Mısır darbeye, katliama ve kıyımlara karşı direniyor. Mısır direnişinde İhvanı Müslimin’in ve diğer İslami hareketlerin rehberlik yaptığı meydanlarda milyonlarca insan var. Ve bu direniş bir başak tanesi gibi Mısır’ın 27 şehrinde de yaygınlaşmış durumda. Ancak, medya açısından Taksim Gezi Parkı’nda olanların tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Yerel ve küresel vesayet sistemleri; bağımsızlaşmak, çevreye ve Müslümanlara imkân sağlamak için çalışan yönetimlere son derece hasımlar.
BBC, CNN, Router Ajansı gibi medya kuruluşları Gezi olaylarını dünyaya “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a diktatör diyenlerin kitlesel ayaklanması, isyan ve özgürlük arayışı” olarak sundu. Halk TV’den, Ulusal Kanal’dan sürekli devrim çağrıları yapıldı. Darbe çağrıcıları İstanbul’da Başbakanlık bürosuna, Ankara’da ise Başbakanlık konutuna yürüdüler.
Eğer Türkiye’de iktidarı aciz bırakıp bir türlü hükümeti düşürebilselerdi ABD, AB, Rusya ve Çin bu kalkışmaya muhtemeldir ki darbe demeyecekti. Ve tıpkı bugün Mısır’da olduğu gibi darbeye karşı çıkmak için sokaklara dökülecek darbe karşıtı yüz binlerce insanı ekranlara ve manşetlere de taşımayacaklardı.
Bu gün Mısır’da yaşananlar son derece açıkçadır. 60 yıllık diktatörlük tarihinde ilk defa seçimlerle iktidara gelmiş olan Muhammed Mursi, Batıcı vesayet sistemine kısıtlamalar getirdiği için işbirlikçi paşalar ve oligarşik yapının taşıyıcıları tarafından 3 Temmuz’da devrildi. Ve Batı medyası paşalarla, uçaklarla, tanklarla yapılan bu darbeyi darbe olarak kabul etmedi. Daha sonra da gerçekleştirilen katliamlara iç çatışma, “Barışçıl Gösteriler”e de terörizm diyebildi. BM ve tüm küresel güçler Mısır’daki ABD ve Suud destekli askeri darbe karşısında katılımcılık, demokrasi, insan hakları söylemlerini unutan ve darbe karşısında üç maymunları oynayan bir düzeysizliğe düştü.
Ama Allah’a hamdolsun ki Mısır’da 120 yıllık Urvetul Vuska geleneği var. Ve 85 yıllık İhvanı Müslimin geleneğine dayanan tarihi bir süreç var. Bu süreç bize hak ve özgürlüklerini savunmak için milyonlarca insana adanmışlık ruhunu nasıl aşıladığını ve insanları nasıl onurlandırdığını ve özgürleştirdiğini gösterdi. Bu süreç ıslah çizgisinin yapıcı ve inşa edici özelliğini bütün dünyaya bir kez daha hatırlattı. Elbette tam bir ay boyunca ölümlere, katliamlara direnen bu insanlar duygusallığın ya da sosyal medyanın topladığı yığınlar değildi.
Bu insanlar tarihi derinliklerinden günümüze kadar gelen ve çetin sınavlardan geçen cemaat ve örgütsel bir geleneğin insanları olarak varoluşlarını gerçekleştirmektedirler.
Bu gün Mısır’da gerek İhvan’ın devraldığı sahih geleneğini, gerek Seyyid Kutub’un şahadet mirasını en iyi bilen kadro ve mürşitleri Muhammed Bedii’nin mürşidliğinde idare edilen bir yol haritası izliyor. Ve bu kolektif beyin yerel ve küresel cahiliye tarafından nedenli bir kuşatılmışlık içinde olduğunun da bilincindedir. Bu gün Batıcı medyanın ve darbecilerin onları silahlı tetörist olarak göstermelerine ve silahlı mücadeleye davet etmelerine rağmen onlar bu oyunu bozacak bir strateji ortaya koymuşlardır. Ve Muhammed Mursi’nin Adeviyye Meydanı’nda milyonlara açıkladığı bu strateji “Barışçıl Direniş”tir. Bu örneklik, Hz. Muhammed ve ashabının kuşatılmışlığı yaşadığı Mekke cahiliyyesine karşı ölümleri, işkenceleri, sürgünleri göze alarak yürüttükleri tebliğ ve direniş uygulamasını örnek almaktadır.
Mısır’ın onurlu insanları ve Müslüman kardeşlerimiz rehber edindikleri Mekke tebliğ ve direniş örnekliğini sergileyerek yeni bir sosyoloji ve yeni bir siyaset dili oluşturmaktadırlar. Bu nedenle de maddi olarak kazanıp kazanmayacakları sorusundan daha önemli ve öncelikli olan, darbe ve vesayet rejimine karşı kardeşlerimizin göstermiş olduğu mücadele, direniş ve ümmet olarak var olma iradesidir. Sanki Seyyid Kutub’un “Yeniden Kur’an Nesliniİnşa Etme” çağrısı, çözülmüşlüğü yenmeye adım atarak ve tuğyana tavır alarak hayatın içinde cevap bulmaya çalışmaktadır.
Bu gün gerek Adeviyye Meydanı’nda, gerek Türkiye’nin birçok meydanında ve dünya meydanlarında Müslüman halklar tarafından Seyyid Kutub’un, Hasan El-Benna’nın sözleri yankılanıyor. “Kardeşim sen prangalara vurulsan da özgürsün!
Sen Allah'a bağlandığın zaman, sana kölelerin tuzağı ne zarar verebilir ki?”
Mısır’ın onurlu ve kararlı direniş ve tebliğ örnekliği, meydanları dolduran yığınlarla, gençlerle, kadınlarla bu sözlerin dayandığı Kaynak’la imanını yeniden tazeliyor. Kendi bedenlerinde bir kutu gibi sıkışmış kalmış insanlar yeniden hayat buluyor. Seyyid Kutub’un özlemini duyduğu bir Kur’an nesli, sanki yeniden inşa olmak için hayata adım atıyor.
Ve Mısır ve Adeviyye Müslüman’ların yankılanan gür sesi oluyor. İşte en büyük kazanımımız budur.