Modern çağda doğal seleksiyon

Yıldıray Oğur

Deprem bu kadar ileri, modern bir dünyada ilkel çağlara ait bir şey gibi ortada duruyor. Dinozorları yok eden göktaşı çarpması, buzul çağı ya da büyük tufanlarda olduğu gibi deprem, bu çağda parası olup daha güvenli bölgelerde daha sağlam mekânlarda yaşayanların ayakta kalabildiği, güçsüzlerin ve fakirlerin kaybettiği, sadece çağın koşullarına uyumlu bir Darwin doğal seleksiyonunun evresi olarak yaşanmamalı. Dinozorları göktaşından korumak ya da Nuh tufanına karşı meşhur geminin yanında daha gelişmiş önlemler almak belki o zamanlar mümkün değildi ama şimdi yapabileceğimiz çok fazla şey var. Bu yüzden insanlığın şimdiye kadarki bütün birikimi seferber edilmeli. Gerekli alan, inşaat malzemesi, işgücü varken zor ayakta duran bu evlerde oturanları depreme dayanıklı konutlara taşımanın finansman olarak imkânsız olduğunu bize anlatmaya çalışanlara şaşkınlıkla bakın. Her türlü imkân var fakat birilerine Lidyalılar tarafından bulunan, temsili bir değeri olan kâğıtlar veremediğimiz için bazı insanlar betonların altında kalacak. Metaların fetişizmi bu olsa gerek. (Radikal İki , 17/02/ 2002)

Ulusal basında çıkan ilk yazımı bir deprem sonrasında yazmıştım. 2002 yılında Afyon’da herhalde o depremde yakınlarını kaybedenler hariç herkesin unuttuğu bir deprem yaşanmıştı. Galiba 45 kişi ölmüştü. “Uzaklardaki” o depremle ilgili bana bunları yazdıran depremin ardından söylenenler, yazılanlar çizilenlerdi.

Dönemin Kızılay Başkanı, depremzedelere yardımda geç kalmalarını “Ama pazar günü oldu” diyerek açıklamıştı. Hafta içi ve mesai saatleri içinde gelmemişti deprem.

Tabii asıl kışkırtıcı olan, 45 kişinin daha cenazesi kaldırılmadan İstanbul basınında (Mütareke Basını bile diyebilirim o kadar bencilcedir bu yorumlar) başlayan “Bu deprem İstanbul’da beklenen depremi tetikler mi” tartışmalarıydı.

Bir de bunun üstüne hükümetten gelen “Binaları rehabilite etmek için bütçemiz yeterli değil” bahaneleri, bankaların depreme karşı bina güçlendirme projelerine kredi vermemesi gibi daha yapısal ve daha çıldırtıcı şeyler eklenince yukarıdaki satırları yazıp, gazeteye göndermiştim.

Geçen yıllar kendime referans verecek kadar bozmadı beni, merak etmeyin. Derdim şunu söylemek: Aradan sekiz yıl geçti, üç boyutlu filmler Oscar’a aday oldu, gazetede çıkan ilk yazısı aile içi küçük çaplı kutlamalara neden olan o hevesli çocuk, ‘bugün ne yazsam’ dertleri olan bir köşe sahibi oldu, ama hâlâ 6 şiddetinde depremde insanlar ölmeye devam ediyor. Gazeteler bu ‘uzak depremleri’ hâlâ “İstanbul depremini tetikler mi” diye görüyor. Ve en kötüsü de hâlâ enkaz başlarında turuncu paltolu profesyonellerin sayısı yün yelekli yardımsever komşulardan daha az.

Yani o gün Afyon için söylenmiş her söz bugün Elazığ için de geçerliliğini koruyor. Deprem bu ülkede hâlâ doğal bir seleksiyon işlevi görüyor. Belki demokrasimiz yazıyı icat etmek üzere ama deprem konusunda ateşi bile henüz bulamadık. Ve bir göktaşı da hızla bize doğru yaklaşıyor...

İngilizce bilen Demokratlara açık çağrı!

Burası İsviçre’nin dağ köylerinde yaşayan bir emlak komisyoncusunun Kelime-i Şahadet getirip Müslüman olmasının bile haber değeri taşıdığı, bu hidayet hikâyesinin ilahiyatçıların imanının kuvvetlenmesine vesile olabildiği bir ülkedir.

Burası “Ergenekon yalanı Amerikan Planı” diyen en inanmış Ergenekon karşıtlarının bile “Ergenekon yoktur” diyen Batılı gazetecilerin raporlarından medet umduğu bir ülkedir.

Burası Star Haber ’i izleyerek, Posta okuyarak gündemi takip eden birinin bile bilebileceği temel bilgilerden yoksun olarak yapılmış, sokaktan bir adam çevirsen duyabileceğin bir analizin sırf “Wall Street Journal’da çıktı” diye manşet yapılabildiği ülkedir.

Çünkü bu ülkede egemenliğin ve meşruiyetin esas kaynağı hâlâ halk değildir. Egemenlik ve meşruiyet hâlâ Bizans oyunları ve bitmez bir bilek güreşiyle kazanılmaktadır. Bu kavgada en “içişlerimize karıştırmayıcılar” için bile Batı’nın desteğini almak kritiktir.

O yüzden de bu ülkede darbe yapmış ya da denemiş herkes Washington’a gidip bir nabız yoklamıştır. Hatta en ABD karşıtı Ergenekoncuların bile Cheney ile temaslar yaptığını biliyoruz artık iddianamelerden.

Maalesef bugüne kadar bu konularda eski egemenler ve onların lobileri daha iyi anlattılar kendilerini Batı’ya. Mesela insanüstü yazı performansı yüzünden adının bir daktilo markasına verilmesi gereken Soner Çağaptay’ın “laiklik tehlikede, AKP İslamcı, ordu çok kötü değil” temalı yazılarının Batı medyasında çıkmadığı neredeyse bir tek Playboy dergisi kaldı.

Koskoca Wall Street Journal ’da çıkan son yazısında Taraf ’tan “Fethullahçı eğilimli” gazete diye bahseden Çağaptay’dan Türkiye’yi öğrenen Amerikalıların yakında Washington’da bir Cumhuriyet Mitingi tertiplemesi yakındır. Onun yetişemediği yere eğer bir yerde senaryo icabı bomba patlatmıyorsa Zeyno Baran koşuyor, bayrak hiç yere düşürülmüyor.

Bu azim karşısında Türkiyeli demokratlara düşen yılgınlık değil direniştir. Yabancı dili kuvvetli demokratlar haydi klavye başına. Newsweek ’in, Herald Tribune ’un kalbiniz kadar temiz sayfaları sizi bekliyor. Go for it!

TARAF