Duygu Çağla Bayram / Perspektif
Hindistan’da “safranlaştırma” frenleniyor mu?
Hindistan seçimleri dünyanın en büyüğüdür. Hintler arasında hem heyecan hem de gurur uyandıran bir uygulama olan bu etkinlik, ülkede genellikle “demokrasi festivali” olarak anılıyor. Narendra Modi’nin konvoyunu yöneten, dans eden parti kadroları, müzik ve davullar Hindistan seçimlerinin karnavalesk doğasına dair bir fikir veriyor. Ancak aynı zamanda seçmenler ile kampanya öncelikleri arasındaki mesafeyi de kamufle ediyor.
2019’daki genel seçim öncesinde yapılan anketler de seçmenler için en büyük sorunun işsizlik olduğunu ve Modi’nin ittifakının çoğunluğu sağlayamayabileceğini göstermişti. Ancak bir hükümet raporu medyaya sızıp son 45 yılın en yüksek işsizliğini ortaya çıkardığında, Modi bunu bastırmayı başardı ve dikkatleri dağıttı. Keşmir’de Hindistan’ın paramiliter bir konvoyuna düzenlenen, 40 personelinin ölümüne yol açan ve Pakistan merkezli JeM grubunun üstlendiği saldırının ardından Modi, sınır boyunca hava saldırıları düzenleme ihtiyacına ilişkin savaş histerisini kışkırtmıştı. Anketler, 2024 seçimleri için de çok farklı şeyler söylemiyordu ama bu kez seçim gidişatında farklı olan bir şey, 2019 seçimleri öncesinde görüldüğü üzere dikkatlerin dağıtılacağı bir olgu eksikti. Ki sandıklarda da bu eksiklik, BJP’ye ve Modi’ye puan kaybı olarak yansıdı.
2002’de kendi gözetiminde Müslümanlara karşı çıkan ayaklanmalar ile şiddet içeren mezhepçi siyasete karşı sessizliğini korumuştu ve bu da onu Hindu aşırı sağının simgesi haline getirmişti. Gujarat’ı demir yumruk ile yönettiği 14 yıl boyunca devleti Hindutva’nın veya Hindu milliyetçiliği siyasetinin bir laboratuvarına dönüştürerek tartışmasız bir Hindu milliyetçiliği yarattı. Bununla beraber, 2014’te kendisini ülkenin başbakanlık görevine taşıyan rüzgâr, Hindistan’ı BJP’nin o zamanlar ekonomik kalkınmanın “Gujarat modeli” olarak lanse ettiği çizgide bir ekonomik güç merkezine dönüştüreceği yönündeydi. Yine bununla beraber bugün Modi de dahil olmak üzere BJP liderlerince Hint Müslümanlara atıfta bulunmak için genellikle “cihatçılar”, “Pakistanlılar”, “Bangladeşliler” ve “ajanlar” gibi nitelemeler kullanıldı. Modi’nin başbakan olarak geçmişte de Müslümanlara yönelik atıflarda bulunmadığı söylenemez ama bunlar şu zamana kadar kodlanmış durumdaydı. Örneğin, 2019’daki seçim sırasında düzenlenen bir mitingde kalabalığa şiddet uygulayan kişilerin kıyafetlerinden tanınabileceğini söyleyerek Müslüman topluluğunu ima etmişti.
Sonuçta Modi’nin partisi, seçmenlerini, Hindistan’daki en marjinal ve güçsüz topluluklardan biri olan yüzde 80’lik Hindu nüfusunun varlığının yüzde 14’lük Müslüman nüfus tarafından tehdit edildiğine ikna etmeyi başardı. “Hindu khatre mein hain” (Hindular tehlikede) bugün derinden yankılanan sağcı bir nakarattır. Ki Modi, 2014’te görevi devralmadan önce Hintlerin başlıca şikâyetleri yoksulluk, zayıf ekonomi, sosyal altyapı ve yolsuzluktu. Modi’nin görevde geçirdiği 10 yıl bunların hiçbirini azaltmadı ama destek tabanını tüm sıkıntılarının nedeninin Müslümanlar olduğuna inanmaya şartlandırabildi.
