Mısır’da ‘Peçe’ Tartışmasının Örttüğü Despotizm Gerçeği

Yazısında Mısır’daki ‘peçe’ tartışmasını değerlendiren Özlem Albayrak, bunun ülkedeki despotizm gerçeğinin üzerini örtme ve Sisi cuntasını “kadın” hakları maskesiyle meşrulaştırmayı amaçladığına dikkat çekiyor.

Özlem Albayrak’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan konuyla alakalı yazısı (09 Kasım 2018) şöyle:

Kadınların Yüzü, Peçenin Örttükleri

Önceki gün geçen bir habere göre, Mısır Parlamentosu kamusal alanda ve hükümet binalarında yüzü tamamen kapatan peçeyi yasaklama girişiminde bulundu. Bunun ardından da ülkede yoğun bir peçe tartışması başladı. Mısırlı kadınların ciddi bir oranının taktığı peçenin yasaklanması durumunda, ülkede sosyal ve dini açıdan rahatsızlık oluşacağını savlayanların yanı sıra İslam’da peçenin olmadığını savunanlar da var.

Peki, bu haber neden benim ilgimi çekti? Peçe mi takıyorum? Cevap, hayır. Kadınların peçe kullanmasını mı savunuyorum? Cevap, hayır. Haber ilgimi çekti; çünkü, “kadının özgürleştirilmesi” gibi gözüken “peçe yasağı”, aslında özgürlük anlamına gelmiyor. Sadece Mısır’da darbe ile gasp edilmiş özgürlüklerin varmış gibi gözükmesine yarıyor.

Aslında demokrasiyle yönetilmeyen, aslında ne basın ne ifade özgürlüğüyle zerrece ilgisi olmayan ülkelerde kadının “özgürleştirilmesiyle” sağlanan meşruiyet, tutsak edilmiş olan tüm özgürlükleri görünmez kılar çünkü. Sonuç olarak, Mısır’daki anti demokratik darbe yönetiminin, Batı ülkelerine şirin gözükme manevrasını bile kadınlar üzerinden yapmasını rahatsız edici buldum yani…

Çünkü her askeri darbe ülkelerin geri gitmesine neden olur, her darbede tıpkı savaşlarda olduğu özgürlükler kısıtlanır, kazanılan hakların bir kısmı iptal edilir. İyi, güzel ve doğru yeniden tanımlanır. Darbecilerin batıcı olması, Batı tarafından sırtlarının sıvazlanması onları demokrat yapmaz, aynı darbecilerin, kadınların açılması için metazori kanunlar çıkartmaları da onları özgürlükçü yapmaz.

Eskiden bu yana, Müslüman kadınların kendilerini nasıl rahat hissediyorlarsa o şekilde giyinmesi taraftarı olmuşumdur. Dolayısıyla Mısır örneğinde, kadınların peçe takması gerekmediğini düşünmeme rağmen, ömrü boyunca peçe takmış kadınlara getirilecek peçe yasağının onlara haksızlık olacağını düşünürüm. Ve darbeciler tarafından yönetilen bu ülkede yaşanan peçe tartışmasının, vaktiyle bizde üniversitelerde okuyan başörtülü kızlara getirilen yasaktan işlev açısından büyük bir farkı olmadığına inanıyorum.

Bizdeki “ulusal” çapta bir çağdaşlaştırma hareketiydi. Ama Mısır’daki durumun, Afganistan işgali sırasında “Taliban”ın pis ellerinden kurtarılarak Amerikan askerleri tarafından özgürleştirilen Afganlı kadınlardan sadece mahiyet farkı var. Hatırlayalım, ABD işgali sırasında Afgan kadınlar peçelerini gönüllüce açarak, çarşaflarını atarak, hatta başlarını açarak güzel yüzleriyle kameralara poz veriyor; dünyaya Amerika’nın aslında Afganistan’ı işgale değil, özgürleştirmeye, medenileştirmeye gittiği mesajının altını çizmiş oluyorlardı. Güzel elbiselerle fotoğrafları çekilen kadınlar, sadece vahşi ve sapkın Taliban’ın elinden kurtarılmış olmuyor, sadece Batı standartlarına göre medenileşmiş sayılmıyor, aynı zamanda ABD’nin Afganistan’daki varlığını meşrulaştırıyorlardı.

O peçeler yani yüz örtmeye değil, ABD’nin orada yaptıklarının üstünü örtmeye yarıyordu. O dönem, peçenin işlevi yeni model sömürgeciliği meşrulaştırmak olmuştu.

Mısır’a dönersek, Batı’nın suskun bir onayla izlediği askeri darbe sürecinden sonra, küresel egemen güçlerin istediği ve onayladığı bir yola girmiş ve ilk olarak ABD, İsrail ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri tarafından tanınmıştı. Mısır, şimdi ise kadınları zorla özgürleştirmeye soyunmuş durumda.

Oysa aynı Mısır’da ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Mursi yıllardır hapiste tutuluyor, darbenin yapıldığı 2013 yılında göstericilerin üstüne ateş açan yönetim, iki aylık süreçte 3 bin 533 Mısır vatandaşını katlediyordu. Mallarına el konulan Müslüman Kardeşler’den yüzlerce kişi idama mahkum edilmiş, bu mahkumiyetleri alanların pek çoğunun cezası infaz edilmişti.

Peçenin barbarlık, vahşilik, gericilik, ilkellik, baskıcı İslam geleneğiyle özdeş olarak tanımlaması oryantal bir söylem; Afganistan ve Irak işgalinde bu yapıldı “kadınları baskıdan kurtarıyoruz” diye diye milyonlarca Müslüman öldürüldü.

Ama bir de İslam ülkelerinin kendi kadınlarını kurtarma, özgürleştirme söylemi var ki, buna da self-oryantalizm deniyor ve nerede görülse orada bir hinlik aranması gerekiyor:

Bakınız darbecilerin özgürlükleri silindir gibi ezip geçtiği Mısır’ı; bakınız güya kadınların araba kullanma yasağını kaldıran, yüzlerini açan, “Ilımlı İslam’a geçiyoruz” diye demeçler veren ama Cemalettin Kaşıkçı cinayetiyle aslında eli kanlı bir katil olduğu ortaya çıkan Veliaht Prens’in Suudi Arabistan’ı…

 

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm