STAR Gazetesi yazarı Mustafa Akyol, Mısır'da parlamentonun Askerî Konsey tarafından feshedilmesine yönelik tepkilerin cılız olmasının nedenine dikkat çekti: İrtica tehdidi!
Feshedilen parlamentonun yarısına yakını, ülkenin 80 yıldır yasaklı olan İslamcı partisinin, yani Müslüman Kardeşler’in elindeydi. Onlardan da daha koyu olan Selefiler de meclisin çeyreğini elde tutuyordu. Dörtte üçü İslamcı olan bir meclisti yani... "Demokrasi"nin çiğnenmesi pahasına böyle bir meclisin kapatılmasından Batı nende memnuniyet duymasın ki?
Mustafa Akyol'un yorumu:
Mısır’da Kemalist Darbe
Geçen hafta bir “post-modern darbe” yaşandı Mısır’da. Anayasa Mahkemesi, teknik bir bahane uydurarak, Ocak ayındaki seçimle oluşan parlamentoyu fesh etti! Yani, 60 yıllık “tek parti rejimi”nden sonraki ilk serbest seçimlerin sonucu, bir anda güme gitti.
Bu işin arkasındaki Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyiise, mahkeme kararından sadece bir gün önce işi daha da sağlama aldı: Hüsnü Mübarek zamanında kaldığı sanılan “sıkıyönetim kanunu”nu yeniden uygulamaya koydu. Askerlere istedikleri sivili tutuklama yetkisi veren bu kanunla birlikte, eski rejim, dosta-düşmana “muhteşem dönüş” sinyali vermiş oldu.
Peki bütün bunlar olurken “uluslararası topluluk” ne tepki verdi?
Biraz kem-kümden fazla bir şey değil...
Neden mi?
Söz konusu darbe, “irtica tehdidi”ne karşı yapıldı da, ondan... Fesh edilen parlamentonun yarısına yakını, ülkenin 80 yıldır yasaklı olan İslamcı partisinin, yani Müslüman Kardeşler’in elindeydi. Onlardan da daha koyu olan Selefiler de meclisin çeyreğini elde tutuyordu. Dörtte üçü İslamcı olan bir meclisti yani bu!
Derin devletin adamı
Hepsi bu kadar da değil. Mısır’daki Ordu-Yargı ekseninin bir de evlere şenlik Cumhurbaşkanı adayı var ki, geçtiğimiz hafta sonu Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi ile sandıklarda kapıştı. (Sonuç daha belli değil.)
Adı Ahmet Şefik olan bu adayın “eski rejimin adamı” olduğu gün gibi ortada: Emekli bir general olan Şefik, Arap Baharı’nda tepelenen Hüsnü Mübarek’in de son başbakanıydı.
Şu aralar Mısır’da bulunan Amerikalı gazeteci Matthew Kaminski, Wall Street Journal’daki yazısında şöyle anlatmış Şefik’i ve şürekasını:
“Bay Şefik güçlü veya karizmatik bir karakter değil — ki bu da [ordu tarafından] kontrol edilmesini kolaylaştırıyor... Halk arasına karışmıyor, çünkü kendisine sözle sataşılmasından ve hatta ayakkabı fırlatılmasından endişe ediyor. Mitinglerini beş yıldızlı otellerde yapıyor. En sık kullandığı mekan, Kahire’nin elit bir bölgesi olan ve kendi evinin de yer aldığı Hatamiya’daki JW Marriott oteli. Onu dinlemeye gelenler çoğunlukla Batılılaşmış ve kendi aralarında İngilizce konuşan üst-sınıf Mısırlılar .”
Yani Mısır’ın “aydınlık insanları”...
Hatta Onur Öymen’in kulakları çınlatarak söyleyelim, “bir kadını dansa kaldırmayı bilecek” zevat...
Model ihracı
Özetle, Türkiye halkına epey tanıdık gelecek bir tablo var Mısır’da: Ülkeyi 60 yıldır demir yumrukla yönetmiş olan “laik statüko”, demokrasiyi tehdit olarak görüyor. Seçimleri İslamcılar kazandığı için de Ordu-Yargı ekseni durumdan vazife çıkarıyor.
Tablo böyle, çünkü bizim meşhur Kemalizmimiz, her ne kadar bir “Türk icadı” olsa da, çok geçmeden Fars ve Arap dünyasına da ithal edilmiştir. Bilhassa da Arap Baharı’nda sarsılan Tunus, Mısır ve Suriye rejimleri, Kemalizm’in “tek parti, tek adam” modelinin ve nispeten laik ve koyu devletçi ilkelerinin bir kopyasıdır.
(Söz konusu Arap Kemalizminin hikayesi, Amerikalı akademisyen Veli Nasır’ın - Seyid Hüseyin Nasır’ın oğlu - “The Rise of Islamic Capitalism,” yani “İslami Kapitalizmin Yükselişi” başlıklı önemli kitabında harika şekilde anlatılıyor. Ama şimdilik başka yazıya kalsın.)
Sorun şu ki, bizdeki Kemalizm nasıl dikta gücüne kolay kolay veda etmeyip çeşitli darbelerle geri dönüp durduysa, Mısır’daki Kemalizm de pes etmiyor.
Mısır’ın asıl şanssızlığı, Türkiye’deki siyasi süreci çok daha geriden izliyor olması. Bizdeki ilk serbest seçimler 1950’de olmuştu; orada 2012’nin başında oldu.
Bir de Mısır’ın İslamcıları henüz “Milli Görüş gömleğini çıkarmış” ve AK Parti safhasına gelmiş değiller. Oysa Mısır’ın çıkış yolu, tam da o dönüşümde yatıyor.