Mustafa Zehran'ın yazısı:*
Çağdaş Mısır'daki Sufi tarikatlar, davet ve siyaset seçenekleri karşısında aldıkalrı tavırlarla ülkenin çeşitli renkler ve hareketlerle dolu dini atmosferi içinde özel bir yapı olarak görülür. Tarikatçı kimliğinin baskın gelmesi, siyasete meyledilmemesi ve toplumsal boyutla yetinilmesi, tarikatlara halk kesimlerinde ezici bir nüfuz kazandırmıştır.
Tarikatların toplumdaki nüfuzları, veli insanların mevlitleri ve Hz. Peygamberin doğumu kutlamaları esnasında halkla etkileşime girerek gerçekleşti. Keza sufiler paralel şekilde sadece tarikatla sınırlı kalmayıp bütün halinde toplumsal tabloları kuşatıp etkileşime geçen çeşitli dini etkinlikler düzenlemişlerdir.
Ne ki bu durum, tarikatların Mısır siyaset sahnesindeki dolaylı etkisinin göz ardı edilebileceği anlamına gelmez. İşitip itaat etmeye dayalı klasik tarikat metodolojisi ve müritlerin şeyhe mutlak bağlılığı, insanları bir araya getirmeye kadir cemaatçi mekanizmayla örtüşür.
Ama mevsimsel yapıya sahip Sufilik kendi oluşumu içinde farklılık arz eder. Tarikatların siyaset sahnesine dolaylı etkisi, ihtiyaç duyulduğunda ortaya çıkar ve bu etki genelde iktidarlarca pragmatist şekilde kullanılır. (Sufiliğin desteklenmesi karşılığında rejimin uygulamalarına meşruiyet kazandırılır.)
Mısır sahnesindeki yeni değişimden (25 Ocak 2011 Devrimi'nden) dolayı son üç yıl, geçmiş dönemlerde 'klasik' görünüm çizen ilişkinin zayıflamasına sahne oldu. 25 Ocak Devrimi, iktidarı kuran siyasal İslam güçleri için bahar iken tarikatlar için güz niteliğindeydi. Kimi güçler sevinçten kendilerini kaybederken başka güçler gözlerden uzak kaldı, kendinden geçenlerin gözüne başka güçler çarpmadı. Gözlerden uzak kalan güçler, aşina olmadıkları bu değişimi, kendi geleceklerinden endişe ederek hissettiler.
Üç yıl zarfında bu tablodan Sufi olguyu oluşturan iki eğilim doğdu:
1. Bazı tarikatlar, Sufi Tarikatları Yüksek Konseyi ile onun şeyhi Abdulhadi Kasabi örneğinde olduğu gibi, kendi içlerine kapanarak sahneyi siyasetten uzak şekilde izlediler.
2. Bazı tarikatlar, siyasi partiler kurdular. Böylece ortaya zayıf ve etkisiz görülen yeni bir parti tecrübesi çıktı. Bu partilerin en belirginleri, Ala Madi Ebu Azaim'in şeyhi olduğu Azmiye tarikatından çıkan Mısır Özgürlük Partisi'dir.
Bu makale, Mısır sahnesindeki Sufi tarikatların dönüşümlerini, tarikatlar ile siyasal İslam güçleri arasındaki ilişkinin mahiyetini başlıca iki önemli durağa (25 Ocak Devrimi ve 3 Temmuz 2013 Olayları) yoğunlaşarak değerlendirmeyi hedefliyor. Ayrıca tarikatların askeri kurum ile ilişkilerini, ordunun yanında yer alışlarını ele alıyor; davet ve siyaset süreçlerinde tarikatları nasıl bir geleceğin beklediğini öğrenme amacı taşıyor.
Sufilik ve iktidar
Şeyh Abdulhadi Kasabi'nin soyundan geldiği 'Kasabi Evi'nin, Mısır'daki 1919 Devrimcileri'nin gittiği karargahlardan olduğu belirtilir. 1919 Devrimi, Seyid Huseyin Kasabi ile devrim lideri Saad Zaglul'u bir araya getirmişti. Kasabi Evi, siyasi liderlerden ve özellikle de Vefd Partisi mensuplarından (ki en önemlileri Mahmud Nukraşi Paşa ve Mustafa Nahhas Paşa) yoksun değildi. Baba Kasabi, Sosyalist Birlik Partisi üyesiydi. Camp David Antlaşması (1978) akabinde dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat'a yaptığı eleştiri, etkili olmuş önemli siyasi tutumlarındandır. Baba kasabi Sedat'a, "Bizler dervişizi ancak iş ciddiye bindiğinde hiç kimseyi takmayız." diyordu.
