeşlerimiz cuma namazı sonrasında çıktığımız gösterilerde bize katılarak, bizimle birlikte zalim rejimin yüzüne “Allah-u ekber” nidaları ile haykırmaktadır.
Bizim taşıdığımız İslam, medeniyetler inşa eden ve insan değer veren İslam’dır. Yeryüzünde açık şiarları olan İslam, Hıristiyanlığa dünyanın en temiz yerinde kucak açmaktadır. Bizim taşıdığımız İslam, insanları birbirinden ayırmayan, tam aksine kaynaştıran, gücü kuvveti bireycilikte değil, çok çeşitlilikte gören İslam’dır.
Duma’daki1 ilk şehitlerin cenaze töreninde de çok açık bir şekilde ifade edildiği üzere biz özgürlüğümüzü talep ediyoruz. Biz bütün Sünniler, Aleviler, Hıristiyanlar, Dürziler, İsmaililer ve Süryaniler için “hürriyet” talep ediyoruz.
Kürt kardeşlerimize karşı yapılan ayrımcılıktan, birbirine sevgi ile bağlanmış bu halkın maruz kaldığı tüm haksızlıklardan dolayı acı çekiyoruz. Ülkemizde insanlar arasındaki olan bağ sadece hoşgörü ile ifade edilemez. Bunun daha da ötesinde karşılıklı anlayış, saygı ve derin bir sevgi vardır.
Ey Kardeşlerim, özellikle içeride bulunan kardeşlerimi kastederek söylüyorum: Yeni oluşacak tüm kanunlar, referandum süreçleri bu rejimin düşeceği güne kadar ertelenmiştir. Devrim sonrasında Suriye halkı, özgür bir siyasi ortamda kendi kanunlarının belirleyecek adil seçimlere gidecektir.
Suriye Devriminin tüm unsurları, herhangi bir kişi ya da etnik gruptan intikam alma fikrine toptan karşıdır. Oluşturulacak mahkeme heyetleri ile elini temiz Suriye halkının kanına kim bulaştırdı ise ona bunun hesabı adalet çerçevesinde sorulacaktır.
Ve ben yine buradan emniyet ve ordu güçlerine, bu birimlerin komuta kademesindekilere çağrıda bulunmak istiyorum ki; aslında bu kimseler bizim de bir zamanlar demir ve ateş ile mahkum olduğumuz gibi şu anda orada mahkum olan şerefli insanlardır. Onları bu kokuşmuş rejimden ayrılmak için hazırlık yapmaya ve gelecek Suriye’nin inşası için yardımlaşmaya davet ediyorum.
Bu halkın az olanı da, çok olanı da yeterince acı çekti. Bu rejim bu halkı kendi içinde karşı karşıya getirdi. Bu uzun ve karanlık geceyi sona erdirebilmek için bir olmanın vakit artık gelmiştir.
Bizler ne bireyler olarak, ne de buradaki topluluklar olarak halkımızın maslahatına ters düşecek herhangi ahitte bulunmadık, hiç bir söz vermedik ve vermeyeceğiz. Kanlarımız bu dediklerimizin imzasıdır.
Bizler toprak ve vatan bütünlüğünden, dinimizi ve ahlakımızı korumaktan, özgürlüğümüzün ve egemenliğimizin temininden sorumluyuz.
Ve yine söz veriyorum ki, ben hiçbir fark gözetmeksizin bütün vatan evlatlarının hizmetinde, onların bütünlüğü, maslahatları ve onurlu-şerefli bir hayat sürdürmeleri için çaba içerisinde olacağım. Suriye’de gelecek kız-erkek tüm Suriye çocuklarının olacaktır.
Bu minvalde tüm dünya devletlerinden ve uluslararası topluluklardan bir vefa göstererek, Suriye halkına olan desteklerine devam etmelerini talep ediyorum.
Bizim halkımız bedevi ya da saldırgan bir halk değildir. Şüphesiz ki bütün halklar özeldir. Ancak Suriye halkı, tarihte bir çok medeniyetleri içinden çıkaran, bu dünyadaki en büyük halklardan biridir.
Biz, Suriye Ulusal Konseyindeki tüm temsilci kardeşlerimiz ile birlikte bu rejimin devrilmesi sonrasında tekrar medeniyetler inşa edebilmek için itibarımızın iade edilmesini, hakkımızın verilmesini ve bütün insani, iktisadi ve siyasi desteğin verilmesini talep ediyoruz.
Bu toplantılara ev sahipliği yapan Katar Hükümetine ve kardeş katar halkına, Suudi Arabistan Krallığındaki değerli dost ve kardeşlerimize, Körfez yardımlaşma konseyindeki diğer Arap devletlerine, tarih ve medeniyet kardeşimiz olan Türk kardeşlerimize, Libya, Mısır ve Ürdün’deki dostlarımıza ve özellikle bu konseyin oluşması için uzun geceler sıkıntı çeken, sabreden üye kardeşlerime şükranlarımı sunarak, Suriye halkının maruz kaldığı sıkıntıların giderilmesi için gösterdikleri çabalarını artırmalarını istirham ediyorum.
Suriye Ulusal Meclisindeki tüm arkadaşlarımıza, konseydeki tüm heyetleri ile bizimle birlikte gerçekten kardeş bir şekilde çalıştıkları için çok teşekkür ediyorum.
Ve son olarak tüm saygı ve hürmet ile şükranlarımı büyük Suriye halkına yöneltmek istiyorum. Suriye’deki tüm anne ve babaların ellerinden öpüyor, gençlerin ve çocukların göstermiş olduğu direnişi selamlıyorum. Suriye’deki demiri ve kanı kahreden insanı hazırlayan tüm Suriye kadınlarına özel olarak şükranlarımı sunuyor, Suriye’nin bütün çocuklarını sevgi ile kucaklıyorum.
Ve son olarak tüm Suriyelilere seslenmek istiyorum: Kanlarımızı, sizin daha mutlu ve huzurlu bir gelecek içinde olmanız için feda edeceğiz.
Eğer ben doğru gidersem bana yardım edin, yanlış yaparsam beni doğrultun!2
Hepinizi çok seviyorum. Allah’tan bize muvaffakiyetler vermesini diliyorum.
Ve sözlerimizin sonunda Âlemlerin Rabbine hamd ederiz.
***
Dipnot:
(1) Duma, Suriye’nin başkenti şam’ın banliyölerinden. Şam’daki gösterilerin başladığı ilk günlerde, Duma’da ki ilk cuma namazı sonrası gösterilerinde Suriye emniyet güçleri Duma halkından 9 kişiyi şehit etmişti.
(2) Bu sözün, Hulafa-i Raşidin’den Ömer (r.a.) tarafından halife seçildiğinde söylendiği ilgili kaynaklarda aktarılmaktadır.