Molla Ömer’in Hayatı: Fakir Mahalleden Emirliğe – 3. Ömer

Afganistan İslam Emirliği Taliban Hareketi, resmi internet sitesinden Molla Ömer’in hayat hikayesini anlatan bir yazı yayınladı.

‘Fakir Mahalleden Emirliğe’ başlıklı yazıda en dikkat çeken ayrıntılardan biri Molla Ömer’den ‘3. Ömer’ olarak bahsedilmesi.

İslam Tarihi Kitapları, Ömer Bin Hattab’ın ardından Ömer Bin Abdulaziz’i ‘2.Ömer’ olarak adlandırır. Molla Ömer için kullanılan ‘3. Ömer’ ifadesinin bu duruma bir gönderme olduğu düşünülüyor.

Yazının sonunda liderlik görevini oğluna bırakmak yerine yardımcısına bırakmayı tercih ettiğinin vurgulanması ise Afganistan’da başlatılması planlanan ‘Taliban iç savaşı’ için önleyici tedbir olarak görüldü.

Uluslararası Güvenlik ve Küresel Çatışma İlgilileri İçin hazırlanan haber-analiz sitesi, infocenter.media Taliban karşıtlarının öne sürdüğü bir yanlışı düzeltmek ister:

Molla Ömer’e ait ses kayıtlarında ‘kendisinden sakınılması ve görevlendirilmemesi istenen Molla Mansur, Molla Dadullah’ın kardeşi olan kişi.

Molla Ahtar Mansur ise Molla Dadullah’ın kardeşi olan Molla Mansur’dan farklı bir Taliban komutanı.

Molla Mansur, abisi Molla Dadullah’ın öldürülmesinden Taliban liderliğini sorumlu tuttuğu için örgüt aleyhine faaliyetler yürütmüş, bunun üzerine açıklama yapan Molla Ömer, Molla Mansur’dan sakınılmasını tavsiye etmişti.

Molla Ahtar Mansur ise en az son 6 yıldır Molla Ömer’in talimatıyla fiili Taliban liderliği görevini yürütüyordu ve Molla Ömer’in baş yardımcısıydı.

Taliban resmi sitesi tarafından yayınlanan Fakir Mahalleden Emirliğe başlıklı yazının tam metin tercümesini okurlarımız için Türkçeleştirdik:

“Gözlerini dünyaya Hicri 1339 yılında Kandahar’ın Hakriz ilçesinde bulunan Çahi Himmet köyünde açan bir çocuğun yaşam koşullarına kısa bir bakış.

Sevgili babası irtihal ettiği zaman 5 yaşında olduğu halde yetim kaldı. Hakriz’in fakir mahallelerinde kalan genç çocuk, günlerini yalnızlık içinde geçiriyordu. Babasının geride kalan anıları yüreğini yakıyordu ve böylece harekete geçerek bir süreliğine Kandahar’ın Dand ilçesine yerleşmeye karar verdi. Bir süre sonra içinde bulunduğu koşulların orada da yetersiz olduğuna kanaat getirdi. Böylece Uruzgan’daki amcası Mevlevi Cuma ile yaşamak için harekete geçti. Orası onun için İslami ilim yolculuğunun başlangıcı olacaktı.

18 yaşına gelip te medrese eğitiminin son senesine vardığında Afganistan, yerel kuklaların da yardımıyla Sovyet Birliği tarafından işgal edilmişti. Afganistan Mücahitleri, bu saldırıya karşı savaş meydanında direnmek için hazırlık yaptılar. Bu yiğitlerin arasında Mevlevi Gulam Nabi’nin oğlu Ömer de vardı. Sovyet mezalimine karşı bir süre savaştıktan sonra Ömer, Kandahar’daki memleketine döndü. Bir cihat örgütü olan Hareket-i İnkılab-ı İslami liderliğinde Pencvayi, Meyvand ve Zarhi’de Ruslara ve komünist kuklalarına karşı sayısız saldırılar gerçekleştirdi ve cesur Mücahit komutan olarak şöhret kazandı. Sovyetlerle savaş esnasında dört defa yaralandı ve dördüncü hadisede Allah yolunda sağ gözünü feda etti.

10 yılı aşan direnişin ardından Rusların kuyruklarına dönüp gitmesi ve yönetimin Mücahitlerin eline geçmesi ile Komünizm de kökünden sökülüp atılmış oldu. Bu vakitlerde Ömer Mücahit, ilmi eğitimini sürdürmek için Seng-i Hisaar’a (Zarhi ilçesi) gitti. Fakat bu esnada Mücahit gruplar arasında karşılıklı ihtilaflar zuhur etti ve Rusları henüz hezimete uğratmış olanlar şimdi birbirlerine karşı silah doğrultuyordu. Bu anlamsız savaş ve çatışma kaos ortamını ve mali ifsadı, hırsızlık, soygun ve temel insan haklarında gasp olaylarını doğurdu. Bu anarşi doruğa ulaşınca Ömer’in sabrı da tükenmişti. Bu kötülüğü kökünden söküp atmak için dini eğitiminden feragat etti. Ömer, alimlerden fetva alarak silahını bir kez daha habis savaş baronlarına karşı kaldırdı. Bu noktada Kandahar’da İslami Tahrik adıyla iyi ile kötünün savaşı başladı ve bin beş yüz alimden oluşan konsey, Ömer’e Müminlerin Emiri unvanını verdi.