Yani Sufi tablo, bir ölçüde aktifti. Zira ortada tarikatların iktidar ile ittifak yönündeki dönüşümlerine katkıda bulunan belli başlı sebepler bulunuyordu:
1) Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Abdulnasır'ın 1961 yılında çıkardığı ve dini kurumun bağımsızlığını ortadan kaldıran yasa. Dini kurumun, Ezher'in bir kolu ve ana unsurlarını temsil eden Sufi sahne üzerinde etkileri vardı.
2) Müslüman Kardeşler (İhvan) cemaatinin Selefileşmesi ve cemaat bünyesindeki Sufi eğilimin gerilemesi sonrası tarikatlarla etkileşim içine girilmemesi.
3) Sufiliği dışlayıcı Selefi söylem.
Bu üç etken, Sufi hareketin siyasal İslam güçlerine karşıt bir tutum benimsemesine katkıda bulundu. Tarikatlar da iktidar dışında tutunabilecekleri başka alternatif bulamadılar. Aynı zaman zarfında iktidar da Sufiliği, aşırı hareketlerin uygulamalarıyla mücadele fırsatı olarak gördü. Bu da Sufi sahneyi olumsuz etkiledi.
Hüsnü Mübarek ile 25 Ocak 2011 arasında tarikatlar
1981'de cumhurbaşkanlığına gelen Hüsnü Mübarek'in rejimi, Sufi tarikatlara yoğun şekilde ilgi gösterdi. Onların törenlerine katılan Mübarek, mevlitleri ve zikir meclislerini eda etmelerinde tarikatlara önemli özgürlük alanları sağladı. Mübarek, iktidarının son yıllarında Sufiliğin yönetime bağlılığının zirve yapması için Şeyh Abdulhadi Kasabi'yi Baş Şeyh (Şeyhlerin Şeyhi) olarak atadı.
Tarikat mensupları ve şeyhlerinden birçok ismin 2010 parlamento seçimlerinde aday gösterilmesi, Mübarek'in Ulusal Demokratik Partisi'ne Sufilerin desteğinin önemli göstergelerindendi. Bu isimler arasında Abdulhadi Kasabi, Ebu Azaim, Muhammediye Aşireti Şeyhi Usam Zeki İbrahim ve Şebreviye tarikatından General Meşhur Tahavi vd. yer alıyordu.
Ulusal Demokratik Parti'nin Sufiliği bütünüyle kuşatma altına alma çabası dahilinde başka hamleler de yapıldı. Partinin Eski Genel Sekreteri Ahmed İz, seçimlerde oylarını garantiye almak ve partiye (bilhassa Müslüman Kardeşler cemaati ile mücadelede) gelenekçi dindar bir görüntü vermek için Rifai tarikatının şeyhi ve Eşref Sendikası Eski Başkanı Şeyh Ahmed Kamil Yasin'e damat oldu.
25 Ocak 2011'de devrim rüzgarı esince, Sufi tarikatları genel itibarıyla yeni ve sürekli gelişen tabloyla ilişki kuramadılar ve ona hep şüpheyle yaklaştılar. Mübarek'in devrilmesi sonrası siyasal İslam güçlerinin siyasal ve toplumsal sahnenin tepesine geçmesiyle endişe iyice arttı. Selefi hareketin iktidardaki bu yeni oluşumun ana unsuru olması, Sufi tarikatlar için çok kaygı vericiydi. Zamanla bir tür pasif Sufi yapı ortaya çıktı. Çok geçmeden bu yapı, şu iki tablo içinde özetleyebileceğimiz farklı bir rol üstlendi:
1. Geçiş döneminde askeri kurumun desteklenmesi.
2. Seçimlerden önce anayasanın yazılması ve Mısır Bloğu içinde temsil edilen seçim ittifakına destek verilerek laik güçlerle bütünleşmeye gidilmesi.
