Çokkültürlülüğü terk etme sürecine girmiş bulunan Avrupa için, gerek 20 milyon Müslüman ve diğer göçmen topluluklarıyla nasıl bir arada yaşayacağı, gerekse Amerikan patentli küresel karnaval dalgasına karşı kendi geleneksel modernlik modelini ve kültürünü nasıl koruyabileceği konusu belirsizliğini koruyor.
Avrupa, eğer bir çıkış bulamazsa, "tarihsel getto modeli"ne dönecektir. Bu, 500 yıllık eski bir hikâyedir, Avrupa'yı paradigması sönmekte olduğu bir tarihsel zamanda anakronik duruma düşürecek, kendini dış dünyaya kapatacağı için giderek kendini zayıflatacaktır.
Türk modernleşmesinin ürünü aydınların ya hâlâ geleneksel "Avrupai getto modeli" safhasında olduklarını veya Amerikan karnaval modeline göre dini ve geleneksel yapıların eritici bir kazan içine atılmasından yana olduklarını görüyoruz. "Türkiye muhafazakârlaşıyor mu?", "endişeli modernler", "laik yaşama biçimine yönelik tehdit" iddiaları bununla ilgilidir. Neredeyse her önemli tartışma, bizim geleneksel "ihtiram modeli"yle, Türk modernleşmesinin Avrupa'dan iktibas ettiği "getto modeli" arasındaki derin gerilime işaret etmektedir. Birkaç örnek vereyim:
1) Geçtiğimiz 29 Ekim resepsiyonunda bazı davetliler Cumhurbaşkanı'nın eşinin elini sıkmaktan imtina ettiklerinde, kıyamet koptu. Kimine göre "bu büyük bir kabalık"tı, "Türkiye'nin ne kadar geriye gittiğinin göstergesi"ydi. "Laik bir ülkede dini inanç ve fıkhi fetvalar hiçbir şekilde kaale alınmaz, her erkek ve kadın birbirlerinin elini sıkmalıdır". "İhtiram" esas alınsaydı, herkes kendi dinî kanaatinde ve davranışında serbest kalırdı. İsteyen el sıkar, istemeyen sıkmaz. İlk tutum tekçi ve tekilci, ikincisi çoğulcu modeldir.
2) Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın kendisini bir sohbete davet ettiği bir hanım yazar, şu önerilerde bulunuyor: a) "Cemaate sempati duyan modern tipli kadınları vitrine çıkarmak yerine, bizzat kendi içinizden olan kadınları daha görünür ve etkili kılın." (Oysa kadınların hizmete katkıları erkeklerden hiç aşağı değil, ama kendi stilleri ve özgün kimlikleriyle çalıştıkları için bayan gazeteciye göre bu yeterli değildir.) b) "Kadınlar konusunda ezberi bozun, ataerkil düzeni yıkın." (Amberin Zaman, Haber Türk, 8 Ekim 2010) Bu bayana göre, kadının modern görünürlülüğü yegâne formdur.
3) "Sıla" ve "Yabancı Damat" adlı TV dizilerinde Müslüman bir kız Hıristiyan bir erkeğe âşık olur. (Midyat ve G. Antep) Din farkı yüzünden sorunlar çıkar. Özellikle Sıla dizisinde dinin masum bir sevgi karşısında ne kadar 'acımasız' olduğu rahatsızlık verici bir dille vurgulanır, "dinî hoşgörüsüzlük" törelerle beslenir. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz aralık ayında da Ermeni Sonay Vural adlı bir genç kız ile Müslüman bir erkek olan Zekeriya Vural ailenin rızası olmadan evlendikleri için kızın ağabeyi G.Ö. tarafından öldürüldüler. Tabii ki cinayeti kimse anlayışla karşılayamaz. Sebep her ne olursa olsun, iki kişinin katli suçtur. Ama Ermeni bir ailenin din farkı yüzünden kızlarının Müslüman bir erkekle evlenmesine rıza göstermemesi tabii haklarıdır. "Canım bunda ne var, sevmişlerse, evlensinler" denemez. İslam dini erkeğin Kitap ehli bir kızla evlenmesine izin verir, kıza izin vermez. Modernizasyon aydınları bunun kişisel özgürlüklere karşı olduğunu söyler.
Getto modelinin yaşayabilme şansı kalmamıştır. Küresel düzeydeki interaktif ilişkiler, sermaye hareketleri, bilgi, eğitim, iletişim, kültürel değişik kodlar, mal ve hizmet transferi ile yerel ve yöresel kimlik alanlarında yaşanan patlamalar çeşitliliği empoze etmektedir. Bu süreci hangi modelle karşılamak lazım?
Amerikan karnaval modeli, zannedildiği gibi çeşitliliği, farklı zenginlikleri korumuyor; aksine karnaval alanında bir halita yapmaya çalışıyor. İşleyen süreçte şunları görüyoruz: Birey küresel dalga karşısında toz zerreciği olduğundan asimile edici sürece kolayca teslim oluyor. Şeyler (dinlerin, geleneklerin, farklı kültürlerin tümü vs.) bireysel tercihlere indirgeniyor; gösteriye-şova dönüşüyor; metalaşıp kitlesel tüketime sunuluyor ve içleri boşaltılıyor.
ZAMAN