Öte yandan, Hindistan Seçim Komisyonu’nun sessizliği, Modi’nin yönetim kurumlarını ele geçirmesinin boyutunu yansıtıyor. İktidar partisinin davranışından bunu anlamak mümkün olmayabilir ama Hindistan’da oy toplamak için dini kullanmak kesinlikle yasa dışıdır. Ancak Hindistan’ın demokrasisine ilişkin kaygıları en çok artıran şey, Seçim Komisyonu gibi kurumları yönetmekten daha da çok Modi’nin seçmenlerin zihinlerini hacklemesi oldu. Örneğin, Maharashtra’da partisinin geçen yılki stratejisi, Hindutva’nın “aşk cihadı” komplo teorisine dayalı olarak dinler arası ilişkiler üzerinden Müslümanlara ekonomik boykot çağrısı yapan ve onları hedef alan kitlesel hareketler örgütlemekti. Bu teoriye göre Müslüman erkekler, Hindu kadınları İslam’a döndürme ve Müslüman nüfusunu artırma yönündeki daha geniş bir komplonun parçası olarak baştan çıkarıyor. Kısacası parti, çeşitli Hindu gruplarını birleştirmek, onları birlikte çalışmaya teşvik etmek ve Müslümanlara karşı “ötekileştirme” yaklaşımını pratikte yaymak adına harekete geçirmek için titizlikle çalıştı ki buna camilere saldırmak ve büyükbaş hayvan tüccarlarını linç etmek de dahildi. Tabii şu ana dek söylediğimiz tüm bunlarda “Godi medyasının” payı da büyük görünüyor.
Godi medyası
Godi medyası, Hindistan’da Modi liderliğindeki BJP hükümetinin “yandaş” olan medya kuruluşlarına atıfta bulunmak için bir Hint gazeteci/NDTV haber sunucusu tarafından icat edilmiş bir terimdir. Hint halkı arasında yaygınlaşan bu terim, iktidar partisinin sözcüsü olarak algılanan televizyon kanallarını ifade etmek için kullanılıyor. Bu, medya kuruluşlarının kolay yolu seçmesi ve iktidardaki partinin yanında yer almasıyla sınırlı bir olgu olarak görülmüyor. Bunun yerine medyanın, Hindistan’ın kapsayıcı cumhuriyetini Hindu-üstünlükçü bir düzen ile değiştirmeyi amaçlayan Hindutva hareketinin kitlesel radikalleşme programının da ortağı olduğu düşünülüyor. Bu tezi pratikte destekleyen birçok örnek var: COVID-19 salgınının zirve yaptığı dönemde bu haber kanalları, virüsün yayılmasından Müslümanların sorumlu olduğuna dair haberler yaydı. Aynı yayın organları, şüphelinin Müslüman olduğu her polis raporunu düzenli olarak ele alıyor ve komplo teorilerinin anaakım haline getirilmesinde öncü bir rol oynuyor. Dahası, Hindistan’da “aşk cihadı” olarak bilinen bir iddiaya göre Müslüman erkeklerin, Hindu kadınları baştan çıkarıp onları İslam’a döndürerek Müslüman nüfusunu artırmaya yönelik bir master plana sahip olduklarını söylemiştik.
Bu sistematik ses, Modi’nin özenle hazırlanmış “ulusal kurtarıcı” imajına katkıda bulunuyor. Son yıllarda Hint medyası onu bir tür manevi figür, eski Hindu imparatorlarının geleneğinde dindarlığı ve iyi yönetimi birleştiren bir filozof kral olarak dahi sundu. Modi’nin dinî mekânlarda halka açık gösterileri her yerde yayınlanıyor. Yakın zamanda yerle bir edilmiş bir caminin bulunduğu yerde bir Hindu tapınağının kutsanması öncesinde medya, dünyevi olan ile ilahi olan arasındaki çizgiyi bulanıklaştırarak onun 11 günlük münzevi hazırlık ritüelini kayıt altına aldı ve görev bilinciyle yaşadığını bildirdi. Bu tür propagandanın amacı yalnızca Modi’nin imajını cilalamak değil, aynı zamanda dikkati daha önemli konulardan uzaklaştırmak.
