Allah’ın açık yardımı ve Mısır halkının dehası sayesinde şimdilik Mısır’ı bekleyen kötü senaryolar atlatıldı. İkinci devrim ve iç savaş ihtimali şimdilik arkada kaldı. Lakin tehlike savuşturulmuş ve geçmiş değil. Bununla birlikte, devrim seçeneği yerine şimdi siyaset seçeneği ağırlık kazanmıştır. Mısır’ın gizli ve açık darbecileri Ahmet Şefik ve yandaşlarının arzuladğı gibi seçim sonuçlarını değiştirememiş ve kaçıramamışlardır. Bu şimdilik Mısır’ı iç savaş badiresinden ve yeni ve ikinci bir devrimden korumuştur. Mısır Seçim Komisyonu Başkanı Faruk Sultan’ın Muhammed Mürsi’nin seçimi kazandığını açıkladığında Mısır’la birlikte İslam alemi de rahat bir nefes almıştır. Böylece Mısır’da alicengiz oyunları en azından bir sınırda durmuştur. Aksi takdirde, Askeri Konsey bütünüyle devrimi müsadere edecekti. Meclisin feshi, Tamamlayıcı Anayasa, başkanın yetkilerini kısıtlama ve yeni keyfi tutuklamaların önünü açan yeni zaptiye kararnamesi gibi hususlar üzerinden yasama, yürütme dahil cunta devletin bütün mafsallarına ve erklerine tahakküm edecekti. Mısır şimdilik direkten dönmüştür. Mürsi’nin hakkının teslim edilmesine rağmen devrim güçleri teyakkuz halindedir. Cuntanın müsadere ettiği sivil hakları ve anayasa gasplarını geri almak istiyorlar. Bundan dolayı Arapların deyim haline getirdiği ‘üç hayır’ deyimine başvuruyorlar. 29 Ağustos 1967 yılında Cemal Abdunnasır’ın da hazır bulunduğu Arap Birliği Hartum zirvesinde ‘üç hayır’ kararı alınmıştır. Bu kırmızı çizgiler veya hayırlar şunlardır: İsrail’le müzakere, tanıma ve barış olmayacaktır. Şimdi benzeri hayırlar cuntanın yüzüne şamar gibi iniyor.
¥
Devrimci güçler asker vesayeti istemiyorlar. Askerler ise Türkiye’deki sabık sistemden devşirdikleri Milli Güvenlik Kurulu modeline uygun Milli Savunma Konseyi gibi nevzuhur kurumlar ile askeri vesayeti kurumsallaştırmak ve kalıcı hale getirmek istiyorlar. Bizdeki darbelerden sonraki gibi ikili bir sistem kurmak isterler. Görünen devlet, görünmeyen devlet veya açık ve derin devlet. Tamamlayıcı Anayasa ile birlikte askerler savaş ilan hakkını bile uhdelerine alırlar. İhvan’ın hegemonyasından şikayet edenler kendileri durumdan vazife çıkartarak askeri vesayet veya hegemonya kurmak isterler. İşte kahraman Mısırlılar Tahrir’den buna hayır demişlerdir. Askerleri kararlılıkla püskürttüler. 6 Nisan Hareketi ve Safvet Hicazi gibi davetçiler ve İslami hatipler Mısırlıları Tahrir’de devrim nöbetine çağırmışlardır. Asker nöbetine karşı devrim nöbeti. Mürsi’nin zaferini askere yedirmediler. Halkı hafife alanlar bu muhteşem tabloyu kaçırmasınlar! Kazanılan, fulul ve eski rejimin bütün kurumlarına karşı muhteşem bir zaferdir. Kendisi zafer ilanının ardından ilk halife Hazreti Ebubekir gibi konuşmuştur: “Hayırlınız olmadığım halde bu göreve getirildim; bana yardım edin, yanlışa düştüğümde beni düzeltin.” Bütün adil hulefa görevi devraldıktan sonra ilk konuşmaları bu minvalde olmuştur. Elbette Mürsi bunu hilafet makamında değil onlara iktida makamında konuşuyor. Bir insanın ne kadar güçlü olursa olsun tek başına bir şey yapması mümkün değil. Hayırlı bir kadroya ihtiyacı vardır. Ömer Bin Abdulaziz bundan dolayı başta Süleyman Bin Abdulmelik’in istihlafına tereddütle yaklaşmıştır. Hazreti İsa bile ‘men ensari illallah/Allah yolunda benim yardımcılarım kim ve nerede?’ diye sağa sola bakınmıştır.
¥
Mürsi’nin oğlu Abdullah da sonuçların açıklanmasından sonra sahabelerin Hazreti Ömer’e söylediklerini babasına hitaben söylemiştir: “Allah’a bağlı kaldıkça sana bağlı kalacağız. Devrime sadakatini kaybettiğinde biz de sana itaat gömleğini çıkartacağız...” Mısır kaderini yaşıyor. Mübarek saraydan hapse gitmiş, Mürsi de hapisten saraya gitmiştir. Hazreti Yusuf’un kaderi Mısır’da bir kez daha tecelli etmiştir. Mürsi, Mübarek’in hapishaneleriyle tanışmış liderlerden birisiydi. Birkaç defa hapse girmiş ve ardından da saraya çıkmıştır. Hayret Şatır 17 Nisan tarihinde önü Yüksek Seçim Kurulu tarafından kesilmeseydi şimdi Mürsi’nin yerinde o olacaktı. O da Mürsi gibi Medrese-i Yusufiye mezunlarından birisidir. O da Mürsi gibi Mısır’ın Tayyip’i olarak anılıyor. Mısır Türkiye’nin farklı iki modeli arasında gidip geliyor. Askerler kendilerine eski versiyonu esas alırken devrimciler de kendilerine yeni versiyonu model alıyorlar. Mısır, Türkiye aynasında kaderine doğru yürüyor. Mısır’daki gelişmeler o kadar Türkiye ile alakalı ki tahmin edemezsiniz. Sözgelimi Dördüncü Murat’ın nedimleri arasında bulunan Bekri Mustafa, nükteleriyle meşhur olmuştur. Bekri Mustafa Sultan Dördüncü Murat’ın müdahinlerinden birisidir. Şimdi de Mısır’da askerin soytarılığıyla ünlenen bir adam var; adı Mustafa Bekri. Mısır’da nüktelerin konusu haline geldi. Hatta kendisiyle ‘General Bekri’ diye matrak geçenler var. Muhammed Mürsi hapisten başkanlık sarayına yollanırken Mübarek de saraydan Mürsi gibilerini attığı hapishaneye yollanmıştır. Kaderin bu muhteşem cilvesini görmeyenler acaba başka neyle ayıkırlar! Tura Hapishanesi’ni dolduran eski rejimin adamları ve ileri gelenleri Mürsi’nin seçilmesinden sonra bütün umutlarını yitirerek ağlaşmaya başlamışlar. Keza Başbakan Kemal Cenzuri de yüzü kararanlar arasında. Kur’an buyruğuna göre, İsrail’in ikinci azgınlığından sonra ve son cezalandırılmasından önce yüzü kararacaktır. O gün bugündür. Askeri Konsey’in de yüzü kararmıştır. Bütün hile ve düzenbazların da yüzleri kararmıştır. Onların yüzleri kızarma bilmediğinden dolayı sadece kararır.
Netice-i kelam: Devrim şimdilik siyaset sikkesinde ve caddesinde yürüyor. Bu Mısır’ın kaderidir. Allah’ın dışında kimse bozamaz. Mısrı’l mahruseye(mahfuz Mısır) hoş geldiniz.
YENİ AKİT