Sahte duygular pompalama işi en çok resmi törenlerde zirve yapıyor. Klişe coşkular, basma kalıp heyecanlar öylesine çirkince sırıtıyor ki; durumu fark etmemek için ya kör olmak lazım ya da akıldan yoksun.
Fakat gazete manşetlerine ve tv ekranlarına bakınca “her bayram tekrar eden bu coşku ve heyecan fırtınası nerede yaşandı da biz fark edemedik acaba?” sorusunu sormaktan kendini alamıyor insan.
23 Nisan törenleri nasıl görülüyor medyada? Her zaman olduğu gibi rengarenk elbiseler içerisindeki gülen çocukların resimleriyle ve birbirleriyle yüz yüze gelmemeye özen gösteren çatık kaşlı siyasetçilerin haberleriyle. Tabii istisna kabilinden olduğu vurgulanan bir iki başörtülülerin yol açtığı protokol krizi ve plansızlık sonucu üzülen, üşüyen, bayılan birkaç öğrenci haberi de mutlaka eklenir paket servisin içine. Fakat resmi makamların ve medyanın diline “hiçbir aksilik bayram sevincini ve coşkusunu gölgelemeye yetmez!” havası hakimdir.
Aslında bunlar her birimizin şahit olduğu rutine bağlanmış olağan anormallikler. Sorun ne peki? Rahatsız edici olan nedir?
Sorun, bütün bu mizansenlerin devlet eliyle dayatılmasından kaynaklanıyor elbette. Fakat sorunun ilerleyen aşamasında toplumun bütün bu anormalliklerin değiştirilmesi yönünde direnç göstermek bir tarafa artık kanıksamış bir görüntü arz etmesidir. Çocukların ne giyeceğinden hangi oyunu oynayacağına, nasıl dans edeceğinden hangi şiiri, şarkıyı okuyacağına kadar her bir şey merkezi planlamaya bırakılmış.
Milli Eğitim, okul idaresi ve öğretmenler bu konuda nasıl olsa itirazları kabul etmezler anlayışı (belki de anlayışsızlığı) esir almış aileleri. Düşünsenize mini etek ve şortlarla, dekolte kıyafetlerle çocuklar birilerinin eğlence ve boy gösterme planlarının parçası kılınıyor. Çocuklar kitlesel düzeyde ulusal kimlik, Atatürkçülük tatbikatlarına mecbur tutuluyorlar.
Günün anlam ve önemi sadedinde kürsülerden sarf edilen sözler ise dönüp dolaşıp aynı yere geliyor: “Atatürk güzellemeleri, eşi benzeri bulunmayan kahraman Türkler, çocuklara Atamız tarafından armağan edilen bayram, Anıtkabir ve stadyumlarda yaşanan kitlesel coşku.”
Resmi törenlerin bireye ve topluma kazandırmak istediği temel inanç ve davranış biçimi nedir? Resmi törenler, Kemalist ideoloji tarafından belirlenmiş bir insan tipi ve toplum modeli inşa etmek üzere mi tertip edilmektedir?
Neredeyse bir asra yakındır devam ettirilmesi hususunda bürokratik oligarşinin üzerine titrediği bu törenler çokça söylendiği üzere zorunlu bir modernleşme göstergesi midir? Yoksa ikna etme ve gönül kazanma yeteneğinden mahrum ilkel ve süfli bir devlet ideolojisinin lider kültü etrafında laik-ulusalcı bir kimlik oluşturma ısrarının bir parçası mıdır?
Tören yönetmeliğine ve yapılan törenlerin içeriğine bakarak bu soruların cevabını bulabiliriz: Resmi törenlerin çocuklara, gençlere ve genel olarak topluma kazandırmak istediği temel inanç Atatürkçülüktür.
Türkçülük ve laiklik temellerinde yükseltilen Atatürkçülük, çocuk ve gençlerin dünyalarına zorunlu eğitim öğretim araçları yanında törenler vasıtasıyla da ipotek koymayı hedeflemektedir. Törenlerde gerek birey olarak gerekse toplum olarak “her şeyimizi borçlu olduğumuz ulu önder ve laik cumhuriyeti” şartlandırmasının dışında yapılan ve söylenen her şey boştur.
Resmi törenlerin asıl hedefi inanç ve amelde Kemalist bir toplum inşa etmektir. Yağmur kar altında üşümek, güneşin altında bunalıp bayılmak, bedenleri teşhire zorlanmak, istemediği hareketlere mecbur tutulmak vs. gibi konular bu sebeple hiç sorun olarak görülmüyor. Törenler rejim açısından köklü bir ilkedir ve yönetmeliklerde belirtilen hedefe uygun olarak yapılmaması ciddi bir rejim krizine yol açabilir.
Faşist rejimlerin lider ve devlet kültü etrafında kenetlenmiş tek tip bir toplum inşa etmek için devreye soktukları tören dayatmalarına son verilmesi için ne bekleniyor? Akıldan yoksun bu törenler aracılığıyla çocukların terbiye edilmek istenmesi çirkin bir zorbalıktır.
Bu akıldışı mizansenlerde çocuklarımızın figüran yapılmaması, resmi ideolojik şartlandırmalara kurban edilmemesi için hep birlikte itiraz etmemiz gerekiyor. Çocuk mizansenlerde değil ancak kendi doğallığında coşkulu ve mutlu olur. Devlet ve resmi ideoloji törenleriyle gölge etmesin, yeter.