Mübarek rejiminin düşmesi sonrası Sufi tarikatların yokluğunu hissettiği Mübarek'ten boşalan alanın doldurulması gerekiyordu. Dönüşüm, laik güçler ile kenetlenme yönünde oldu. Sufi tarikatları, İslamcılar içindeki klasik düşmanlarıyla olan husumetlerinden dolayı (özellikle de Selefi güçlerin Sufilikle ilgili söylemlerinin sertleşmesi sonrası) laikleri Mübarek rejiminin alternatifi olarak gördüler.
Mart 2011'de yapılan anayasa referandumu, bu dönüşümün en önemli göstergelerindendi. Şöyle ki Sufi güçler referandumda İslamcılara karşıt tavır almışlar, liberaller ve Ulusal Değişim Cephesi liderlerinin tutumuyla örtüşecek şekilde 'hayır' oyu vermişlerdi. Sonrasında Rifai tarikatı şeyhi Tarık Rifai'nin, Kıpti işadamı Necib Saviris'in liderliğindeki liberal 'Özgürler Partisi' çatısı altında 2012 parlamento seçimlerine girme kararı, bu dönemde Sufi hareketin yaşadığı dönüşümler sürecinde önemli bir gelişmeydi. Çok geçmeden Şeyh Rifai, İslamcılarla mücadelede oyların bölünmesinden endişe ederek Mısırlı akademisyen Amr Şubeki lehine seçimlerden çekildi.
Sufi hareketi, 2012 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Müslüman Kardeşler adayı Muhammed Mursi'ye karşı askeri kurumu temsil eden General Ahmed Şefik'in yanında saf tuttu. Oysa Şeyh Rifai, Müslüman Kardeşler'in İrşad Ofisi'ni ilk defa ziyaret edip İhvan'a doğru ileri bir adım atmıştı. Şeyh Rifai'yi ziyaretinde Müslüman Kardeşler üyeleri karşılamış, o da İhvan'a desteğini açıklamıştı. Şeyh Rifai kendi camisinde İhvan'ın cumhurbaşkanı adayı için dua etmek istemiş lakin İhvan'dan kayda değer hiçbir karşılık görmemişti.
Buna rağmen Mursi, Şeyh Abdulhadi Kasabi'ye Danışma Meclisi'nde koltuk vermiş ve bir biçimde Sufilikle yakınlaşmaya çalışmıştı. Yalnız Mursi'nin etrafındaki Selefi halka, onu bu yakınlaşmadan uzaklaştırdı. Sufiliğin muhalefet ile ittifak yapması gayet doğaldı. Bazı Selefiler, Mursiye karşı büyük Sufi hareketini temsil eden Şeyh Alaaddin Ebu Azaim'e yönelik artan bir düşmanlık beslediler.
3 Temmuz 2013 ve sonrası
3 Temmuz 2013'teki olaylar, ileri gelen Sufi liderlerin askeri kuruma yönelik tutumlarında yine önemli bir yol ayırımı ve dönüşüme yol açtı. El Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib ve eski müftülerden Ali Cuma (her ikisi de Sufidir) ile temsil edilen dini kurumun Mursi'nin devrilmesini onaylaması, bu dönüşümü güçlendirdi ve meşrulaştırdı.
Muhammediye Aşireti Genel Sekreteri ve Ezher Şeyhi Danışmanı Muhammed Mühenna da Sufileri temsilen yeni anayasanın yazımı için oluşturulan '50'ler Komisyonu'na katıldı. Mühenna olayların akabinde, Ezher Şeyhi aleyhinde açıklamalarda bulunan Şeyh Yusuf Kardavi'yi eleştirdi. Sufi 'Nasr Partisi' Başkanı Muhammed Salah Zayid, İhvan'ın tıpkı İngilizlerin Mısır'dan kovulduğu gibi kovulmasını istedi. Eş zamanlı olarak Şeyh Ebu Azaim'in İhvan'ın yurtsuz veya din dışı bir cemaat olduğu yollu açıklamaları geldi.