Evet, seçimler demokrasinin temelidir, ancak seçmenler objektif bilgiye sahip değilse, iktidar partisini veya mevcut alternatifleri gerektiği gibi değerlendiremezler. Ve medya alternatif bir gerçeklik ürettiğinde, demokrasi yalnızca trajikomik bir şova, adeta “Truman Show”un bir versiyonuna dönüşür. Dolayısıyla bu, Modi’nin neden uzun süredir üçüncü dönem için aday olarak görüldüğünü açıklamaya yardımcı oluyor. Çünkü bir seçim yenilgisi, gerçek dünyadaki koşulların, kendisinin ve Godi medyasının yarattığı yanılsamayı parçalayacak kadar büyük olmasını gerektirir. Başka bir anlatımla Modi, büyük bir hata payına sahip ve oyun alanını önemli ölçüde kendi lehine çeviriyor. Ki son seçimlerde salt çoğunluğu sağlayamadığı için koalisyon hükümeti kurmak zorunda dahi olsa sonuçları “büyük zafer” olarak niteleyebilmiştir. Medya özelinde, örneğin, 900 TV kanalı ve 140 bin yayın dikkate alınırsa, Hindistan’daki medya kuruluşlarının çok büyük hacmine karşın son derece yoğun olan sahiplik olgusu, anlatı kontrolünün yalnızca bir avuç büyük kanalı etkileyerek elde edilebileceği anlamına geliyor. Ki belki de Viktor Orbán’ın Macaristan’ında olduğu gibi Modi’ye yakın iş insanları Hindistan’ın en etkili ulusal medya kuruluşlarının çoğunu kontrol ediyor ve haber merkezlerini liberal eski muhafızlardan temizlemiş görünüyorlar.
Dijital dünyada Hindistan’ın dijital bilgi ekosisteminde de kontrol görülebiliyor. Çok sayıda Hint haber kanalına ev sahipliği yapan ve en büyük pazarı olan Hindistan’da 450 milyondan fazla kullanıcıya sahip YouTube dahi hükümeti eleştiren hesapları engellemek zorunda kaldı. Bu arada BJP’nin geniş sosyal medya ağı, İslamofobik ve Modi yanlısı içerik satan hesapları serbestçe tanıttı. X (eski ismi ile Twitter), nefret suçlarını kayıt altına alan seçilmiş politikacıların ve bağımsız araştırmacıların profilleri de dahil olmak üzere hükümetin itiraz ettiği hesapları engellemek zorunda kaldı. Ancak Facebook hepsinden kötüsü olabilir; BJP’den seçim reklamları için daha az ücret alması, nefret söyleminin yayılmasına izin verilmesi ve Hindistan’daki operasyonlarında BJP yanlısı personel görevlendirilmesi söz konusu olabiliyor.
Güney açmazı
Hindistan, 20’den fazla ana dilin konuşulduğu, kültürel ve dilsel açıdan son derece çeşitliliğe sahip bir ülkedir. Her güney devletinin kendi yerel dili vardır. Ancak Modi’nin Hindu sağının dili din ve milliyetçilikle birleştirmek anlamına gelen “Hintçe, Hindu, Hindustan” sloganı doğrultusunda kuzey dili olan Hintçeyi ülkenin her yerinde tanıtma çabası, tarihsel bir yankıya sahip “Hint emperyalizmi” korkusunun hâkim olduğu güneyde alarm veriyor. 1950’lerde ve 60’larda güneyde yaşanan Hint karşıtı ajitasyon ve isyanlar, hükümeti bağımsızlıktan sonra Hintçeyi ulusal dil yapma planını rafa kaldırmaya zorlamıştı. Bunun yerine, Birlik devletleri için diğer 20 resmî dil dışında hem Hintçe hem de İngilizcenin federal(imsi) hükümet ve idari işler için resmî dil olarak tutulması gerekti.
BJP’nin geçen yıl iktidardan uzaklaştırıldığı Karnataka dışında, BJP’nin İslamofobi politikası, İslam’ın kuzeye fetih yoluyla gelmeden çok önce ticaret yoluyla ulaştığı güneyin büyük bölümünde kültürel olarak yabancıdır. Bu nedenle BJP’nin kuzeyde etkili bir şekilde ele geçirdiği ve şiddetlendirdiği Hinduların Müslümanlara yönelik tarihsel kırgınlıkları, senkretik güneyde çok daha az dile getiriliyor. Güneyin din ve kast yerine “sosyal adalet” etrafında siyasi kimlikler inşa eden sosyal reform hareketleri ve seferberliklerine ilişkin uzun geçmişi nedeni ile BJP’nin siyaseti güneyli partiler ile pek kolay anlaşamıyor. Dolayısıyla Modi’nin Hindu kimlik siyaseti ile güneye nüfuz etme çabaları huzursuzluğu daha da artırıyor. Ve sonuç olarak aşırı Hindu siyasetine karşı içgüdüsel nefreti nedeniyle güney, çoğunlukçu bir devlet fikrinin önünde önemli bir engel oluşturuyor.
