Mısırın Paşaları Batının Maşaları

MUSTAFA SİEL

Kendi halklarına karşı aslan, batılılara karşı süt dökmüş kedi Mısır'da halkın ezici çoğunluğun iradesini hiçe sayıp darbe yapan ve haksız yere kan döken Sisi isimli malum Arap paşası, basına açıklama yaparak, ABD Başkanının kendisini arayıp hatırını sormamasından yakınmıştı.

Aynı memleketteki Baradey isimli bir başka üniformasız paşa ise, ordunun kendi halkına karşı darbe yapması için batılıları ikna etmeye uzun süre uğraştığını, dolayısıyla darbenin asıl sahibinin kendisi olduğunu övünerek anlatmıştı basına.

Hani Mısır'la alakalı meşhur bir deyim var ya, o deyim bir kez daha gerçek oluyor.  Deyim şu, "Merdi kıpti, şecaatin arz ederken sirkatin söylermiş". Güncel Türkçesi, Mert Mısır'lı, cesaretiyle övünmek için yaptığı hırsızlıkları anlatırmış. Demek ki bu deyimdeki merdi kıpti, Sisi ve Baradey'in manevi atası oluyor.

Bu üniformasız paşa 14 Ağustos katliamında 4000 civarında silahsız ve savunmasız Müslümanın şehit edilmesinin ardından işler sarpa sarınca da, batacak olan gemii hissederek önce farelerin terk etmesi  gibi, Mısır'ın darbe hükümeti gemisini terk ediyor ve rivayetler doğruysa Mısır'ıda terk ederek batılı efendilerinin kucağına geri dönüyor.

Muhtemelen, darbenin başarısız olması halinde, bir kez de darbecilerin katliamlarına karşı çıkan insancıl kahraman pozlarında sivil siyaset aktörü olarak arzı endam etmek için çıkarılacak piyasaya. Malum ya, batının aşık uşakları için efendilerine hizmette sınır yok.

Batıcı Rejim Orduları Ancak Kendi Halklarıyla Savaşabilir

Mart 2003'te Irak'ın işgalinin başlaması üzerine, Irak ordusunun işgale karşı koyup koymayacağı üzerinde tartışırken bu kanaate varmış, Irak rejim ordusunun işgale karşı direnmeyeceğini tahmin etmiştik. Ne yazık ki bu tahminimiz doğru çıktı ve Irak'ın rejim ordusu ciddi bir direniş göstermeden kısa sürede çökerek işgale boyun eğdi. Direniş Irak ordusunca değil, Irak halkından ve islam dünyasının değişik yerlerinden gelen bir avuç İslamcı mücahitçe yıllarca devam ettirildi ve ABD'nin kabusu oldu.

Oysa aynı ordu, Saddam denen bir firavunun ihtiraslarının batılılarca kışkırtılmasıyla başlayıp 8 yıl süren İran - Irak savaşı ve bilahare ABD'nin oyununa gelerek Kuveyt'i işgalde arslanlar! gibi savaştığı gibi, Irak içindeki şii ve kürt muhalifleri katletmekte de sınır tanımamıştı. Yani batılı efendileri için arslanlar gibi savaşan, kendi halkını katletmekte pek maharetli olan bu ordu, iş gerçek savaşa, yani batılı efendileri ile savaşa gelince süngüsü hemen düşüvermişti.

Bu durum hiçte garip değil, çünkü batıcı rejimler ve orduları batının çıkarlarının korunması için, öncelikle kendi memleketlerindeki halklar, bilahare komşu memleketler için birer   jandarma olarak ortaya çıkartılmışlardır ve tabiatları gereği ortaya çıkarılış amaçlarını sonuna kadar yerine getirirler.

Aynı durum Suriye rejimi ve ordusu içinde fazlasıyla geçerli. Şu ana kadar batılılar ve onların islam aleminin kalbine sapladıkları ve sık sık sağa sola kanırtarak bu ölümcül yarayı daha da kanattıkları İsrail aleyhine neredeyse tek bir kurşun sıkmayan Suriye rejimi ve ordusunun, Lübnan'da ve kendi halkına karşı 50 yıldır işlediği korkunç cinayetleri burada tekrar etmeye bile gerek yok. Halen bu katliam ve cinayetler herkesin gözü önünde cereyan ediyor zaten.

Rejim ordularının ancak kendi halklarıyla savaşabildiği gerçeği Mısır rejimi ve ordusu için fazlasıyla geçerli. Sadece şu andaki darbecilerin herkesin gözü önünde gerçekleştirdikleri suçlar ve katliamlar değil, 2011'deki Arap baharıyla devrilen Mübarek yönetimi, ondan önce İsrail'le anlaşma ihaneti nedeniyle İslamcılarca infaz edilen Enver Sedat ve ondan önce Mısır'ın çakma kahramanı Abdunnasır'da benzer konumda idiler.