2014'teki (devrim sonrası) ikinci cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşması ve Mareşal Abdulfettah Sisi'nin adaylığını açıklamasıyla Sufi tarikatlar, Sisi'yi desteklemek için adeta yarışa girdiler. Sisi de yol haritasının ortağı (Kilise ve Selefi Nur Partisi gibi) siyasi gruplarla bir araya gelmeden önce Sufilerle görüştü. Bu durum, gelecek dönemde oluşturulacak Sufi varlığının yapısını yansıtıyor.
Seçimlere hazırlıklarla eş zamanlı olark dikkat çekici başka gelişmeler de yaşandı. Bunlardan biri, Mısır Eski İstihbarat Başkanı Murad Mamafi ile Sufi tarikat şeyhlerini (gelecek parlamento seçimlerine hazırlık için seçim ittifakı yapılmasına destek konusunu ele almak üzere) bir araya getiren buluşmaydı.
Hatta Mamafi, Mübarek rejimi ile Sufi isimler arasında, 2010 parlamento seçimlerindeki gibi, daha etkin bir işbirliği kurulması yolunda Sufi evi içindeki rahatsızlıkları giderme rolü oynuyor. Böylece parlamentoda Sisi'nin rakipleri sivil güçlerden müteşekkil büyük bir muhalefet cephesi oluşmasının önüne geçilebilecek.
3 Temmuz'u izleyen dönem, Sufi haritanın, bilhassa gelecekte ona biçilecek rollerin düşünülmesi sonrası kısmen istikrar gördüğü bir döneme sahne oldu.
Ne var ki Sisi'nin ve yol haritasındaki ortaklarının Sufilikle yakınlaşıp onu kuşatma altına alma ve geleceklerine dair gerçekçi ve somut garantiler verme yönünde kazandıkları başarı, Mursi ve İhvan'ın dikkat etmediği bu Sufi yapının doğal kullanımının sonucudur. Hatta Sufiliğin güçlenmesi ve Mısır dini sahnesinin tepesine yerleşmesi bekleniyor. Özellikle de Sisi'nin Sufiliğinden bahsedilmesi, onu Sufilere daha da yakınlaştırıyor.
Vakıflar Bakanı Muhammed Muhtar Cuma'nın camileri, mescitleri ve zaviyeleri bakanlığının kontrolü altına alması sonrası bu mekanların Sufilere dolaylı şekilde dönüşü, bu gücün göstergelerindendir. Söz konusu ortam, bizleri siyasal İslam güçlerinin baskılar sonucu bırakacağı davet boşluğunu tarikatçı Ezherliler veya Sufi tarikatlarından vaizlerin dolduracağını ifade etmeye sevk ediyor.
Pratik gerçekler buna güçlü şekilde işaret ediyor. Davet konuları ve Ezher'in düşüncesini koruma araçları etrafındaki müzakereler, üç ismi (Vakıflar Bakanı Muhammed Muhtar Cuma, Abdulhadi Kasabi, Ezher Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Haşimi tarikatı şeyhi Muhammed Ebu Haşim) bir araya getiren görüşmenin başlığıydı. Sufi Nasr Partisi Başkanı Muhammed Salah Zayid'in tekfirci imamlarla mücadele edilmesi ve ılımlı imamlarla değiştirilmesi için Vakıflar Bakanlığı'na çağrıda bulunması, bu başlığı destekler nitelikte.
Siyasi Sufilik ise kanımca pek gelişmeyecektir. Bunun nedenleri, Sufi partilerin liderlerinin siyasi deneyimsizliği ve siyasetin araçlarını anlayamamalarıdır. Sufi evi içinde siyasi uygulamalara yönelik tam bir bölünmüşlüğün yanı sıra partinin tarikat şeyhi üzerinden yönetilmesidir. Yalnız Sufilik, iktidara destek verilmesi ve muhalefetin bölünmesi için parlamenter bir kazanım için kullanılacaktır.
------------------------------------
* Mustafa Zehran, İslami hareketler uzmanı Mısırlı yazar. Birçok araştırmaya imza attı. 'Devrim Sonrası Mısır Selefileri', 'İslami Akımların Gerçeği ve Geleceği' ve 'Reformcuların Orağı ile Muhafazakarların Çekici Arasında Nur Partisi' başlıca çalışmaları arasında yer alıyor.
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak: Al Jazeera Türk