Örneğin, kuzey Hindistan’da hâkim olan ancak Hindistan’da sınırlı bir varlığı bulunan BJP, 2019’daki son seçimlerde sandalyelerinin yalnızca yüzde 9’unu güneyden alırken, Hintçe konuşulan kuzey kuşağında bu oran neredeyse yüzde 60’tı. Bu seçimlerde kuzeyde bir miktar düşüş yaşayan BJP her ne kadar güneyde nüfuzunu bir parça genişletmiş olsa da hâlâ güneye nüfuz etmekten çok uzak. Bu, BJP’nin Hindu öncelikli düzenine şimdiye kadar güneyin bir nevi fren görevi gördüğü anlamına geliyor.
Ekonomik mucize anlatısı
Hindistan’ın yeni ekonomik mucize olduğu anlatısı hem Modi’nin “kişi kültünün” hem de hükümetinin yurt içi ve yurt dışındaki meşruiyetinin temelini oluşturuyor. Modi, bozulan ekonomiyi onarma sözü ile 2014’te iktidara geldi. Hindistan’ın batı devleti Gujarat’ın başbakanı olarak, verimli ve iş dostu bir yönetici olarak müthiş bir itibar kazanmıştı ve bunu, ülkenin en iyi görevine ulaşma hedefinde başarıyla kullandı. Bugünlerde Hindistan’dan gelen ekonomik haberlere bakılırsa, bunu başarmış görünüyor. En hızlı büyüyen büyük ekonomi olan Hindistan, S&P Global Ratings baş ekonomistinin ifadesi ile “küresel ekonominin parlayan yıldızı” olarak görülüyor. Şimdiden İngiltere’yi geçerek dünyanın beşinci büyük ekonomisi haline geldi ve beş yıl içinde Japonya ve Almanya’yı da geçerek üçüncü büyük ekonomi olması bekleniyor. Şu anda dünyanın dördüncü en büyük borsası olan Hindistan Borsası tüm zamanların en yüksek seviyesinde.
Bu veriler kendi evinde Hindistan’ı daha da ileriye götüren dümen üzerinde istikrarlı bir el olarak imajını güçlendiriyor. Yurt dışında ise onun Hindu üstünlüğü yanlısı öğretisinin Hindistan’ın laik demokrasisine ve onun Müslüman ve Hristiyan azınlıklarına yönelik sistematik saldırılarına karşı potansiyel eleştirilerin susturulmasına yardımcı oluyor. Ancak Hindistan’ın sözde ekonomik mucizesine ilişkin algının, aynı zamanda verilerin hükümetin anlatısına uygun olarak yönetildiği ve rejim dostu medyanın ustaca desteklediği sıkı kontrol edilen bir bilgi ekosisteminin de ürünü olduğu gözden kaçmamalı. En basit istatistiksel gerçek şu ki Modi’nin ikinci dönemi Hindistan’ın 1990’ların başında piyasalarını liberalleştirmesinden bu yana GSYİH büyümesinin en düşük düzeyi gördü. Son 10 yılda kişi başına düşen gelir, Modi’nin selefi muhalefetteki Kongre Partisi’nden Manmohan Singh yönetimindeki 10 yılın yarısı kadar hızlı artarken, borsa getirileri de önceki 10 yıla göre daha düşük. Dahası, ekonominin dijitalleşmesi ve vergi tahsilatının iyileştirilmesi gibi Modi’ye atfedilen olumlu değişikliklerin çoğu, geçmiş eğilimlerin, politikaların ve teknolojik ilerlemenin devamı. Ve ekonominin genel durumu ile ilgili abartılı reklamların çoğu da rakamları incelediğinizde ortadan kalkmıyor.
