Moda denilen şey nasıl bir budalalıktır?

Ali Osman Aydın moda denilerek inşa edilen koca bir sektörün nasıl bir mantıksızlık üzerine kurulu olduğunu inceliyor.

Ali Osman Aydın / Yeni Akit

Uyurgezer insanlar!

New York Moda Haftasında çok enteresan bir olay yaşanmış. Bir kişi kırmızı şort ve şeffaf bir çöp torbası giyerek sahneye çıkmış ve tanıtım yapan mankenlerin arasında podyumda yürümüş. Güvenlik görevlisi bir süre sonra durumu fark edip adamı sahnede indirmiş.    

 Enteresan olan, güvenlik görevlisi adamı apar topar yakalayana kadar izleyiciler normal bir defile izler gibi izlemişler çöp poşetinin geçişini.   

 Bence çok başarılı bir eylem. Altında reddedilmesi imkânsız bir mantık yatıyor. Adam bir çöp poşetiyle moda ürünü bir obje arasındaki farkı anlayamayacak kadar alıklaşmış kitleyi tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarmış.   

 Moda ve trendler üzerine binlerce kitap yazsanız bu kadar yalın ve isabetli bir şekilde anlatamazsınız meseleyi.   

Yapıcı eylem budur. Bir yerin kapısında toplanıp protesto etmek, aleyhte sloganlar atmak, cam çerçeve indirmek değildir.  Öyle bir eylem yaparsınız ki, 30 saniye içinde koca sistemin mantıksızlığı, budalalığı ifşa olur.    

**** 

Burada üst sosyoekonomik sınıflara mensup insanlardan bahsediyoruz.  Genellikle iyi eğitim almış insanlar. İçinden geldikleri toplumların seçkin insanları moda haftasına katılanlar.  

Fakat kültür endüstrisi ile kurdukları ilişki ve moda hegemonyası karşısındaki tutumları onları düşünsel bir pasifizme sürüklemiş. Bir merci neyin güzel ve iyi, neyin çirkin ve kötü olduğunu söylemeden bir kanaat belirtmeleri olanaksız gibi. Olanaksız çünkü bir kanaatleri yok. Hiçbir konuda fikirleri yok! En azından kültür endüstrisi ne düşüneceklerini söyleyene kadar!  

Bir çöp poşeti ile estetik obje arasındaki farkı idrak edemiyor, ediyorsa bile bunu otoriteden duyduğu çekinceden dolayı ifade edemiyor ya da bunu da her yaptığında hikmet olan otoritenin bir hikmeti olarak görüyor. Böyle düşünen bir kişi oy kullanıyor mesela, nasıl?! Kendinizi güvende hissediyor musunuz?  

****  

Amerikalı düşünür H. David Thoreau: “Biz modaya taparız, o ise tam bir yetkiyle eğirir, örer, biçer. Paris’teki baş maymun kafasına seyyah şapkası geçirdi mi, Amerika’daki bütün maymunlar da aynı şeyi yapar.” demişti.   

Amerikalı maymunlar Paris’teki maymunları neden taklit ediyorlar acaba? Kendilerini daha mı az maymun hissediyorlar Paris'tekilerin yanında? Taklit ederek komplekslerini mi bastırıyorlar? Parisli maymunları diğerleri üzerinde söz sahibi yapan ne?  

Gerçekten de “şapkalı maymun” sistemi bir realite değil mi?  

Bence bugün her yerde işleyen bir sistem bu.    

Geçenlerde bir twitter paylaşımında genç kadınlar, ortaokul kıyafetlerini paylaşarak, “bu kıyafetleri nasıl giyinmişiz” diye hayıflanıyorlardı birbirlerine. Şaşırıyorlar, kendilerine gülüyorlardı. Hakikaten benzer yaşlarda olan bu kadınların hemen hepsi o yıllarda aynı tip kıyafetler giyinmişlerdi  fotoğraflara göre.  

Kadınlar geçmişe şaşırıyorlardı ama muhtemelen bugün de yine birbirinin kopyası kıyafetler giyiyorlardır diye düşünüyorum. Bunu görememek nedir peki? Bunun arkasındaki dayatmacı otoriteyi fark edememek? 

