Mısır’da neler oluyor?

Serdar Demirel

Neden Tahrir Meydanı yeniden dalgalandı?

Mübarek’i deviren halk eski rejimin hâlâ ayakta kalmasına tahammül edemedi de ondan. Ordunun yapılacak yeni anayasada vesayet sistemini garantiye alacak maddeler koymasında ısrarlı olduğunu, demokratik sisteme geçilmesinin bahanelerle ertelendiğini, hâlihazırdaki şartlarda yapılacak seçimin sonucu fazla değiştirmeyeceğini, olağanüstü hâlin hâlâ devam ettiğini ve statükonun zamana oynadığını gördü de ondan.

Batı’nın Batı ve İsrail’le olan ilişkileri onların lehine sürdürecek otokratik yapının devamından yana olduğunu gözlemledi de ondan.

Ordunun kurduğu bu denklemi halk bozuyor sonuçta. Eğer sessiz kalınsaydı ordu bunu teyit olarak yansıtacak, halk iradesi de başka bir bahara kalacaktı. Halk, iradesine sahip çıkarak eski hâlin muhal olduğunu beyan etmiştir.

Mısır ordusuna hâkim olan zihniyet aslında eski zihniyettir. Göstermelik değişikliklerin halka yeterli geleceğini sandılar. Hüsnü Mübarek ve çocukları başta olmak üzere birkaç ismi feda etmekle zevahiri kurtaracakları hesabını yaptılar. Bu da statükonun varlığını sürdürmek için başvurduğu bir taktikti.

Sistemin yüzleri vardır, yumuşak ve sert olan. Mübarek sonrası yumuşak olan yüz biraz kozmetik değişiklik eşliğinde halk iradesine geçişi zamana yayarak kontrolü altına alıp yeniden yapılanmayı önlemeye çalıştı. Statüko, iktidar alanını halkla sınırlı olarak paylaşmaya açık olduğunu ama yine de gerçek iktidarın kendisi olacağını yaptığı icraatlarla ayan beyan ortaya koydu.

Neticede statüko yanıldı. Zira statükonun göremediği şey, bilgi dolaşımının sınır tanımadığı gerçeğidir. Herkes olan biteni görmektedir. Halk refahını, onurunu âdil bir sistemde görmektedir.

Halk, bugün, sanıldığından daha fazla siyasi bilince sahiptir. Tahrir Meydanı’nda ilk ayaklanmalar devam ettiğinde olayları yerinde takip etmiş bir tanık, halktan birisine; “Neler oluyor?” diye sorduğunu, onun da; “Askerler şimdilik tarafsız kalıyor, ama Mübarek sonrası onlarla da hesaplaşmak kaçınılmaz olacak” dediğini aktarmıştı. Bugün yaşanan tam da bu.

Halkları ayaklanan Arap ülkeleri üzerine sık duyduğumuz bir analiz var. O da, Arap Baharı ayaklanmalarının olduğu ülkeler, etnik, dinî, kültürel ve sosyal yapıları, Batı ve İsrail ile ilişki düzeyleri itibarıyla birbirinden farklıdır, karşılaştırılamaz diye.

Farklı oldukları doğrudur. Ama buradan yola çıkarak Arap Baharı’na yön veren ruhun farklı olduğunu söylemek pek doğru değildir. Bütün bu farklılıklara rağmen halkların talepleri özde aynıdır ve değişmiyor:

Şeffaflık, devlet erkini elinde tutan kişilerin hesap vermesi, polis devleti gerçeğine son vermek ve halkın iradesini yönetime hakim kılmak gibi.

Farklı ülkelerde bu taleplerin elde edilmesi için farklı taktiklerin izlenmek zorunda kalınması bu ayaklanmalara yön veren ruhun farklı olduğu anlamına gelmez.

Bu taleplerin ise İslâmcıları siyasette daha etkin kılacak olması her kesimin kabul ettiği bir husustur. Mısır’da statüko ve kimi liberal kesimlerin bunu engellemek için Batı ile bir dayanışmaya gittiği de bilinmektedir.

Burada İhvan aleyhine kurulan kumpasa rağmen İhvan’ın halka öncülük etmede fazla tedirgin davranması meselesi ayrıca ele alınmalıdır. En son Tahrir Meydanı’ndaki gösteriden uzak durması bunu göstermektedir.

YENİ AKİT