Türkan Saylan’ın ve ÇYDD’nin bazı ‘ulusalcı çevreler’ tarafından ‘misyonerlik’le suçlanması yıllar öncesine dayanır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü’yle ilgili bir tartışmanın ardından gündeme gelen bu haber, önce Aydınlık dergisinde yer almıştı. Sonra o haberi çok beğenen İslami kesim gazeteleri de ‘misyonerlik’ haberini aynen kullanmaya başladılar. İddia bir MİT raporuyla desteklendi. Türkan Saylan’ın annesinin Hıristiyan olması, iddialar için gösterilen temel dayanaklardan biriydi.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) yöneticileri hakkında Ergenekon soruşturması başlatılınca, bu soruşturmayı destekleyen bazı gazeteler, söz konusu örgütleri ve yöneticilerini suçlamak amacıyla ‘bunlar misyoner’ diyerek yayınlara başladılar.
Zaman ve Star gazetelerinin internetteki sayfalarında yer alan habere göre Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven Yaşer’in ‘kızı Hıristiyan olmuş.’ Her iki gazetenin yayımladığı haberlerin Bugün gazetesinden alındığı görülüyor. Bugün gazetesinden alınan ve diğer iki gazetenin internet sayfalarında yer alan haberin bir kısmında şunlar söyleniyor:
“Ergenekon firarisi ÇEV Başkanı’nın kızı Hıristiyan olmuş!. Misyonerlik faaliyetleri ve kiliseler birliğinden yardım aldığı yönünde hakkında suçlamalar bulunan ÇEV Genel Başkanı Gülseven Yaşer’in kızı Siminsu Uçak’ın (Baytok) üç sene önce din değiştirerek Hıristiyanlığı seçtiği öğrenildi.
Gülseven Yaşer’in eşi Yaşar Yaşer de bir dönem Sağlık Eğitim Vakfı’nın (SEV) Genel Başkanlığı’nı yaptı. SEV’in adı Dünya Kiliseler Birliği’ne bağlı Amerikan Board’la gündeme gelmişti.
SEV’in Protestan Kilisesi’nin Türkiye’de Bible House (İncil Evi) şirketi ile misyonerlik faaliyetlerinde bulunduğu MİT raporlarında yer aldı. Bir dava nedeniyleMİT’ten gelen yazıda SEV’in Türkiye’de Protestanlığın yayılması için uğraş verdiği kaydedildi.”
Benzer iddialar birkaç günden beri Türkan Saylan hakkında da yeniden gazete sayfalarında yer aldı.
***
Bu haberleri çok önemli haberler olarak sunan Zaman, Star ve Bugün gazetelerinin yöneticilerine soruyorum: Misyonerlik faaliyetiyle Ergenekon davasının ne ilgisi var? Bir insanın misyonerlik yapmasının askeri darbeyle nasıl bir ilişkisi olabilir?
Ergenekon davasının birer parçası olarak kabul edilen Rahip Santoro’nun öldürülmesi, Malatya’da üç Hıristiyan’ın vahşice katledilmesi gibi olaylar, bir yönüyle birer anti-misyonerlik eylemidir. Misyonerlere, Hıristiyanlara yönelik birer saldırıdır.
Bu cinayetleri gerçekleştirenler ve teşvik edenler, söz konusu insanları ‘Hıristiyanlık propagandası yaptıkları’ gerekçesiyle hedef almışlardı. Onları farklı dinden oldukları için öldürdüklerini söylemişlerdi. Antalya’da, Samsun’da ve İzmir’de benzer şekilde Hıristiyan din adamları hedef alınmıştı. Bütün bunların arkasında Ergenekoncuların olduğuna dair ciddi bulgular söz konusu.
Bir partinin bugün Ergenekon davasından yargılanan ve kendisini solcu olarak tanımlayan yöneticileri de bazı mahallelerde açıldığı söylenen kiliselerin kapılarına kilit vurma eyleminde bulunmuşlardı.
Ergenekoncuların eylem alanlarından biri, farklı dinden insanları hedef almak ve onlar üzerinde terör estirmekti.
***
Ülkemizde geleneksel bağnazlığın yansıması olarak kafalarda yer etmiş bulunan; ‘başka dinlerin ve inançların propagandasını bir suç gibi görme ve gösterme’ yaklaşımı (ve bunu daha da ileri götürerek Ergenekon suçu gibi gösterme eğilimi), onaylanması mümkün olan bir anlayış değil. Diyelim ki, birileri Hıristiyanlık propagandası yapıyorlar, bunun Ergenekon davasıyla ne ilgisi var? Zaten böyle bir suç hukuken de ileri sürülemez.
Türkiye’de sabahtan akşama kadar her yolla Müslümanlık propagandası yapılmıyor mu? Hıristiyanlar bu ülkenin yurttaşı değil mi? Kendi dinlerinin propagandasını yapmaya hakları yok mu?
Gerektiği zaman insan haklarından, özgürlüklerden söz edeceğiz, ülkemizde darbecilerin bir daha darbe girişiminde bulunamayacağı bir düzenin kurulmasını arzulayacağız, sonra kalkıp Ergenekon soruşturması kapsamında soruşturulanları ‘bunlar misyonermiş’ diyerek suçlayacağız. Burada temelden bir çelişme bulunmuyor mu?
İslami kesimde geçmişte çok yaygın bir şekilde değişik dinlere ve inançlara karşı bir ötekileştirme, dışlama vardı. Son yıllarda bu konuda olumlu bir değişim görülebiliyor. Vakit gazetesi, anti-semitizm dahil eski geleneği aynen sürdürüyor. Görülüyor ki, bunca değişime rağmen geçmişten kalmış refleksler bir yerde harekete geçebiliyor.
Ergenekon davası, ‘misyonerler’i hedef alarak ilerleyebilir mi?
Böyle bir yolla hukuk devletine ulaşılabilir mi?
RADİKAL