Hindistan’da ekonomi artık büyük ölçüde büyük devlet yatırımları tarafından yönlendiriliyor. Tüketici malları piyasası, insanların temel gıda maddelerini azaltması ile durgun ve bu da ekonomik stresin sembolü. Hane halkı tasarrufları 47 yılın en düşük seviyesinde iken hane halkı borç seviyeleri rekor düzeyde olduğundan bankalar 20 yılın en kötü mevduat krizi ile mücadele ediyor. Kısacası bunlar tam olarak gelişen bir ekonominin işaretleri değil. Geçen mali yılda Hindistan’ın mal ihracatı yüzde 3, ham ithalatı ise yüzde 14 düştü. Ve işsizlik de yaygın. Ayrıca Modi’nin, çokça duyulan “Hindistan’da Üret” kampanyası ile Hindistan’ın üretim sektörünü artırma yönündeki tüm çabalara karşın imalatın GSYİH içindeki payı da düştü. Bu arada Hindistan’da tarım işçilerinin sayısı son dört yılda 60 milyon arttı. Yani tarım artık beş yıl öncesine göre daha fazla işçi istihdam ediyor; bu da sanayisizleşmeye işaret eden bir tersine dönüş anlamına geliyor. Öte yandan, veri manipülasyonu ile ilgili kaygılar da görülüyor. Bazı tahminlere göre Hindistan’da “ahtapot sınıfı” olarak isimlendirilen yaklaşık 1 milyon kişi şu anda ülke zenginliğinin yüzde 80’ini kontrol ediyor ve ulusal refah yanılsaması yaratıyor. Hindistan’daki ultra zenginlerin sayısı son 10 yılda 11 kat artarken ülke Küresel Açlık Endeksi’nde geriledi ve şu anda Kuzey Kore ile savaşın yıktığı Sudan’ın gerisinde yer alıyor. Sorunu kabul eden Modi hükümeti nüfusun yüzde 60’ına bedava tahıl veriyor. Kısacası Modi, Hindistan’ı parlatacak derin reformlara yönelik eğilimi veya yeteneği olduğunu öne sürmek için çok az şey yapmış gibi gözüküyor.
Sonuç yerine
Modi rejiminin favori haber spikerlerinden biri yakın zamanda ona “Nasıl formda kalıyorsunuz?” diye sormuştu. Yanıt olarak Modi, doğumunun “biyolojik” bir doğum olmadığı ve tükenmez enerjisinin yalnızca onu özel bir amaç için dünyaya gönderen ilahi kaynaklardan gelebileceği sonucuna vardığını söyledi. Bu Tanrı saplantısı, Hindutva destekçilerinin 1992 yılında 16’ncı yüzyıldan kalma bir cami olan Babri Mescidi’ni yerle bir ettiği tartışmalı bir alanda inşa edilen Ram Tapınağı’nın Ocak ayında yapılan şaşaalı açılış törenindeki ayrıntılı ve gösterişli gösterinin bir uzantısıdır. Ki tapınağın inşası uzun zamandır Hindu sağının en kıymet verdiği slogandı.
Küresel savaşları durduran göksel bir lider, yükselişte olan bir süper güç ve ulusötesi baskı… İş aramayı bırakıp tarım işlerine geri dönen işsiz gençler ordusu ya da Hindistan’ın bedava karne ile geçinen 800 milyon insanı veya ailedeki hastane faturaları nedeniyle her yıl yeniden yoksulluğa düşen 55 milyon insan… Bu seçim kampanyası, gerçeklerden o kadar uzaktı ki paralel bir evrende de oluyor olabilirdi. Ama bazı liderler üretilmiş gerçekliklerden beslenir. Ki Hindistan’daki 2024 seçimleri bu tür taktiklerin sınırlarının test edildiği bir seçimdi.
Peki “Safranlaştırma” frenleniyor mu? Seçim çıktıları böyle bir eğilime işaret ediyor gibi gözüküyor ancak bunu her zaman olduğu gibi zaman söyleyecek. Ki bir neolojizm olan Safranlaştırma, Hindistan’da Hindu üstünlüğünün kurumsallaşması anlamına geldi. Bu arada, Hinduizm’de kutsal bir renk olarak kabul edilen safrandan hareketle Safranlaştırma, Hindistan’da özellikle milli eğitim politikasına dair söz konusu olan temelden değişimler sonrasında eğitim ve kültür alanlarına atıflarla popüler olan ve Hindu milliyetçi gündemini veya Hindutva ideolojisini pratiğe dökmeye çalışan aşırı sağcı politika yaklaşımına, başka anlatımla laik ve seküler alanın dinleştirilmesine atıfta bulunmak için kullanılan bir terimdir.