Giyim kuşamımızı belirleyen temel faktör ötekinin arzusu, yahut iradesi. Buna kabaca, moda diyebiliriz. Moda ile kendimizi ötekinin arzusu ile donatıyoruz. Moda varken “biz” yokuz. İnancımızı bile sorgularız ama modanın buyruklarını asla... Modanın hegemonyasına bir kere teslim olduğumuzda, etrafta palyaço gibi kıyafetlerle dolaştığımızı, eski fotoğraflara bakmadan fark edemiyoruz bile... Tıpkı şimdi fark edemediğimiz gibi... Yani o kadınlar bir on yıl sonra da bugünkü kıyafetleri için hayıflanacaklar. Ders, biz anlayana kadar devam edecek!  

 Aşkı Memnu dizisindeki rolünde Beren Saat, ayağından sakatlandığı için, klasik elbisenin altına topuklu ayakkabı giyemiyor onun yerine tuhaf bir çizme giyiyor. Saat’in uyumsuz kombini bir anda moda oluyor genç kadınlar arasında.  

Uyum gibi zevk ve mantığa dayalı bir ölçüyü bile yerle bir eden, kişisel hiçbir tercihe alan bırakmayan buyurgan bir sistemden bahsediyoruz.    

****  

Güya modern çağ ile birlikte insanlar artık feodal toplumdaki gibi “köle” olmayacaklardı! Özgür olacaklar, kendi kararlarını alacaklar, tercih haklarını kimseye devretmeyecekler, dini otoriteye boyun eğmeyecekler, rasyonel olmayan hiçbir yapıya bağımlı olmayacaklardı!  

Fransız İhtilali ve sonrasındaki bilimsel ilerleme insanlığı, tepeden tırnağa değiştirmişti güya!  İnsan asırlık “prangalarından” kurtulmuştu! Karanlık zamanlar geride kalmış, demokrasi, cumhuriyet, liberal toplum, sınırsız internet, Netflix ile insanlık hiç olmadığı kadar özgürdü artık!    

Bize içinde bulunduğumuz çağı bu klişelerle anlattılar. Bu klişelere inanarak büyüdük. Fakat olup bitenleri anladıkça meselelerin hiç de böyle olmadığını idrak ediyoruz. İnsanın özgürleşmek şöyle dursun giderek daha da fazla köleleştiğini, düşünmekten ve özgürlükten kaçtığını açık seçik görüyoruz. Bireyselliğin aşındığı insanın anonim hale geldiği zamanlardayız.  

Topsuz, tüfeksiz, postalsız, muhtırasız bir diktatörlük altında yaşıyoruz. Kültür endüstrisinin giymemizi istediği şeyleri giyiyor, yapmamızı istediği şeyleri yapıyoruz. Bu şeylerin makul ve mantıklı olması gerekmiyor. Sizden sorgulamanız değil emirleri dinlemeniz bekleniyor.   

 Saçlarınızı hangi renge boyayacağınıza, gardırobunuzu bu yıl hangi rengin süsleyeceğine, hafta sonu neler yapmak istediğinize, hangi markaları tüketeceğinize kültür endüstrisi karar veriyor.  “Bu soğukta crop giyilir mi” diye sorma hakkınız bile yok. Giyilecekse giyilecek! Bu yıl güzel olmanın yolu croptan geçiyorsa yapacak bir şey yok! Bir erkeğe yakışmayacak kadar dar bir pantolonu bacağınıza geçirip sizi sokağa salabiliyor. Çoğu zaman içinde olduğunuz durumun komikliğini anlayamıyorsunuz bile.   

İnsanlık adına burada büyük bir yenilgi görüyorum. İnsanlık hiç olmadığı kadar tektipleşmiş, mekanikleşmiş durumda. Ve çöp torbası konusundaki ayırt edemezliğine, pasifliğine bakılırsa iradesini tümüyle hegemonyaya teslim etmiş durumda. A. Camus’un “başkaldıran insanı” bu muydu, “özgürlük” için mabetlere saldıran?  

Yoğun tartışmalarla dolu gündemin arasında bu temel meseleye arada bir dönüp bakmak ve nerede durduğumuzu kontrol etmek gerekiyor galiba.   

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?