Görevleri İslami bir yönetim kurmaktı. Kendilerine bu harekette muhalefet eden herkese karşı af ilan ettiler ve kendilerini tevbeye davet ettiler. Savaş esnasında dahi muhaliflerini silahsızlandırdıktan sonra serbest bıraktılar. Art arda gelen fetihler Hicri 1375 yılının 6 Mizan’ında başkent Kabil’in feth edilmesine dek sürdü. Fakat maalesef Kabil’i Sovyet İşgalinden önce fethedemedikleri için Kabil o an bir harabe gibiydi.

İslam Emirliği yeni kurulmuş olmasına rağmen birkaç bölge hariç Afganistan’ın her yerinde Şeriat uygulanıyordu. Bu adalet sistemi çok geçmeden ABD öncülüğündeki kırk dört ülkenin Afganistan’ı hicri 15/06/1379’da işgal etmesi ile yıkılmıştı. İşgalciler, fakir Afgan halkına karşı hiç utanmadan yasak kimyasal silahlar kullandılar. Bazı liderler kendisini köleliğe satmış olan kuklalar tarafından yakalanarak  Amerika’ya teslim edildi. Ve ardından onlar zindanlarının kötü namıyla bilinen Kübaya’ya götürüldü; birçoğu da tamamen Amerika tarafından kontrol edilen ve içerde yerel Afganlara izin verilmeyen Bagram’ın parmaklıklarına kilitlendiler.

Molla Ömer, kısa sürede Mücahitlerini bir kez daha Amerikan tahribatına karşı organize etti ve Amerikalılara ve müttefiklerine karşı kararlı bir savaş başlatma kararı aldı ki bu savaş 14 yıl boyunca sürecek ve onlara nesiller boyu hatırlanacak bir ders verecekti.

Hakriz’de doğan bu korkusuz adama başkalarında nadiren bulunan bir takım şahsi nitelikler bahşedilmişti:

Omer, Cihat esnasında R.P.G kullanırdı.

Oldukça sade, nazik ve yumuşak kalpliydi.

Muttaki ve asildi.

Kendini övmeyi eksiklik addederdi.

(Yardımcıları bunu çok tehlikeli görseler de) Kendisiyle görüşmek isteyen herkesle bir araya gelirdi. Ve Müminlerin Emiri bazen halkın arasına çıkardı. Bu karar, özellikle de Batılılar onun başına 10 milyon dolar ödül koymuşken hakiki bir imanın ispatıydı. Halkın arasına çıkmamaya başladığında Mücahitlerin komutanları ile kerpiç evinde görüşmeyi sürdürüyordu. Liderliğini, yolunu cihat cephelerinin hızla gelişmesine yönlendiren İlahi takdir doğrultusunda devam ettirdi.

Gece namazları onun en sevdiği ameldi.

Kendisini arkadaşlarından ayırt ettirmeyecek mütevazi elbiseler giyerdi.

Sıradan yemekler yerdi.

Emirleri tüm Afganistan’da geçerli olduğu halde o yerde uyurdu.

O bir emirdi fakat avamdan biri gibi yaşardı ve ömrünü Allah’ın davasına adamıştı.

Dünya metaına veda ederken dahi İslam Hükümetinin uygulanması için savaşmaya devam ediyordu.

Sahabi değildi fakat hayatını bir sahabi gibi yaşadı.

Sonunda ise Emirliğin babadan oğula geçmesine müsaade etmedi. Kendisi tarafından kurulan ve yönetilen Emirliği, yardımcısı Molla Ahtar Mansur’a devrederek oğlu Mevlevi Muhammed Yakub’un halifesi olmasına izin vermedi.

Böylesine geniş toprakları yönetmesine rağmen geride hiçbir varlık bırakmadı; ne yönetimde bir pay ne bir meta ne de dükkan.

Sonunda Ömer, Cihada uzunca hizmet ederek mübarek ruhunu kerpiç evinde Yaratanına teslim etmek suretiyle Hazreti Halid Bin Velid’in yolunu takip edip düşmanların umutlarını ve isteklerini boşa çıkardı.

İnne lillehi ve inne ileyhi raciun.”

Kaynak : İnfocenter.media

Biyografiler Haberleri

"Afiye Sıddıki'ye yönelik Amerikan zulmü sürüyor"
İşgal rejimi Gazze kuzeyinde 20 günde 770 kişiyi katletti
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Doğan vefat etti
İşgalci İsrail’in kabusu Yahya Sinvar kimdir?
Filistin cihadına adanmış bir ömür: İsmail Heniyye