Modern dünya insanları nasıl köleleştiriyor?

Yaşar Değirmenci, modern dünyanın insanları köleleştirdiği gerçeğinden hareketle dünyevileşmeye karşı uyarılarda bulunuyor.

Yaşar Değirmenci / Yeni Akit

Modern hayatın kölesi olmaktan kurtulalım!

Manevi-fikri yapısı güçlü bir insanı, sistematik hale getirilmiş toplum bünyesini bozan olumsuzluklar bozamaz. Şayet bir iyileşme meydana getirmek arzu ediliyorsa, işe örnek insanların sayısını artırmakla başlamaya mecbursunuz. Örnek insan bulamayınca insanlar ümitsizliğe düşer. Burada, ruhun-ruhi hasletlerin üstünlüğü hatırlanmalıdır. 

Örnek insan hasretini halletmeden toplum huzur bulmaz. Modern hayatın kölesi olmaktan kurtulmak da örnek insanlar yetiştirmemize bağlıdır. 

“Kendin için istediğini başkası için de iste, kendin için istemediğini başkası için de isteme” şeklindeki ahlaki esas yaşanmaya başlasa, sadece bu haslet kazanılsa, hayata yansısa sistematik tersliklerin hepsi aşılır. Ama şüphesiz ki herhangi bir hasletin topluma yayılması, kazanılması, elverişsiz ortamda mümkün olmaz. Ne var ki, aradaki münasebetin böyle olacağını bilmek ve görmek, manevi-fikri yapısı güçlü insanlarla neler yapılabileceğini anlamaya ve anlatmaya yarar.

İnanan insan, inanarak düşünen insan, dinini hayat tarzı olarak görüp yaşamaya çalışan insan, başka amaçlar için konulmuş vasıtaları ve malzemeleri, kendi amacı için kullanmayı başarır. Nerede olursa olsun o imkân ve şartları ‘hizmet yolu’nda kullanır. Yeter ki, nefsi düşünerek, kendine göre hesaplar yaparak mesuliyet ve mükellefiyetlerini unutup gaflete düşerek, kendini akıntıya bırakma rehavetine kapılmasın. Elbette ki, bu iş için aradığımız insan, ‘öncü’ insandır. İçinin sesini her zaman duyabilen dinleyebilen insandır. Bir nevi; ‘kahramanlık’ nasibine erişmiş insandır. 

Dünyevîleşme, insanı çürütür. Tatlı-tatlı çürütür, neşelendire-neşelendire çürütür. Mesele, üretim tekniği meselesi değildir. Dünyevîleşme, bir hayat tarzını da beraberinde getirir. Size nasıl yaşayacağınızı, nasıl harcayacağınızı da telkin eder. İhtiyaçlarınızı siz değil; onlar belirler. Sizin de onlar nezdindeki durumunuz ‘tüketici’ olmaktan başka bir şey değildir. Hayat nizamı olan İslâm’ı hayatın dışına çekip düşüncede, vicdanda bırakan yapı inandığı gibi yaşayan değil, yaşadığı gibi inanan bir toplum oluşturur. Mukaddesi/kutsalı/değeri olmayan toplumlar yapay/sahte kutsallara tapar hale gelirler/getirilirler. Alıştırıla alıştırıla getirilen insanımız, hassasiyetlerini kaybeden emre âmâde bir yaratık halini alır. 

Zaafımız derindir, esasen imtihanımızın mal ile (maddi cazibeyle) olacağı da malumdur. O zaman da bizi şaşırtan maddenin cazibesi, bugün fevkalade mücehhez hale gelmiştir. Bugün, çarkların içindeyiz. Çıkamadığımız, kıramadığımız çarkların şu maddeyi yenmek o kadar zor değil aslında. Hem sahip olmayı bileceksin hem kullanmayı. Bugün Müslümanlar maddeyi yenecek güçtedir. Fakat o işi başarabilmenin ruhi, fikri kıvamından mahrumdurlar. Sistem meselesi ayrıdır, önce bu meseleyi halletmeliyiz. Bu mesele halledilmezse, fikri gayretler havada kalır, hayata intikal etmez. Ortaya bir yalnızlar kalabalığı çıkar. Kapitalizm, içten içe çürütme seansına devam eder. Tıpkı uyuşturucu müptelaları gibi.  

