Modern devlet ve dinî eğitim

Serdar Demirel

Bugün, “dindar nesil yetiştirme” meselesi bağlamında; “devletin insanların dinî eğitimine karışmaması gerektiği”ni iddia eden görüşü değerlendirmek istiyorum.

Meseleyi soyut zeminde ele alıp ideal cevaplar vermek pekala mümkün. Ancak bize göre gerçeklik zemininde, yani hâlihazırdaki sistem realitesi içinde ele almak gerekiyor. Sistem değişmeden değişmiş gibi soyut öneriler üzerinden konuya yaklaşmak gerçekçi olmamaktadır çünkü.

Meseleyi, modern devlet yapısının kendisini hangi paradigma üzerinden kurduğu, işleyiş tarzı ve manipülatif gücünün nerelere vardığını gözeterek ele almak gerekmektedir. Aksi takdirde meselenin özü tartışılmadan kişilerin meşrep önyargılarının belirleyici olacağı bir kakafoni senfonisi temaşa edeceğiz demektir.

Öncelikle “modern devlet”in eğitim kurumlarında okutulan derslerin “değerlerden bağımsız” olduğunu kimse iddia edemez. Siyasal bilimlerde, sosyolojide, psikolojide, ekonomide ve diğer bilimsel disiplin dallarında okutulan derslerin mantıksal kurgusu neticede seküler dünya görüşünün öne sürdüğü teorilere dayanır. Modern dünya görüşü devletin okuttuğu derslere farklı derinliklerde içkindir.

Bilgiyi üretme faaliyeti bir yere kadar objektif iken bir yerden sonra modern hayat algısına paralel kurgulanmakta ve bu paradigma içinde çoğaltılmaktadır. Bu, modern devletin hegemonik gücünün koruyucu kanatları ve manipülatif niyetleri çerçevesinde cereyan eder.

Şimdi hâl böyle iken ‘devlet dinî eğitim vermesin, dinî eğitim sivil alana ait olsun’ demek ne kadar gerçekçidir. Devlet zaten belli bir dünya görüşünü dayatıyor. Bunun yanında vergisini veren ve dinî eğitimi çocukları için önemli gören vatandaşların ihtiyacına kısmen cevap vermesi neden sakıncalı olsun ki! Çocuğunun bu eğitimi almasını istemeyenler meselesi ise, ayrı bir konu.

İlkokuldan üniversiteye kadar farklı dersler aracılığıyla direkt veya dolaylı olarak öğrencilere seküler dünya görüşü enjenkte edilip durulurken, devletin içeriği tartışmalı olsa da dinî eğitim vermek amacıyla sunduğu bir dersi; “laik devlet dinler ve ideolojiler karşısında tarafsız ve eşit durmalıdır” diye teorik olarak doğru gözükse de neticede vakayla uyuşmayan bir argümana sığınmak biraz kolaycılıktır. Devletin hayatın her alanını taraflı kuşatan gücünü gözardı ederek teorik çözümler ileriye sürmek yaraya şifâ olmuyor, bilinsin.

Tevhidi tedrisat kanunu hâlâ yürürlükte iken iyi niyet temennilerinden öteye geçmeyen bu itirazlar sonuç olarak devleti dinî eğitim vermekten menetmekte, formal anlamda sivil yapıların, cemaatlerin bu görevi üstlenmesini ise sağlamamaktadır.

Dinî eğitimden kastedilen kuşkusuz İslâmî eğitimdir. Devletin birazcık “İslâmî eğitim” vermesini dahi engellerken diğer taraftan modern dünya görüşü dayatmasının devletin sözde tarafsızlığını başından beri yok ettiğini sanki unutarak tartışıyoruz.

Kısacası devlet aygıtı, eğitimde, belli bir ideolojiden yana taraftır. Devlet dini eğitim vermesin demek zımni olarak devletin bu taraflılığını onaylamak anlamına gelir. Kaldı ki bir eğitim sisteminin bir dünya görüşünden tamamen âzade olması ise bana pek mümkün gözükmüyor. Bir devlet aklından bahsediyorsak eğer, bu aklın kodlarını mutlaka bir şeylerin dizayn ettiğini unutmamalıyız.

YENİ AKİT