Abdunnasır İsrail'le birkaç kez savaşmayı deneyipte perişan olduktan sonra, İsrail'le yapılan bu savaşlarda milis güçler olarak büyük kahramanlık ve başarılar gösteren Müslüman Kardeşler üzerine, tıpkı bu günkü darbecilerin gittiği gibi gitmiş ve Müslümanlara vurduğu bu darbelerle batılı efendilerinin gözüne girerek, kendini Ata-arap hayalleriyle avutarak yaşayıp gitmişti.

Aynı durumu Tunus, Cezayir, Türkiye ve diğer pek çok batıcı rejimin hakim olduğu islam memleketinde fazlasıyla görebiliyoruz. Hangi islam ülkesinde batıcı bir rejim ve ordusu varsa, orada islama ve Müslümanlara korkunç bir baskı ve zulüm söz konusudur. Öyle ki, bu rejim ve orduların islama ve Müslümanlara baskı ve zulümlerini bizzat batılıların kendileri yapmamıştır çoğu zaman. Nitekim 1923'ten sonra memleketimizde batılılışma, laikleşme ve ulusçuluk adına dindar halka ve kürtlere karşı yapılan uygulama ve zulümler, bu vakıanın en bariz misallerindendir.

Batı Aşıklarının Batı Düşmanlığı!

Çok ilginçtir, bu batı aşığı uşağı ideoloji, rejim ve orduları görüntüde tam bir batı karşıtıdırlar. Lakin bu karşıtlıkları sadece ağızlarıyla haykırdıkları birer slogan olup, boğazlarından aşağı bir nebze bile inmez. Çünkü bunlar kendi dinlerine, kültürlerine ve halklarına düşman birer mankurt olarak yetiştirilmişlerdir. Kendi değerlerine ve halklarına karşı korkunç bir istiğna ve iğrenme, batılı değerlere ve halklara karşı sınırsız bir aşağılık kompleksi içindedirler. Adeta batıya ve batılılara aşklarından dolayı gözleri görmez olmuş, ferasetleri bağlanmış, batıya, batılı ideolojilere ve batılılara gönüllü birer kul olmuşlardır.

Bu nedenle batının bunları kullanmak için çaba göstermesine bile gerek yok, zaten kendileri kullanılmak için can atıyor, fırsat kolluyorlar. Aşkla uşaklık ettikleri efendilerinin gözlerinin içine bakıyor, halklarına zulmetmek için bir işaret almaya çalışıyorlar.

Bu nedenledir ki, bunlar batılılar tarafından hiçbir zaman kendileriyle aynı seviyede kabul edilmiyor, ancak işlerine yaradıkları nisbette bir araç olarak kıymet veriliyorlar. Bunlar kendilerini ne kadar batı karşıtı olarak görürlerse ve gösterirlerse göstersinler, batılılar bunların bu yapay - sahte düşmanlıklarını bir nebze olsun ciddiye almıyor, gerektiğinde neredeyse putlaştırdıkları demokrasi ve insan hakları gibi değerlerini bile ayakları altına alarak, bu gönüllü aşıklarını korumaktan kaçınmıyorlar.

Batılılar islam ülkelerindeki bu batıcı kesimlerin kendilerine olan karşılıksız aşklarının ve bu aşkın neticesi olan gönüllü uşaklıklarının farkındalar ve bu durumdan tarifsiz bir zevk aldıkları gibi, bunları çıkarları için tepe tepe, üstelik bedava kullanıyorlar. Sadece bir göz kırpmaları ve bir iki övücü söz söylemeleri yetiyor bu kesimleri kullanmaları için.

Batının Aşıkları Bizi Yine Yanıltmadılar

Batı aşıkları, darbe ve katliam yapan üniformalı ve üniformasız paşaları ve bunları destekleyen batıcı halk kesimleri ile Mısır'da bizi yanıltmadılar. Nitekim yakın zamanda Gezi Parkı merkezli gelişen olaylarda da memleketimizde ki batı aşıkları bizi yanıltmamışlardı.

Keşke yanıltsalardı. Ama eşyanın tabiatına aykırı bir beklenti bu, yanıltmadılar ve onlardaki bu batı aşkı olduğu sürece yanıltmayacaklar. İslam dünyasının batılılardan önce bu batı aşığı kesimler ile hesaplaşması, ya bu aşkı ortadan kaldırması yada batı aşıklarının etkilerini ortadan kaldırması gerekiyor. Çünkü bu gönüllü uşaklar etkin olduğu sürece asıl darbeyi direkt batıdan değil, içimizdeki batıcıların eliyle ve sırtımızdan yiyeceğiz hep.