Çağın bugünkü noktasındaki ikilem şudur: Ya siz maddeyi yeneceksiniz ya madde sizi! Maddeyi yenemezseniz, öylesine yenilirsiniz ki: ibadet sıhhatinden bile mahrum kalırsınız. Böyle bir imtihan karşısındayız işte. Bunu kavrayamazsak, hiçbir fikri meselenin üstesinden gelemeyiz. Fert olarak ne kadar küçük olursak olalım, kendimize bir ‘öncülük’ ve ‘manevi kahramanlık’ nasibi biçmeye sonra da ona ehliyetli ve liyakatli olma gayreti içinde olmamız şarttır. Bunun için bir günümüzü diğerinden farklı kılacak bir hayat tarzını benimsemeye mecburuz. Öyle ‘okumaya vaktim yok, düşünmeye vaktim yok, aramaya vaktim yok’ deyip bir irade ortaya koyamazsak köleleşiriz. Modern hayatın kölesi! Bu kölelik de bizi varlığımızla yokluğumuz arasında farkı olmayan kölelik. 

Ekonomiyi her şeyin üstüne çıkaran bir materyalizm tutkusu, bütün sosyal hayatımızı yüksek voltajlı bir elektrik cereyanı gibi bitirdi. Dünyada öyle bir gelişmenin var olduğu ve bize de sirâyet ettiği söylenebilir; ama bu tatminkâr bir izah tarzı değildir. Bizdeki bambaşka bir hal. Toplumun en iyi gizlenmiş ve korunmuş dokularını dahi manevi-kültürel değer ölçülerinin belirleyici önderliğinden mahrum bırakan bir sosyal sarsıntı, benzeri görünmeyen bir hadisedir. Medeniyet tarihindeki örnekler, ferdin iç dünyasını bu derece etkileyen ve mukavemet zenginliklerini böylesine uyuşturan bir anafora şahit olmamıştır. İdeal heyecanının yaprakları bile kıpırdatmaya yetmeyecek derecede zayıfladığı bir ‘sosyal kesit’ tarihin hangi zaman ve mekân dosyasında vardır? Hangi asırda ve nerede göründü böyle bir kavrukluk? (Her şeye rağmen, inanan-okuyan-düşünen bir nesil yetişmiş olması; ümidimizi temsil eden apayrı bir tahlil konusudur.) Bir noktayı atlamayalım. Çok önemlidir. ‘Yaşamak ve hayata geçirmek’ işi nasıl olacak? ‘İnanç ve düşünce’ münasebeti bahsinde gerekenleri başardığımız kanaatinde miyiz? ‘İnanca dayanan düşünce’ bahsinde meydan boş kalmıştır. 

İmam-ı Rabbani Hazretlerinin ‘Âlimlerin dünyayı sevmesi ve ona düşkün olması, güzel yüzlerine sürülen siyah bir leke gibidir. Din ilmini dünyalık için kullananlar büyük hüsrandadır.’ İkazı, ‘dünyevileşme hastalığı’na dikkat etmemizi gerektirir.

Neticeleri görüyoruz. Eser, bu! Yaşadığımız hayat, düşüncelerimizin neticesidir ve eseridir. ‘Efendim, yardımsever olalım, bencilliği bırakalım, maddeye çok önem vermeyelim’ nasihatleri, mevcut hayat tarzı ve ‘onu doğuran, onu zorlayan’ sebepler değişmedikçe, havada kalır. Sosyal-iktisadi-siyasi ve fikri tercihler manzumesi sabit kalındıkça, konfor ve refah rağbet gördükçe, Batıcılık yoluyla her şeyi paraya bağlayan garabet modelleri üretilip uygulanırken sessiz kaldıkça; bu toplumun hayatına iyilikleri, güzellikleri hayat tarzımıza koyamazsınız. Ne olursa olsun, her hâlükârda maddeyi yenecek ruh, şahsiyet ve irade sağlamlığına kavuşmak durumundayız. Reçete budur çare budur. Hayatın bütün safhalarında bir Müslüman gibi davranmak esastır. Unutmayın! Dünyanın en ahmak insanları, başkalarının dünyası için kendi ahiretlerini yakanlardır.

Yorum Analiz Haberleri

Bir liderin portresi: Ahmed el-Şaraa
Türkiye, Suriye'deki yeni yönetimle nasıl ilişkiler kurmalı?
Baas rejimi Suriye’yi sadece siyasî, sosyal veya ekonomik yönden harap etmedi...
2024 senesinde coğrafyamızdaki siyasi olaylar
Birleşmiş Milletler neden yeni Suriye'de rol almamalı?